Güncel Sendika Haberleri

08 Haziran, 2017

2016-2017 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI DEĞERLENDİRME RAPORU

2016-2017 eğitim öğretim yılında, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunlarının daha da ağırlaşmasının yanı sıra, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL uygulamaları nedeniyle geçmiş yıllardan farklı bir durum da söz konusudur.

Gerek ülkenin içinde bulunduğu durum, gerekse bundan doğrudan etkilenen eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu çok sayıda sorunun varlığına rağmen eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe, düzensizliğe ve kaosa sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmiştir.

Kamu hizmetlerinin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda dönüşümünün en önemli basamaklarından biri olan eğitimde yeniden yapılandırma ve muhafazakarlaştırma uygulamaları, hem Hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmelikler, OHAL’in ardından çıkarılan KHK’ler, eğitimde yaşanan sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. MEB tarafından son dönemde yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veli yine mağdur edilmiştir.

Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmıştır.

 

Okulöncesi Eğitim Gözden Çıkarıldı

4+4+4 uygulamasıyla zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması, okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin olumsuz sonuçlarını kısa sürede ortaya çıkarmıştır.

2011-2012 eğitim öğretim yılında, 5 yaş grubunda okulöncesi eğitimde okullaşma oranı % 65,69 iken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında bu oran % 39,72’ye düşmüş, 2013-2014 eğitim öğretim yılında ise ilkokula başlama yaşının 66 aydan 69 aya çekilmesi nedeniyle bir önceki yıla göre çok az bir artışla 42,54’e çıkmıştır. 2014-2015 eğitim öğretim yılında 5 yaş grubu çocukların yüzde 53.78’i, 2015-2016 eğitim öğretim yılında yüzde 55.48’i okul öncesi eğitim almış bu yıl ise yüzde 58.79’da kalmıştır. Okulöncesi eğitimde okullaşma oranı, 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte gerilemiştir. 

Okul öncesi eğitimde, okul öncesi çağdaki öğrencilerin zorla ilkokula kaydedilmesi nedeniyle okul ve öğrenci ve öğretmen sayılarında da azalma meydana gelmiştir. 4+4+4 uygulamasından önce 2011-2012 eğitim öğretim yılında 28.625 olan okul öncesi eğitim veren okul sayısı, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 27.793’e düşmüştür. 2016-2017 eğitim öğretim yılında ise çok az bir artışla 28 bin 891 olmuştur.

Okulöncesi Eğitimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları (Resmi+Özel)

 

Eğitim Yılı

Okul

Öğrenci

Toplam

Öğrenci Kız

Öğrenci

Erkek

Öğretmen

2011/2012

  28.625

 1.169.556

562.504

607.052

55.883

2012/2013

  27.197

 1.077.933

515.754

562.179

62.933

2013/2014

  26.698

 1.059.495

504.301

555.194

63.327

2014/2015

  26.972

 1.156.661

549.414

607.247

68.038

2015/2016

27.793

1.209.106

575.757

633.349

72.228

2016/2017

28.891

1.315.854

627.337

688.517

76.384

 

 

Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri, Örgün Eğitim 2016/2017

 

Okullaşma Oranı Düştü

Eğitimin temel sorunlarından biri olan okullaşma oranlarındaki yetersizlik çözülememiş bir sorun olarak ortada durmaktadır. İstatistiklere göre, ilkokul ve ortaokulda okullaşma oranlarında belirgin bir düşüş yaşanmıştır. 2013-2014 eğitim öğretim yılında okullaşma oranı ilkokullarda yüzde 99.57 iken, bu yıl bu oran yüzde 98.13’e düşmüştür. 2013-2014 eğitim öğretim yılında yüzde 99.61 olarak gerçekleşen kız çocuklarının okullaşma oranı ise geçtiğimiz yıl yüzde 98.90’a bu yıl ise yüzde 98.19’a gerilemiştir.

 

Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Yüksektir

 

MEB’in istatistikleri, derslik başına düşen öğrenci sayısının geçen yıllara göre az da olsa düşmekle birlikte, özellikle göç alan illerde hala ortalamanın üstünde kalabalık sınıflar bulunduğunu ortaya koymuştur. Resmi okullara baktığımızda, ilkokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalama 21, ortaokullarda 25, liselerde ise 22 olarak görülse de bu oranlara birkaç öğrencili köy okulları, göç veren birçok ilimizde boşalan sınıflardaki az öğrenci sayıları istatistiği aşağıya çekmekte, gerçekte birçok okulumuzda sınıf mevcutlarının yüksek olduğu, ikili eğitime devam edildiği görülmektedir.  

 

Çocuk İşçiliğin Önü Açıldı

MEB istatistikleri, son yıllarda sermayenin kalifiye ve ucuz işgücü ihtiyacına bağlı olarak meslek liselerinin sayısında da artış olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye genelindeki toplam 10 bin 596 lisenin yaklaşık yarısı yani 4 bin 36’sı mesleki ve teknik lisedir.

Eğitimde 4+4+4 öncesinde, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken, son dört yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda özel meslek lisesi sayısı ise 368’e çıkmıştır.  

            Bu okullarda okuyan öğrenciler daha öğrencilik yıllarından itibaren düşük ücretle işçi olarak çalıştırılmaktadır. “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganıyla sermayenin resmi kurumlarla düzenlediği kampanyalar, özel meslek lisesi açacak iş adamlarına öğrenci başına 5 bin lira teşvik verilmesi bütün bunlar ucuz, nitelikli çocuk işçiler yaratmak içindir. Bu yıl yapılan düzenleme ile Mesleki Eğitim Merkezleri de örgün eğitim kapsamına alınarak çocuk yaşta işçiliğin teşvikinin bir başka yolu daha bulunmuştur.

 

Eğitim sistemi sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirildi

AKP iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, birçoğu cemaat ve tarikatlara ait özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı daraltılmıştır. AKP, kendi döneminde sayıları iki kat artan dershaneleri “paralelle mücadele” bahanesiyle özel okullara dönüşmeye zorlarken, devlet okullarına vermediği kaynağı, yandaş özel okullara peşkeş çekmiştir. Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür.

MEB istatistiklerine göre ülke genelinde, 62 bin 250 okul bulunuyor. 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında 4 bin 664 özel okulda 535 bin 788 öğrenci eğitim görürken, geçtiğimiz yıl 9 bin 581 özel okulda, 1 milyon 174 bin 409 öğrenci eğitim görmüştür. Bu yıl ise 9 bin 555 özel okulda 1 milyon 204 bin 963 öğrenci eğitim görmektedir.  2016-2017 eğitim öğretim yılında özel okul sayısındaki düşüşün nedeni ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrası FETÖ ile ilişkisi bulanan 1061 özel okulun MEB’e devredilmesidir.

Eğitim kademesi

Okul/   Kurum

Öğrenci Sayısı

Öğretmen Sayısı

Derslik

Toplam

Erkek

Kadın

Toplam

Toplam

Örgün eğitim toplamı

62.250

17.319.433

8.960.011

8.359.422

1.005.380

682.761

Örgün Eğitim (Resmi)

52.693

14.684.664

7.508.060

7.176.604

881.832

581.667

Örgün Eğitim (Özel)

9.555

1.204.963

653.377

551.586

123.548

101.094

 

 

Özel okulların sayısı, 2011-2012 eğitim öğretim yılına göre de yüzde 95 oranında artmıştır. Ortaya çıkan tablo, AKP hükümetinin eğitim sistemini sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendirdiğini ve eğitim sistemindeki ayrışmayı gözler önüne sermektedir. MEB’in istatistikleri, özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen AKP’nin eğitimi kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır.

AKP iktidarının yarattığı bir başka garabet ise temel liselerdir. 2015-2016 eğitim öğretim yılında binden fazla dershane Temel Liseye dönüşmüştür. Dershanelerin kapatılmasının ardından üniversiteye hazırlık amacı ile öğrenciler Temel Liselere yoğun bir şekilde kayıt yaptırmış, üniversiteye hazırlık maliyeti 12-15 bin TL’ye kadar yükselmiştir. Temel lise, dershanelerin yeni adıdır, derhal kapatılmalıdır.

 

İmam Hatip Okullarındaki Artış Sürmektedir

4+4+4 düzenlemesiyle, yeniden ortaokul olarak düzenlenen ikinci 4 yıllık eğitimle mesleki yönlendirmeyi erken yaşa çekme gerekçe olarak sunulmuştu. Ancak dört yıllık uygulamadan da anlaşıldığı gibi hükümetin amacı mesleki yönlendirme değil bütün okulları imam hatip okullarına dönüştürmektir.

İmam hatip ortaokullarının yeniden açılması ve birçok genel lisenin imam hatip lisesine dönüştürülmesiyle, imam hatip okullarında inanılmaz bir artış yaşanmıştır.

Darbe girişiminin ardından cemaate ait kapatılan 1061 okulun yüzde 80’i, en fazla kontenjan açığı imam hatiplerde olmasına rağmen, imam hatip okuluna dönüştürüldü. Fen, Sosyal Bilimler, Güzel sanatlar Liseleri gibi okullara ihtiyaç olmasına rağmen bu okulların imam hatipe dönüştürülmesinin hiçbir pedagojik gerekçesi yoktur.

Bir taraftan yeni bina ya da mevcut okulların dönüştürülmesi yolu ile imam hatipler arttırılırken bu yıl girilen kontenjanlarla Fen ve Sosyal Bilimler ile Anadolu Liselerinin kontenjanları düşürülmekte, Çok Programlı Anadolu Liselerindeki Anadolu Lisesi sınıfları kapatılmakta ve öğrenciler adeta imam hatiplere zorlanmaktadır.

MEB’in istatistiklerine göre Türkiye genelinde 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1.099 olan imam hatip ortaokulu sayısı geçtiğimiz yıl 1.961’e, bu yıl 2.777’ye; 708 olan imam hatip lisesi sayısı ise geçtiğimiz yıl 1.149’a bu yıl ise 1.408’e çıktı. İmam hatip ortaokulu sayısı geçen yıla göre yüzde 41 oranında artmış ancak öğrenci sayısındaki artış yüzde 3.5 oranında kalmıştır. Yani talep olmamasına rağmen normal ortaokullar zorla imam hatip ortaokullarına dönüştürülmektedir. İmam hatip ortaokulları neredeyse fiilen zorunlu hale getirilmektedir.

İmam hatip lisesi öğrenci sayısı 634 bin 406, imam hatip ortaokulu öğrenci sayısı ise 657 bin 20 oldu. Geçen yıla göre ortaokul ve lise ile birlikte imam hatipli sayısı 1 milyon 201 bin 500’den, 1 milyon 291 bin 426’ya yükseldi. Bu sayı AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 71 bin 100’idi. Böylece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın 5 yılda 1 milyon imam hatipli hedefine, sadece bir yılda ulaşıldı.

Yine imam hatip ortaokullarında görev yapan öğretmen sayısı 23 bin 834’ten, 31 bin 530’a derslik sayısı ise 15 bin 792’den, 22 bin 532’ye çıkmıştır. İmam hatip ortaokullarında 20 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir. Derslik ve öğretmen ihtiyacının had safhaya ulaştığı ülkemizde imam hatiplerin öğretmen kadrosu bakımından avantajlı olması dikkat çekicidir. Devlet okulları ödenek yetersizliği bahanesiyle fiziki altyapı sorunları ve teknik donanım yetersizliğiyle baş başa bırakılırken, imam hatip okullarının talepleri anında yerine getirilmektedir.

 

Ortaöğretimde öğrenciler açık liseye yönlendiriliyor

 

AKP hükümeti tarafından 4+4+4 düzenlemesi “zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması” girişimi olarak sunuldu. Oysa MEB’in 2016-2017 istatistikleri ortaöğretim çağındaki çocukların örgün eğitimden koparak açık liseye yönlendiğini ortaya koymuştur. İstatistiklere göre, mesleki açıköğretim lisesi de dahil olmak üzere açıköğretim lisesinde okuyan toplam öğrenci sayısı 1.287.249’dur. Bu sayı 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında 940 bin 268’di. 4+4+4 düzenlemesinin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı yüzde 73 oranında artmıştır.

Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 142 bin 557 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 429 bin 806 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur.

İstatistiklere göre 541 bin 408 kız öğrenci açıköğretim liselerinde okumaktadır. Kız öğrenciler 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiştir. Ortaya çıkan tablo zorunlu eğitimin fiilen 4 yıla indirildiğinin göstergesidir.

 

Taşımalı eğitim uygulamasındaki artış sürmektedir

6287 Sayılı Yasa hazırlanırken ileri sürülen en önemli gerekçelerden biri de kesintisiz 8 yıllık eğitim nedeniyle kırsal kesimde pek çok köy okulunun işlevsiz kaldığı, fizikî şartların yetersiz olduğu, yatılı bölge okullarına ya da taşımalı eğitim merkezi olan okullara öğrencilerin taşınması için tahsis edilen servislerin uzun mesafeleri kat ettiği ve öğrencilerin bu yolculukta çektiği eziyetler olarak ileri sürülmüştü.

Ayrıca kırsal bölgelerdeki ailelerin küçük kızlarını bu şartlardaki taşımalı eğitime

vermeleri konusunda ciddi şikâyetleri olduğunu ve bu uygulamanın okullaşma ve özellikle

de kız çocuklarının eğitimi adına sorunlara kaynaklık ettiği ifade edilmişti. Oysa 2016-2017 eğitim öğretim yılında taşımalı eğitim artarak devam etmiştir.

2012-2013 eğitim öğretim yılında taşınan öğrenci sayısı 801 bin 708’di. 2013-2014 eğitim öğretim yılında toplam 23 bin 880 okul, 10 bin 551 merkez okula taşınırken taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı 825 bin 90’a çıkmıştır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında ise 43 bin 959 okul, 11 bin 853 merkez okula taşınmaktayken, taşınan öğrenci sayısı ise 808 bin 332’ydi. 2016-2017 eğitim öğretim yılında ise 43 bin 466 okul 11 bin 906 merkez okula taşınmaktadır. Taşınan öğrenci sayısı ise 817 bin 799’dur.

 

Bütçeden Yine Eğitime Pay Yok

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2017 yılı için 85 milyar 49 milyon TL olarak belirlenmiştir. Yıllardır eğitime en çok pay ayırdığını iddia eden AKP Hükümeti, 2017 yılı için de sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin sırtına yükleyecektir.

MEB bütçesinin büyük bölümü personel giderlerine (yüzde 79) ayrılmıştır. Mal ve hizmet alım giderlerinin payı yüzde 10, cari transferler yüzde 3, diğer giderler ise yüzde 8’dir.  OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılmaktayken, MEB’in 2017 bütçesinin milli gelire oranı sadece yüzde 3,54’tür. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir.

Türkiye’deki eğitim harcamaları incelendiğinde yüzde 52,3’ünü en zengin yüzde 10’lik kesimin gerçekleştirdiği, en yoksul yüzde 10’luk kesimin yaptığı eğitim harcamasının ise yüzde 0,7’de kaldığı görülmektedir. En zengin 2 milyon 182 bin aile eğitim için 2015 yılında 8 milyar 990 milyon lira harcarken, en yoksul yüzde 10’luk dilimde yer alan 2 milyon 182 bin aile ise sadece 115 milyon liralık eğitim harcaması yapabilmektedir. Eğitim için yapılan harcamada iki kesim arasında 78 katlık bir uçurum oluşturmuştur.

 

Eğitimin Tarikat ve Cemaatlere Teslim Edilmesi Ağır Sonuçlar Doğurdu

Karaman’da yaşanan taciz olayı ve Adana’nın Aladağ ilçesindeki yurt yangını, Bakanlığa bağlı okullarda eğitim gören çocuklarımızın çeşitli dernek, vakıf ve özel kuruluşlara ait yurt, ev ve etüt merkezleri olarak faaliyet gösteren yerlerdeki güvenliğine dikkatlerin çekilmesi gerektiği gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır.

Devletin öğrencilerini gözetmek konusundaki asli görevini özel kuruluşlara devretmesiyle birlikte bu alanlarda hiçbir denetimin olmaması affedilemez ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bir ihmalin varlığını ortaya çıkarmıştır.  

4+4+4 düzenlemesinin 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilmesiyle birlikte, okul dönüşümlerine paralel olarak, çok sayıda köy okulu kapatılmış ve taşımalı eğitim uygulamaları yaygınlaşmıştır. Eğitimlerine devam etmek için yerleşim yerlerine en yakın ilçelere giden öğrenciler Aladağ’da olduğu gibi devlete ait yurt olmadığı için barınma sorunu ile karşı karşıya bırakılmış, cemaat ve tarikatların yurtlarına yönlendirilmiştir. Ortaöğretimde kız çocuklarının yüzde 0.9’u, yüksek öğretimde ise yüzde 14’ü devlet yurtlarından faydalanabilmektedir.

Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen, 06/05/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Özel Öğrenci Barınma Hizmetleri Yönetmeliği ile de gerçek ve tüzel kişilere ortaokul düzeyinde yurt açma izni verilmiştir. Bu durum telafisi mümkün olmayan zararlar doğuracaktır. Ortaokul düzeyinde açılacak yurtlar mutlaka Milli Eğitim Bakanlığı tarafından işletilmelidir.

Özellikle İlköğretim ve lise çağındaki çocuklarımız devletin bizzat hizmet verdiği yurtlarda barınma ihtiyacını karşılamalı, hiçbir suretle özel teşebbüs, dernek, vakfın faaliyetine izin verilmemelidir.

 

 

Özel öğrenci yurtları ve kapasiteleri

 

 

Öğretim Düzeyi

 

Devlet Yurtları

Özel Öğrenci Yurtları

 

Yurtlar

Yurt sayısı

 

Temel Eğitim

325

  • Dernek Yurtları 2480
  • Vakıf Yurtları 173
  • Şahıs Yurtları 604
  • Diğer Tüzel Kişi Yurtları 669
 

Ortaöğretim

2543

 

 

Yükseköğretim

 

704

 
 

Kapasite

1.084.388

377.410

 

Toplam

3572

3929

 

 

Tabloda Özel Öğrenci Yurtlarının Devlet yurtlarından 357 adet fazla olduğu, kapasitesinin ise devlet yurtlarının yüzde 34’ü kadar olduğu görülmektedir.[1] Karaman’da, Aladağ’da yaşanan sorunların temel nedeni Devletin öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını karşılamamasıdır.

 

Müfredat Değişiklikleri ile Bilimsel, Ulusal ve Laik Eğitim Tasfiye Ediliyor

MEB tarafından, ilkokul, ortaokul ve lisede okutulan 53 farklı dersin müfredat program taslağı hazırlanmış ve 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren bütün okullarda uygulanacağı açıklanmıştır. 

Program incelendiğinde, Atatürkçülük kavramının sosyal bilgiler dersinin müfredatından çıkarıldığını, Atatürk’ün işlenişinin kapsamının daraltıldığını, 2. Dünya Savaşı konusunda İsmet İnönü başlığının kaldırıldığını, 15 Temmuz darbe girişinin felsefe dersi kapsamına alındığını, evrim kuramının ve üreme konusunun çıkarıldığını görmekteyiz.

Daha önce yandaş sendikanın ifade ettiği biçimde öğretim programı Atatürkçü düşünceden soyutlanmaya çalışılmış çocuklarımızı Atatürk ve onun devrimlerinden arındırmak isteyen bir anlayış programa yerleştirilmiştir.

Türk Milli Eğitim Sisteminin temelinde Atatürk İlke ve Devrimleri bulunmaktadır ve eğitim müfredatı, Atatürksüz, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e ve ulusun diğer manevi değerlerine bağlı nesil yetiştirme amacına uygun ders kitapları hazırlanması başta Anayasaya ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre zorunluluk teşkil etmektedir.

Dayatmacı, tektipçi, baskıcı, evrensel değerlere yabancı, insanlığın bilgi birikimine uzak yaklaşım terk edilmeli, Türkiye’nin tarihiyle, hedeflediği çağdaş kültürel anlayış ile barışık ve Cumhuriyet devrimlerinin kazanımlarını koruyacak bir öğretim programı hazırlanmalıdır.

Unutulmasın ki Cumhuriyet’in öğretmeni inanmadığı müfredatı uygulamaz. Bu nedenle, AKP iktidarının, Atatürk’ü, bilimsel, laik, ulusal ve demokratik eğitimi tasfiye etme girişimlerine karşı Eğitim-İş üyesi öğretmenler; Atatürk’ü, Atatürk ilke ve devrimlerini anlatmaya devam edecektir.

 

Öğretmen Açığı Arttı, Sözleşmeli Öğretmenlik ve Kadrolaşmanın Önü Açıldı

2016-2017 eğitim öğretim yılında, 45 bin 678 öğretmen meslekten çıkarıldı. 15 Temmuz öncesinde 120 bin civarında olan MEB’deki öğretmen açığı, 15 Temmuz darbesinden sonra ilan edilen OHAL ve KHK’lerle açığa almalar ve ihraçlar sonucunda iki katına çıkmıştır. Okulların açılmasıyla yaklaşık 1 milyon 511 bin 200 öğrenci öğretmensiz kalmıştır. Bakanlık öğretmen açığı sorununun önemli bir bölümünü norm fazlası öğretmenlerle çözüleceğini belirtse de, norm fazlası öğretmenlerin büyük çoğunluğunun büyükşehirlerde çalışması nedeniyle bu yöntem hiçbir şekilde çözüm olamamıştır.

Bu tabloya rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, kadrolu öğretmen atamasından vazgeçmiş “doğrudan torpil” anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getirmiştir. Atamaların sözlü sınav ile yapılması ise milli eğitim sistemimiz için utanç verici bir uygulama olmuştur. Sözlü sınavda öğretmenlere yöneltilen “15 Temmuz süreci senin için ne anlam ifade ediyor?”, “Reis denince aklına kim geliyor?”, “Oruç tutuyor musun?”, “Yılbaşı kutluyor musun?” şeklindeki sorular mülakatta aranan temel ölçütün yandaşlık olduğunu ortaya koymuştur.

 

PİSA Sonuçları Eğitimdeki Başarısızlığın Göstergesi Oldu

PISA’nın 2015 sınavında Türkiye, 12 yıl önce aldığı puanların da altına düşmüş,  sıralamada, 70 ülke içinde fende 52'inci, matematikte 49'uncu, okumada 50’inci sırada yer almıştır.

Kamuoyunca ilk kez eğitim sistemimizin yeni ve farklı bir değerlendirme sonucu görülmüşçesine “Eğitimde Sınıfta Kaldık” “Eğitimde Kötü Tablo” “OECD’ de gerilerdeyiz” vb. başlıklarla eğitim sisteminin başarısızlığına vurgu yapılmıştır.

Oysa ki eğitim uzun erimli bir süreçtir. Eğitimin çıktıları en erken 15 yılda alınabilmektedir. Yani bugünün yetişenlerinin 15 yıl sonra üretimi gerçekleştirecek bir nesil olması beklenmektedir. Bugün gelinen noktanın bir tesadüfi sonuç olmadığı da beklenen bir gerçektir. Eğitimin çıktılarının çeşitli nedenleri vardır: eğitimin fiziki alt yapısı, tekli-ikili eğitim, öğretmen dağılımı, öğretmen yeterliliği vb. Eğitim bilimcilerce yetişmenin ve nitelikli eğitimin temel nedeninin öğretmen yetiştirme ve öğretmen eğitimi olduğu üzerinde uzlaşılan bir konudur.

Eğitimin niteliğinde ki bir kırılma anı da 4+4+4 düzenlemesidir. 1997-1998 yılında başlayan sekiz yıllık eğitimin sonuçlarının gerek ortaöğretimde gerekse mesleki teknik eğitimde ve kızların okullaşma oranlarında ciddi artışlar yaşanmışken sistemin değişmesi adeta bir domino etkisiyle sistemi tepeden tırnağa etkilemiştir. Hazırlığı, pilot uygulamaları ve alt yapısı hazırlanmadan hızla yapılan ve uygulamaya konulan bu sistemin acı sonuçları ilerleyen yıllarda daha çok görülecektir. PİSA’nın bir sonucu eğitime politik bakış açısıdır.

Eğitime kaynak ayırmak, fiziki alt yapıyı güçlendirmek elbette zorunluluktur. Ancak nitelikli bir eğitimi sunabilmek salt eğitme kaynak ayırmakla doğru orantılı değildir. Eğitime çok para ayırmak eğitimde başarıya götürür mantığı doğru olsa idi Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, BAE vb gibi ülkelerin eğitimlerinin üst sıralarda olması gerekirdi. Önemli olan ne için ne miktarda kaynağı hangi amaç için ayıracağı ve harcanacağıdır.

Türkiye 2015 yılı itibariyle 78 741 053 kişilik bir nüfusu barındırmaktadır. 21. Yüzyılın başında 2000 yılında nüfusun ortanca yaşı 24,8 iken, günümüzde ortanca yaş 31’dir. 16 yıllık zaman diliminde nüfusun ortanca yaşı 6,2 yıl artmıştır.

TÜİK nüfus projeksiyonlarına göre cumhuriyetimizin 100. Yılı olan 2023 yılında 83 894 000 yurttaşımızın yaşayacağı ve ortanca nüfusun 34 olacağı varsayılmaktadır. 2015 yılı verilerine göre sadece 0-14 yaş grubunda 18 886 620 çocuğumuzun bulunduğu düşünüldüğünde insan gücünün eğitiminin önemi net bir şekilde anlaşılacaktır. 

Bu ifadeyi 2002 yılında 15 yaşında PİSA sınavlarına giren öğrencilerin 14 yıl sonra bugün 29 yaşında olduğu gerçeği ortanca yaş ve altındaki nüfusun nitelikli bir şekilde eğitilmediğini ve işgücü piyasalarında yer aldığı düşünüldüğünde ekonomimizin geleceği konusunda da iyimser olmamak gerekir.

Eğitimin tüm bileşenlerinin, krizde olan eğitim sistemini büyük bir toplumsal uzlaşı ile yeniden ele alıp, akıl ve bilim temelli bir reformun gerçekleştirilmesi yaşamsal önem taşımaktadır. Bu yapı ile devam edildiği sürece gelecek kuşakların daha da niteliksiz daha da vasıfsız olacağı aşikârdır.

 

TEOG’ta 15 Bin Öğrencinin Tam Puan Alması Soru İşaretleri Yarattı

2. Dönem Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş sistemi (TEOG) merkezi ortak sınavlarına 1 milyon 185 bin 328 öğrencimiz katılmıştır. Sendikamızın araştırmalarına göre; 2.Dönem TEOG’ta yaklaşık 15 binin üzerinde öğrenci 120 sorunun tamamını doğru yapmıştır. 

1.Dönem TEOG sınavlarında ortalama başarının düşük olması nedeniyle 2.Dönem TEOG sorularının bilinçli olarak kolay hazırlandığı bilinmektedir. Ancak bugüne kadar yapılan TEOG sınavlarında 2 bin ile 4 bin arasında öğrencimizin 120 sorunun tamamını doğru yapabildiği bilinen bir gerçekken son sınavda 15 bin öğrencinin soruların tamamını doğru yapması sınavın tutarlılığını şüpheli hale getirmiştir.

Önceki süreçlerde Milli Eğitim Bakanının PISA sonuçlarına göre başarılı olduğumuzu ima etmesi hâlâ hafızalardadır. Ayrıca 2012 PISA sınavlarının sonuçları ile ilgili değişikliğe gidilmesi hususunda bir Müsteşar Yardımcısı tarafından Ölçme Değerlendirme Dairesi’ne baskı yapıldığı bilinen bir gerçektir. İltimasla başarının rakamsal olarak artırılması istenmektedir. Ülkeyi 15 yıldır yöneten iktidar “Eğitimin Niteliğini” reel olarak yükseltmek yerine günü kurtaracak politikalarla yön bulmaya çalışmaktadır.

Tüm bu yaşananların yanı sıra son TEOG sınavlarındaki kopya söylentileri sınavın güvenirliğine gölge düşürmüştür.

Eğitim-İş olarak, yıllarca cemaatin dershanelerinde/yurtlarında/evlerinde kalan öğrencilere sınav sorularının verildiğini haykırıp durduk; gelgelelim bu çığlığımız ancak AKP ile cemaatin araları açılınca yankı buldu.

Milli Eğitim Bakanlığı, TEOG’la ilgili yaşanan tüm sorunlarla ilgili, öğretmen ve öğrencilerimizin haklarının korunması, bulanıklığın ortadan kalkması, vicdanların rahatlaması amacı ile ivedilikle kamuoyuna bilgi vermelidir.

Eğitim politikaları, bilimsel temelde yeniden ele alınmalı sınava, yarışmaya dayalı eğitim sisteminden vazgeçilmelidir.

 

SONUÇ

           

            Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimizin yıllar içinde birikerek artan yapısal sorunları, geçici, günübirlik politikalarla geçiştirilmiş ya da çözümsüz bırakılmıştır. Bir yandan temel bir insan hakkı ve bir kamu hizmeti olan eğitim piyasaya açılırken, öte yandan da ulusal belleği silinmiş, sorgulamayan, itaatkar, kendi adına karar verenlerin kararlarına biat eden bir nesil yetiştirilmeye çalışılmaktadır.

Çocuklarımızın öğrenmeye değil, sınavlara koşullandırıldığı, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın sınır tanımadığı, okullardan bilim ve sanatın kapı dışarı edildiği, dini referans alan uygulamaların arttığı bir eğitim sistemiyle sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi mümkün değildir.

Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz.

 

                                                                                   MERKEZ YÖNETİM KURULU

 

 

RAPORU İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

[1] MEB İstatistikleri, Örgün Eğitim 2016/'17