Güncel Sendika Haberleri

14 Haziran, 2022

15-16 HAZİRAN RUHUYLA YOKSULLUĞA SEFALETE KARŞI OMUZ OMUZA!

Ülkemiz emek mücadelesinde önemli bir yeri olan, Türkiye işçi sınıfının sendikal hak ve özgürlüklerini elde etmek için başlattığı büyük direnişin üzerinden 52 yıl geçti. 15-16 Haziran 1970 tarihi, işçilerin, sendikalarını seçme özgürlüğü için sınıf dayanışmasını ortaya koyduğu; direniş, mücadele ve dayanışma ruhunu taçlandırdığı tarihtir.
52 yıl önce bugün büyük bir kararlılıkla sahip çıkılan haklar, ne yazık ki, 12 Eylül faşist darbesinin karanlığında gasp edildi. Bugün, hala 12 Eylülcülerin hazırladığı yasakçı sendikal yasalarla, çalışma hayatında büyük bir ayıp sürdürülmeye devam ediliyor.
Türkiye, dünyada, sendikal hakların en yoğun biçimde ihlal edildiği ülkeler arasındadır. Demokrasinin en önemli ölçütü, emekçilerin hakları için özgürce örgütlenebilmeleri, kendi geleceklerine ait kararları alabilmeleridir. Sendikasız demokrasi; grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendika olmaz.
Yapılması gereken İLO koşullarına uygun, anti demokratik maddelerden arınmış, çalışanların demokratik, meşru eylem ve etkinliklerini engellemeyen, içerisinde “grev ve toplu sözleşme” olan bir sendika yasasının çıkarılmasıdır. Ancak, AKP iktidarının böyle bir niyeti söz konusu değildir.
Türkiye’de AKP’nin iktidarda olduğu 20 yıl emekçiler açısından en büyük hak kayıplarının yaşandığı dönem olarak tarihe geçmiştir. Ülkenin en değerli ve stratejik kaynakları özelleştirmeler yoluyla uluslararası ve yerli sermayeye peşkeş çekilmiştir. Esnek ve güvencesiz çalışma, taşeronlaştırma uygulamaları hızla yaygınlaşıp, kitlesel işten çıkarmalar sürerken, düşük ücret ve maaş artışlarının dayatıldığı, emeğe yönelik saldırıların çok yönlü olarak hayata geçirildiği bir süreç yaşanmıştır.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından hazırlanan Küresel Haklar Endeksi raporuna göre 2021 yılında emekçi hakları (grev hakkı, sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı, sendikal etkinlikler, temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü ve toplantı hakkı)  açısından en kötü 10 ülke Bangladeş, Belarus, Brezilya, Filipinler, Honduras, Mısır, Kolombiya, Myanmar, Türkiye ve Zimbabve olmuştur. 
Raporda, Türkiye’de hükümetin temel özgürlüklerin yanı sıra emekçilerin hak ve özgürlükleri üzerindeki ciddi kısıtlamalarına devam ettiği; sendika protestolarına polis müdahalesi yapıldığı ve sendika yöneticilerinin keyfi olarak tutuklandığı belirtilmiştir. 
Bu tablo içinde gelir eşitsizliği artarken, ortalama ücretler asgari ücret düzeyine yaklaşmaya başlamış, ağır vergi yükü emekçilerin gelirlerini aşındırmıştır. Bunlara kamusal hakların giderek paralı hale gelmesi eklenince emekçilerin geçim şartları olağanüstü zorlaşmış, satın alma gücü düşmüş ve yoksullaşma artmıştır. Bu sürecin doğal bir sonucu olarak emekçiler finansal araçlar yoluyla daha fazla borçlandırılmıştır. 
Emekçiler verimlilik ve milli gelir artışından payını alamamaktadır. Bu nedenle de gelir dağılımı ülkemizde oldukça bozuktur. Nüfusun en düşük gelir grubunu oluşturan yüzde 20’lik diliminin milli gelirden aldığı pay yüzde 6’dır. Buna karşın nüfusun en yüksek yüzde 20’lik grubunun milli gelirden aldığı pay ise yüzde 46.7’dir.
   
Kamu emekçilerinin iş güvencesinin elinden alınmak istenmesi, taşeronlaştırmanın, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının giderek ağırlaşmasına yönelik yasal düzenlemeler ve atılan fiili adımlar sürmektedir.
Artık emekçilerin hak gasplarına tahammülleri kalmamıştır. Bugün yaşadığımız bu sürece karşı durmanın yolu ise dün olduğu gibi birlikte, omuz omuza mücadele etmekten geçmektedir.
Eğitim-İş olarak, haklarımıza, iş güvencemize ve geleceğimize yönelen her türlü saldırıya karşı, 15-16 Haziran direnişinin ruhuyla mücadelemizi sürdüreceğiz.                        
 MERKEZ YÖNETİM KURULU