2015-2016 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI DEĞERLENDİRME RAPORU
Eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, 2015-2016 eğitim-öğretim yılında da eğitimi niteliksizliğe ve düzensizliğe sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamıştır. AKP iktidarının cumhuriyetimizin 90 yıllık eğitim birikimini yok sayarak uygulamaya koyduğu 4+4+4 düzenlemesi, dördüncü yılında yalnız eğitim açısından değil, içerdiği amaçlar ve yaratılmak istenen insan modeli yönünden de tam bir yıkım yasasına dönüşmüştür.
Eğitimde yıllardır acil çözüm bekleyen sorunları bir tarafa bırakan Milli Eğitim Bakanlığı, “dindar ve kindar nesil” yetiştirme hedefine uygun olarak dini eğitimi yaygınlaştırmaya çalışmıştır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile belirlenen ve evrensel değerler olarak da kabul gören eğitimin bilimsel, çağdaş, ulusal, parasız, tarafsız, eleştirel, objektifliği gibi ilkeleri bir kenara bırakılarak, eğitim belli bir ideolojiye hizmet eder hale getirilmiştir. Yine 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası’nda yer alan Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda yurtsever öğrenci yetiştirme uygulamasından 652 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile vazgeçilmiştir. Resim, müzik gibi sanat derslerinin haftalık ders saatleri, Osmanlı döneminin bile gerisine düşürülmüş, sanat eğitimi okullarımızdan kapı dışarı edilmiştir. Bugün devletin okullarda dağıttığı kitaplar politik amaçlara hizmet eder hale gelmiştir. İçerik yönünden yetersiz, bilimsel olmaktan uzak ve yandaş firmalara hazırlatılan kitaplar, öğrencilere en temel bilgileri bile verebilecek nitelikte değildir.
Müfredat programlarımızın genel amaçları içerisinde yer alan ve ulusal birliğimizin simgesi olan ulusal bayramlarımız, ya yasaklanmış ya da içeriği boşaltılıp başka günlerle perdelenmiştir.
Öğrenci Andı ve okullardaki Atatürk Köşeleri kaldırılmış, her okulda mescit açma zorunluluğunun getirilmesi, anaokulu dahil ortaokullarda ve liselerde başörtüsünün serbest bırakılması, AİHM’nin zorunlu din dersleri ile ilgili kararına rağmen 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan tavsiye kararıyla seçmeli din derslerinin ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflar ve anaokullarında dayatılması, okulların imam hatibe dönüştürülmesinden istenen sonuç alınamaması üzerine normal okullar içinde imam hatip sınıflarının açılması, öğrencileri imam hatiplere yönlendirme uygulamaları, belirli gün ve haftalara dini günlerin eklenmesi ve 19. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlar, eğitimin “tek din, tek mezhep” anlayışına göre nasıl biçimlendirildiğini ortaya koymuştur. Karma eğitim fiilen ortadan kaldırılmış, birçok okulda kız ve erkek öğrenciler ayrılmış, erkek öğrenciler sabahçı, kız öğrenciler ise öğlenci olarak eğitim görmüştür.
Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmış, eğitim sistemimiz çökertilmiş, eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler mağdur edilmiştir.
AKP iktidarı 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılında da eğitim sistemimizi bir yandan gericileştirme öte yandan da tam bir işletme mantığıyla ticarileştirme ve yerelleştirme çalışmalarını hızla sürdürmüştür.
Okulöncesi Eğitim Gözden Çıkarıldı
Zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması, okulöncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışına çıkarılması çocuğun gelişim ve eğitimine ilişkin olumsuz sonuçlarını kısa sürede ortaya çıkarmıştır.
2011-2012 eğitim öğretim yılında, 5 yaş grubunda okulöncesi eğitimde okullaşma oranı % 65,69 iken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında bu oran % 39,72’ye düşmüş, 2013-2014 eğitim öğretim yılında ise ilkokula başlama yaşının 66 aydan 69 aya çekilmesi nedeniyle bir önceki yıla göre çok az bir artışla 42,54’e çıkmıştır. 2014-2015 eğitim öğretim yılında 5 yaş grubu çocukların yüzde 53.78’i okul öncesi eğitim almış 2015-2016 eğitim öğretim yılında ise yüzde 55.48’de kalmıştır.
MEB’in 2010-2014 Stratejik Planı’nda hedef, “Okul öncesi eğitimde okullaşma oranını plan dönemi sonuna kadar % 70’in üstüne çıkarmak” şeklinde belirlenmesine rağmen, okulöncesi eğitimde okullaşma oranı, 4+4+4 düzenlemesiyle birlikte gerilemiştir.
Okul öncesi eğitimde, okul öncesi çağdaki öğrencilerin zorla ilkokula kaydedilmesi nedeniyle okul ve öğrenci ve öğretmen sayılarında da azalma meydana gelmiştir. 4+4+4 uygulamasından önce 2011-2012 eğitim öğretim yılında 28.625 olan okul öncesi eğitim veren okul sayısı, 2015-2016 eğitim öğretim yılında 27.793’e düşmüştür.
Okulöncesi Eğitimde Okul, Öğrenci ve Öğretmen Sayıları (Resmi+Özel)
Eğitim Yılı |
Okul |
Öğrenci Toplam |
Öğrenci Kız |
Öğrenci Erkek |
Öğretmen |
2011/'12 |
28.625 |
1.169.556 |
562.504 |
607.052 |
55.883 |
2012/'13 |
27.197 |
1.077.933 |
515.754 |
562.179 |
62.933 |
2013/'14 |
26.698 |
1.059.495 |
504.301 |
555.194 |
63.327 |
2014/’15 |
26.972 |
1.156.661 |
549.414 |
607.247 |
68.038 |
2015/’16 |
27.793 |
1.209.106 |
575.757 |
633.349 |
72.228 |
Kaynak: Milli Eğitim İstatistikleri, Örgün Eğitim 2015/2016
MEB okul öncesi eğitimi gözden çıkarırken, 3-6 yaş grubu çocuklara kreş görünümü adı altında dini eğitim veren ve Diyanet İşleri Başkanlığı’yla bağlantılı “sıbyan mektepleri” resmi okul öncesi kurumlara alternatif olarak sunulmaktadır.
Kız ve erkek çocukların ayrı sınıflarda olduğu, çocuklara tesettüre uygun kıyafetler giydirildiği bu kurumlar, açıkça okul öncesi çocuklarımızın ve ailelerinin dini yönden istismar edilmesine, Cumhuriyet değerlerine aykırı nesiller yetiştirilmesine aracılık etmektedirler. Çocuklarımızın din istismarına göz yuman kamu yöneticileri, aynı zamanda 3-6 yaş grubu çocukların bile cinsel farkındalıkla yetiştirildiği bu kurumlarda; zaman zaman cinsel istismar konularının ortaya çıkmasına şaşırmış gibi yapmaları inandırıcı olmaktan uzaktır. Eğitimin başına musallat edilen; dinselliği ve cinselliği ön planda tutan Cumhuriyet karşıtı bu kurumlar, eğitim sisteminin içini bir kurt gibi kemirmeye devam etmektedirler.
Okullaşma Oranı Düştü
Eğitimin temel sorunlarından biri olan okullaşma oranlarındaki yetersizlik çözülememiş bir sorun olarak ortada durmaktadır. MEB’in yayınladığı istatistiklere göre, ilkokul ve ortaokulda okullaşma oranlarında belirgin bir düşüş yaşanmıştır. 2013-2014 eğitim öğretim yılında okullaşma oranı ilkokullarda yüzde 99.57, ortaokullarda yüzde 94.52 iken, 2015-2016 eğitim öğretim yılında bu oranlar ilkokullarda yüzde 94.87’ye, ortaokullarda yüzde 94.39’a düşmüştür. 2013-2014 eğitim öğretim yılında yüzde 99.61 olarak gerçekleşen kız çocuklarının okullaşma oranı ise geçtiğimiz yıl yüzde 96.57’ye bu yıl ise yüzde 95.22’ye gerilemiştir.
Derslik Başına Düşen Öğrenci Sayısı Yüksektir
MEB’in istatistikleri, derslik başına düşen öğrenci sayısının geçen yıllara göre az da olsa düşmekle birlikte, özellikle göç alan illerde hala ortalamanın üstünde kalabalık sınıflar bulunduğunu ortaya koymuştur. Resmi okullara baktığımızda, ilkokullarda derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalama 23, ortaokullarda 32, liselerde ise 27’dir.
Çocuk İşçiliğin Önü Açıldı
Son yıllarda sermayenin kalifiye ve ucuz işgücü ihtiyacına bağlı olarak meslek liselerinin sayısında artış yaşanmıştır. Türkiye genelindeki toplam 10 bin 550 lisenin yaklaşık yarısı yani 4 bin 90’ı mesleki ve teknik lisedir. Özel meslek lisesi sayısı ise 419’a çıkarmıştır. 2011-2012 eğitim öğretim yılında 4 bin 348 olan öğrenci sayısı verilen teşviklerle 2014-2015’te 75 bin 890’a, bu yıl ise 99 bin 217’ye yükselmiştir.
Bu okullarda okuyan öğrenciler daha öğrencilik yıllarından itibaren düşük ücretle işçi olarak çalıştırılmaktadır. “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganıyla sermayenin resmi kurumlarla düzenlediği kampanyalar, özel meslek lisesi açacak iş adamlarına öğrenci başına 5 bin lira teşvik verilmesi bütün bunlar ucuz, nitelikli çocuk işçiler yaratmak içindir.
Meslek liselerine ilişkin olarak 65. Hükümet programında şu hedeflere yer verilmiştir:
“Eğitim istihdam bağlantısı hükümetimizin büyük önem atfettiği alanlardan biridir. Bu bağlamda, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli eleman yetiştirilmesini sağlayacak şekilde mesleki eğitimin kalitesini artıracak tedbirleri almaya devam edeceğiz.”
“Meslek liselerinde özel kesimin katkısını artıracağız. Kamu-özel kesim işbirliği ile meslek liselerini ve meslek yüksekokullarını yeniden yapılandıracağız.”
AKP iktidarı, 65. Hükümet programında, insan yetiştirmeyi "piyasaya arz" olarak değerlendirmiş ve sömürü sistemine yeni bir makyaj yapmıştır. Mesleki eğitimin OSB'lerde gerçekleştirileceğinin açıklanması bu sömürünün en belirgin kanıtlarından biridir.
MEB 652 sayılı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla da Mesleki Eğitim Merkezleri, ortaöğretim kapsamına alınmaktadır. Böylece 12 yıllık kesintisiz eğitim fiilen 8 yıla düşürülmektedir. 8. sınıftan sonra lise seviyesinde bir kuruma kayıt olma ve öğrenim görme şartı kaldırılmakta, 8. sınıftan sonra çırak adı altında Mesleki Eğitim Merkezi’ne kayıt olmak yeterli kabul edilmektedir. Öğrenciler haftada sadece bir gün Mesleki Teknik Eğitim Merkezleri’ne gidecek böylece haftada 10 ders saati ile eğitim sistemi dışına çıkarılan çocuklar ucuz işçi sömürüsüne kurban edilecektir.
Eğitim sistemi sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirildi
MEB istatistiklerine göre ülke genelinde, 61 bin 203 okul bulunuyor. 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında 4 bin 664 özel okulda 535 bin 788 öğrenci eğitim görürken, geçtiğimiz yıl 7 bin 474 özel okulda, 823 bin 515 öğrenci eğitim görmüştür. Bu yıl ise 9 bin 581 özel okulda 1 milyon174 bin 409 öğrenci eğitim görmektedir.
Eğitim kademesi |
Okul/ |
Öğrenci Sayısı |
Öğretmen Sayısı |
Derslik |
||
Toplam |
Erkek |
Kadın |
Toplam |
Toplam |
||
Örgün eğitim Toplamı |
61.203 |
17.588.958 |
9.059.597 |
8.529.361 |
993.794 |
651.828 |
Örgün Eğitim(Resmi) |
51.620 |
14.540.339 |
7.439.698 |
7.100.641 |
863.26 |
553.066 |
Örgün Eğitim(Özel) |
9.581 |
1.174.409 |
438.850 |
384.665 |
130.668 |
98.762 |
Özel okulların sayısı, geçen yıla göre yüzde 28 oranında, 2011-2012 eğitim öğretim yılına göre de yüzde 95 oranında artmıştır. Ortaya çıkan tablo, AKP hükümetinin eğitim sistemini sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda nasıl şekillendirdiğini ve eğitim sistemindeki ayrışmayı gözler önüne sermektedir. MEB’in istatistikleri, özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen AKP’nin eğitimi kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır.
İmam Hatiplerin Sayısında Patlama Yaşandı
4+4+4 düzenlemesiyle, yeniden ortaokul olarak düzenlenen ikinci 4 yıllık eğitimle mesleki yönlendirmeyi erken yaşa çekme gerekçe olarak sunulmuştu. Ancak dört yıllık uygulamadan da anlaşıldığı gibi hükümetin amacı mesleki yönlendirme değil bütün okulları imam hatip okullarına dönüştürmektir.
İmam hatip ortaokullarının yeniden açılması ve birçok genel lisenin imam hatip lisesine dönüştürülmesiyle, imam hatip okullarında inanılmaz bir artış yaşanmıştır.
MEB’in istatistiklerine göre Türkiye genelinde 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1099 olan imam hatip ortaokulu sayısı geçtiğimiz yıl 1597’ye bu yıl ise 1961’e, 708 olan imam hatip lisesi sayısı ise geçtiğimiz yıl 1017’ye bu yıl 1149’a çıktı.
İmam hatip lisesi öğrenci sayısı 677 bin 205, imam hatip ortaokulu öğrenci sayısı ise 524 bin 295 oldu. Geçen yıla göre ortaokul ve lise ile birlikte imam hatipli sayısı yaklaşık 932 binden 1 milyon 201 bin 500’e yükseldi. Bu sayı AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 71 bin 100’idi. Böylece Cumhurbaşkanı’nın oğlu Bilal Erdoğan’ın 5 yılda 1 milyon imam hatipli hedefine, sadece bir yılda ulaşıldı.
Yine imam hatip ortaokullarında görev yapan öğretmen sayısı 17 bin 325’den 23 bin 834’e, derslik sayısı ise 10 bin 385’den 15 bin 792’ye çıkmıştır. İmam hatip ortaokullarında 21 öğrenciye 1 öğretmen düşmektedir. Derslik ve öğretmen ihtiyacının hat safhaya ulaştığı ülkemizde imam hatiplerin öğretmen kadrosu bakımından avantajlı olması dikkat çekicidir.
Ortaöğretimde öğrenciler açık liseye yönlendirildi
AKP hükümeti tarafından 4+4+4 düzenlemesi “zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması” girişimi olarak sunuldu. Oysa MEB’in 2015-2016 istatistikleri ortaöğretim çağındaki çocukların örgün eğitimden koparak açık liseye yönlendiğini ortaya koymuştur. İstatistiklere göre, mesleki açıköğretim lisesi de dahil olmak üzere açıköğretim lisesinde okuyan toplam öğrenci sayısı 1.536.135’tir. Bu sayı geçen yıl 1.470.434 iken 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında ise 940 bin 268’di. 4+4+4 düzenlemesinin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı yüzde 63.3 oranında artmıştır.
Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 338 bin 75 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 874 bin 210 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur.
İstatistiklere göre 665 bin 738 kız öğrenci açıköğretim liselerinde okumaktadır. Kız öğrenciler 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte örgün eğitim dışına itilmiştir. Ortaya çıkan tablo zorunlu eğitimin fiilen 4 yıla indirildiğinin göstergesidir.
Bu tabloya rağmen, 65. Hükümet Programında “Uzaktan eğitim yöntemlerinin dezavantajlı kesimler ile eğitim çağı dışında kalanların kaliteli eğitim imkanlarına erişmesinde etkin bir araç olarak kullanılmasını sağlayacağız” denilerek, açık öğretimin daha da yaygınlaştırma ve kurumsallaştırma çabasının devam edeceği ortaya konulmuştur.
Taşımalı eğitim uygulamasında artış devam etmiştir
6287 Sayılı Yasa hazırlanırken ileri sürülen en önemli gerekçelerden biri de kesintisiz 8 yıllık eğitim nedeniyle kırsal kesimde pek çok köy okulunun işlevsiz kaldığı, fizikî şartların yetersiz olduğu, yatılı bölge okullarına ya da taşımalı eğitim merkezi olan okullara öğrencilerin taşınması için tahsis edilen servislerin uzun mesafeleri kat ettiği ve öğrencilerin bu yolculukta çektiği eziyetler olarak ileri sürülmüştü.
Ayrıca kırsal bölgelerdeki ailelerin küçük kızlarını bu şartlardaki taşımalı eğitime
vermeleri konusunda ciddi şikâyetleri olduğunu ve bu uygulamanın okullaşma, özellikle
de kız çocuklarının eğitimi adına sorunlara kaynaklık ettiği ifade edilmişti. Oysa 2015-2016 eğitim öğretim yılında taşımalı eğitim artarak devam etmiştir.
2012-2013 eğitim öğretim yılında taşınan öğrenci sayısı 801 bin 708’di. 2013-2014 eğitim öğretim yılında toplam 23 bin 880 okul, 10 bin 551 merkez okula taşınırken taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı 825 bin 90’a çıkmıştır. 2014-2015 eğitim öğretim yılında ise 27 bin 921 okul, 10 bin 748 merkez okula taşınmaktayken, taşınan öğrenci sayısı ise 850 bin 405’ti. 2015-2015 eğitim öğretim yılında ise 43 bin 959 okul 11 bin 853 merkez okula taşınmaktadır. Taşınan öğrenci sayısı ise 808 bin 332’dir.
Bütçede Yatırıma Yer Yok
Özel öğretimi özendirmek için özel okulları doğrudan kamu kaynaklarıyla destekleyen siyasi iktidar, “kaynak yok” bahanesiyle devlet okullarına, kamusal eğitime yeterli bütçe ayırmamıştır.
AKP Hükümeti, bu yıl da sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin ve hayırsever vatandaşların sırtına yüklemiştir.
2015 yılında 62 milyar TL olan MEB bütçesi, artan okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2016 yılı için 76 milyar TL olarak belirlenmiştir.
Bu tutar öngörülen 2016 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 3,45’ine karşılık gelmektedir. OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılmaktadır. Bu haliyle Türkiye, 2016 yılında da milli eğitime ayırdığı bütçe açısından OECD ülkelerinin gerisinde kalmış, eğitime en az pay ayıran ülkeler arasında yer almaktan kendini kurtaramamıştır. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir.
Öğrencilere Yönelik Cinsel Saldırılar Ayyuka Çıkmıştır
“Değerler eğitimi” adı altında tarikat ve cemaatlerin okullarımıza sokulması ve ardından iyice ayyuka çıkan öğrencilere taciz olaylarının son örneği olarak kamuoyunda infiale neden olan Karaman’da yaşanan taciz olayı, Bakanlığa bağlı okullarda eğitim gören çocuklarımızın çeşitli dernek, vakıf ve özel kuruluşlara ait yurt, ev ve etüt merkezleri olarak faaliyet gösteren yerlerdeki güvenliğine dikkatlerin çekilmesi gerektiği gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır.
Devletin öğrencilerini gözetmek konusundaki asli görevini özel kuruluşlara devretmesiyle birlikte bu alanlarda hiçbir denetimin olmaması affedilemez ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bir ihmalin varlığını ortaya çıkarmıştır.
Devlet, 18 milyondan fazla çocuğun eğitiminden, etik değerlere bağlı, onurlu, düzgün bir yaşam sürmesinden, sağlıklı, huzurlu, dengeli bir yaşam içerisinde çağdaş, insani ve evrensel değerlere bağlı yurttaşlar olarak yetiştirilmesinden sorumludur. Devlet, bu konuda gereken tedbirleri almak ve çocuklarımızı her türlü saldırıya karşı korumakla yükümlüdür.
Devlet, kendi sorumluluğu altındaki bu çocukların eğitimini, barınmasını, ihtiyaçlarını belirli amaçlara hizmet eden; çoğu dini esaslara göre eğitimi şekillendirmek isteyen, eğitimin bilimsel ve laik yapısını, karma eğitim anlayışını yok etmeye çalışan bir kısım tarikatların, Cumhuriyet düşmanı vakıf, dernek veya cemaatlerin eline terk edemez.
MEB Devre Dışı Bırakılmıştır
AKP iktidarı döneminde eğitim, siyasal iktidarın egemen ideolojisinin önemli bir bileşeni haline getirilerek en fazla yıpratılan alan olmuştur. Kindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan siyasal iktidar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışmaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı ulusal eğitimden uzaklaşmış, adeta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, tarikatların ve cemaatlerin güdümüne girmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş amacından uzaklaşarak eğitimin laik yapısını ortadan kaldırmaya, eğitimin dini esaslara göre şekillendirilmesini sağlamaya yönelik girişimleri özellikle bu iktidarın son döneminde yoğunlaşmıştır. Kuran-ı Kerim, Siyer, Temel Dini Bilgiler adı altında dini esaslı konuları ele alan seçmeli derslerin seçimi konusunda hutbeler hazırlanarak öğrencilere ve velilere baskı yapılması; medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını ve müderrislerin bölgede barış gücü görevi üstlenmeleri konusunda Bakanlar Kurulu’na öneride bulunulması; kamu kreşleri teker teker kapatılırken, Diyanet’in açtığı kreşlerde 4-6 yaş arası çocuklara dini eğitim verilmesi yine sıbyan mektebi adı altında dini eğitim veren Kuran kursu kreşlerinin açılması gibi uygulamalar MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın güdümüne girdiğinin göstergesi olmuştur.
Maarif Vakfı’yla Eğitim Saraya Bağlanıyor
AKP iktidarı, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 1 milyon TL aktarılarak yurtiçinde ve yurt dışında faaliyet gösterecek Maarif Vakfı kurulmasını planlanmaktadır. Merkezi İstanbul’da olacak Vakfın Mütevelli Heyeti’nin dördü Cumhurbaşkanı, üçü Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecektir. Milli Eğitim Bakanlığı iki, Dışişleri bir, Maliye Bakanlığı bir, Yükseköğretim Kurulu bir temsilci ile Vakfın Mütevelli Heyeti’nde temsil edileceklerdir. Mütevelli Heyetinin oluşumuna baktığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolünde yeni bir TÜRGEV yaratılmaya çalışılacağı, kendilerine yakın tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine yasal kılıf hazırlayacakları, devlet kasasından bu yapılanmalara para aktarılacağı açıktır. Böylece Milli Eğitim Bakanlığı by-pass edilecek ve devletin denetiminden çıkarılacak olan eğitim sistemi doğrudan saraya bağlanacaktır.
Vakfın, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim yükseköğretimde kurumlar ve yurt, pansiyon, lojman açmasının öngörülmesi, kamusal eğitim alanının daha da daraltılacağı, özel öğretimin doğrudan destekleneceğini göstermektedir. Yine vakfın yurtdışında da faaliyet gösterecek olması, paralelle mücadele adı altında yeni bir paralel yapı oluşturulacağı ve cemaat okullarının bu vakfa devredileceği izlenimi yaratmaktadır.
SONUÇ
Eğitim sisteminin karşı karşıya kaldığı sorunlar, 4+4+4 eğitim sisteminin uygulamaya konulmasının ardından bugün içinden çıkılamaz hale getirilmiştir.
Bilim insanlarının ve eğitim örgütlerinin uyarıları dikkate alınmadan, yeterli hazırlık ve altyapı çalışmaları yapılmadan uygulamaya geçirilen 4+4+4 düzenlemesi eğitim sistemimizde yıkımın adı olmuştur. Eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe, düzensizliğe ve kaosa sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmektedir.
Ülkenin geleceğini akıl, bilim ve sanatın değil, dogma, hurafe ve inançların belirleyeceği bir toplumsal yapının oluşumuna zemin oluşturacak 4+4+4 düzenlemesi, yetişecek kuşaklara, ülkemize ve ulusumuza daha fazla zarar vermeden kaldırılmalı; zorunlu ve kesintisiz 13 yıllık (1+12) bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim yapılması için hızla çalışmalar başlatılmalıdır.
MERKEZ YÖNETİM KURULU