5. Dönem 9. Başkanlar Kurulumuz, 03-04 Temmuz 2021 tarihlerinde, Şube ve İl Temsilcilik Başkanlarımızın katılımlarıyla, Ankara’da gerçekleştirildi.
Ülkemizdeki siyasal süreç ve son dönemde yaşanan ekonomik gelişmeler ile birlikte sendikal sürecimiz, örgütlenme çalışmalarımız, pandemi sürecinde eğitim-öğretim sistemine ilişkin sorunların tartışıldığı kurulda, aşağıda yer alan sonuç bildirgesi hazırlanmıştır.
EĞİTİM-İŞ 5. DÖNEM 9. BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ / 03-04.07.2021
Eğitim-İş, ülkemizin dört bir yanından katılan başkanlarıyla ilk kuruluş yılımızdaki inanç ve kararlılıkla yeryüzü salgını sonrası yüz yüze toplanarak bu raporu hazırlamıştır.
19 yıldır ülkemizi yöneten AKP iktidarı Cumhuriyetin çağdaş, bilimsel, modern toplum yapısına aykırı; düşünmeyen, sorgulamayan, bilimsellikten uzak, kendi siyasal iktidarını ve rant düzenini ayakta tutan itaatçi ve ümmetçi bir toplum yaratma temeli oluşturmuştur.
Siyasal iktidar, temel eğitim kurumlarında olduğu gibi bilim kurumlarında da kadrolaşmayı son hızla sürdürmektedir. Uluslararası tanınırlığa sahip az sayıda üniversitelerimizden birisi olan Boğaziçi Üniversitesine ve diğer üniversitelerimize kayyum rektör atayarak ülkemizin üniversitelerini bilimsel üretimden uzaklaştırıp medreseye dönüştürmek istemesi, gericileştirme hareketinin son örneklerinden biridir. İktidarın bu hamlesine karşı demokratik haklarını kullanarak itiraz eden öğrencilerin baskı ve tehditle susturulmaya çalışılması, hatta devamında bu demokratik ve barışçıl tepkilerin terörize eylemler olarak nitelendirilmesi, AKP iktidarının kendinden olmayan hiçbir unsuru kabul etmediğinin ve toplumu kamplaştırdığının somut bir örneğidir.
AKP iktidarının kadını yok sayan sosyal politikaları, kadın cinayetlerini engelleyememiştir. Öğrenci, akademisyen, işçi, ev hanımı birçok kadınımız her geçen gün katledilmeye devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda özgürlüklerin, demokrasinin ve temel insan haklarının yok edilmesini de hızlandırmıştır. Kadınlarımızın sosyal yaşam ve iş yaşamında başı dik bir şekilde var olabilmesini sağlayan bir hukuk metninin yok sayılmasını kabul etmiyoruz. Atatürk’ün Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı vermesinin ardından kadınlarımız için önemli bir hukuk güvencesi olan uluslararası bu sözleşme en temel kırmızı çizgilerimizdendir.
Başta eğitim ve sağlık alanında yapılan özelleştirmeler ve hukuk sistemindeki yıkımla birlikte Cumhuriyetin ekonomik değerlere sahip tüm kamu kurumları siyasal iktidara yakın yerli ve yabancı şirketlere peşkeş çekilip yağmalanmıştır.
Gerici müfredat programı ile AKP’nin ‘‘model okul’’ olarak gösterdiği ve siyasal beslenme kaynağı olarak gördüğü imam hatipler ve liselere yerleştirme sistemi bir eğitim politikası dayatması olarak devam etmektedir. Bu politika çocuklarımızın geleceklerini ve hayallerini çalmakta, çocuklarımızı hedeflerinden uzaklaştırmaktadır. Bununla birlikte seçmeli dersler dayatmasıyla da diğer tüm eğitim kurumlarının da imam hatipleştirilmesine çalışılmaktadır. Bu hamlelerle birlikte laik ve bilimsel eğitim tümden ortadan kaldırılmaktadır. Bu dayatma velileri ve öğrencileri istemedikleri bir okula yönlendirmiş, veliler ve öğrenciler beraberinde özel okullara mecbur bırakılmıştır. Bu mecburiyetle birlikte sosyal devletin gereği olan kamusal eğitim büyük yara almıştır. Salgın koşullarının hukuksuz ve keyfi yönetim anlayışı özel eğitim kurumlarına haksız teşvik oluşturmuştur. Yeniden uygulamaya konulan özel eğitim kurumlarına teşvik uygulamasıyla birlikte eğitim bütçesindeki kaynaklar çocuklarımızın uzaktan eğitimdeki bilgisayar ve tablet gereksinimlerini karşılamak yerine özel sektöre aktarılmıştır.
Bu yetmiyormuş gibi; Milli Eğitim Bakanlığı vakıf ve cemaatlerle yaptığı protokollerle kamu okullarını öğretmenlik vasıflarına sahip olmayan kişilere, dinci vakıf ve derneklere teslim etmiştir Ek atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen arkadaşımıza, Cumhurbaşkanının “eksiğimiz yok, fazlamız var, daha fazla atama yapamayız.” açıklaması öğretmenlerimiz üzerinde derin bir yara oluşturmuştur.
Bugün imam hatip okullarında Milli Eğitim Temel Kanununa aykırı bir şekilde cinsiyet ayrımcı eğitim modeli uygulanmaktadır. Bu ayrımcı model diğer okullara da yansımış, “karma eğitim” tartışılır hale gelmiştir. Karma eğitime karşı yapılan bu gerici saldırı Eğitim-İş’in asla kabul etmeyeceği bir girişimdir. Eğitim-İş; bu karanlık yapılanma sürecinde laiklik mücadelesini yükselterek, tarikat ve cemaatlerle yapılan protokollere karşı bir yandan hukuki mücadele yürütürken kuruluş ilkelerinden aldığı güç ve inançla ulusal, laik, bilimsel, kamusal, parasız ve karma eğitimi savunacaktır ve mücadelesine en yüksek perdeden devam edecektir.
Ayasofya’da ülkemizin birlik ve bütünlüğünden sorumlu olan Cumhurbaşkanının dizinin dibinde, Atatürk’ün kurdurduğu Diyanet İşleri Başkanlığının personeli olan din görevlileri Atatürk’e hakaret ederken cumhurbaşkanımızın susması bu hakaret kadar Türk halkını yaralamıştır. Bu durum Cumhuriyet değerlerine her zamankinden daha fazla sahip çıkmamız gerektiğini ortaya koymuştur. Eğitim-İş olarak her zaman bu sorumluluğun farkındayız; bu gerici zihniyetle mücadele etme kararlılığındayız.
Halkımız açlık ve sefaletin esareti altındadır. Emekçi ve üreten kesim yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmiştir. Halkın ve çalışanların alım gücü düşmüştür. Başta doğalgaz ve elektrik olmak üzere temel tüketim maddelerinde yapılan yüksek oranlardaki zamlarla birlikte yaşam koşulları gün geçtikçe ağırlaşmaya devam etmektedir. “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek varsıllıklarına servet ekleyen yöneticiler, haklın ve çalışanların haklı taleplerini görmezden gelmektedirler. Enflasyon ve işsizlik rakamlarıyla oynama yaparak halkı artık kandıramamaktadırlar. Açlık ve yoksulluk içindeki halk, tek adam rejiminin yandaş medyayla dayattığı pembe tabloya inanmamaktadır. Bir bakanın, “Ülkede artık yoksulluk sorunu yoktur” demesinin, bir milletvekilinin “Halk kuru ekmek yiyorsa aç değildir” söyleme hadsizliği vatandaşlarımızın yazgısı olamaz. Bu yazgı ancak güçlü bir emek ve sınıf mücadelesiyle son bulacaktır.
Bir milyondan fazla üyesiyle kamu işkolundaki en çok üyeye sahip sarı sendikanın aslında, kamu çalışanlarının çıkarını gözetmekten daha çok mevcut iktidara sırtını dayayıp kendi siyasal geleceklerini güvence altına almaya çalışmaktadırlar. Bu yetkili ama etkisiz sendikanın emekçiyi toplu sözleşme masasında buçuklu zamlara mahkum etmesine Eğitim-İş olarak asla izin vermeyeceğiz. 2021 yılı kamu çalışanları için kayıp bir yıl değil; mücadelemizle emekçilerin haklı taleplerini alanlarda dile getireceği bir yıl olacaktır.
2021 yılı kamu emekçilerimiz için toplu sözleşme yılıdır. Her sözleşme döneminde gerçek anlamda kazanımlar elde edilemediği gibi buçuklu zamlara imzalar atılmış; masada uzlaşılan konular dahi imza altına alınmayıp önceki dönemlerde kazanılan haklar korunamamıştır. Kamu emekçilerinin çalışma şartlarını olumsuz etkileyen başta 3600 ek gösterge olmak üzere vergi dilimi soygunu, uzun çalışma saatleri, kayıt dışı işgücünün artması, yardımcı personellerin sorunları, atama sistemindeki sıkıntılar, atama sıralarının işletilmemesi, aday öğretmenlerin kadroya geçmesindeki mülakat sistemi, adaletsiz ek dersler, yönetici atamalarındaki liyakâttan uzak kadrolaşma ve mülakat, ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenimizin sorunları, kölelik sistemini çağrıştıran ücretli öğretmenliğin bir istihdam modeline dönüşmesi, sözleşmeli öğretmenlerimizin özlük ve sosyal güvence kayıpları, üniversitelerimizdeki akademik ve idari personellerin sorunları konusunda mağduriyetler, işyerindeki her türlü sözlü ve fiziksel tacizler devam etmektedir. Eğitim-İş bu sorunlar karşısında eğitim emekçilerinin haklı mücadelesini yürütecek, meslek örgütü kimliğini yaşatacaktır.
Son bir yıldır dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Covid-19 salgınıyla birlikte binlerce vatandaşımızı ve eğitimci arkadaşımızı kaybettik. Halkımız gerçeklerden uzak istatistiki değerlerle kandırılarak gerçekçi tedavi ve önlemlerden uzaklaştırılmıştır. Siyasal iktidar gerek aşı tedariki konusunda gerekse salgını yönetme becerisinde sınıfta kalmıştır. Başta sağlık sistemimiz olmak üzere eğitim sistemimiz de ağır yara almıştır. Okullarımız açılamadığı için eğitimden uzak kalan, fırsat eşitsizliğine mahkum edilen çocuklarımız geleceğe umutla bakamamakta, hedeflerinden uzaklaştırılmaktadırlar. Bu noktada yüz yüze eğitime geçmeyi hedefleyen MEB, okulların temizlik ve hijyeni, eğitimcilerin öncelikli aşılanması konusunda gerekli duyarlılığı gösterememiştir. Sağlık emekçilerimizden hemen sonra aşılanması gereken öğretmenlerimiz ve eğitim emekçileri diğer meslek guruplarından sonraya bırakılmış, en temel toplumsal gereksinim olan eğitime sakat bakış anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu gecikmelerde, şüphesiz Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsünün kapatılarak aşıda dışa bağımlı duruma getirilmemiz siyasal iktidarın en büyük hatalarındandır.
Toplumumuz salgın nedeniyle can güvenliği derdine düşmüşken, siyasal iktidar ülkemizin eşsiz doğal kaynaklarını ve güzelliklerini ranta açarak yer altı ve yer üstü madenlerini yandaş şirketlere peşkeş çekmeye devam etmektedir. Görmekteyiz ki devletimiz içinde çöreklenen mafya, siyaset, tarikat üçgeni ülkemizin varlıklarını peşkeş çekmiş, yetişmiş kadrolarını etkisizleştirmiş ve katletmiştir. Bütün bu çarpık ve hukuksuz ilişkiler göz önündeyken ülkemizin savcılarının bir işlem yapmaması da düşündürücü olup adalete olan toplumsal güveni yok etmektedir.
Torpilci ve kayırmacı bir anlayışla eğitim emekçilerinin demokratik bilgi kanallarını tıkayan Milli Eğitim Bakanlığı ve bu zihniyetin savunucusu malum sendikanın, sendikamız kadrolarına karşı açtığı davalara sessiz kalmayacağız, demokratik bilgi ve iletişim kanallarının kullanılmasını sonuna kadar savunacağız.
Eğitim-İş, kuruluş ilkelerinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği akıl ve bilim yolundan sapmadan kamu emekçilerinin umudu olmaya, ülkemizi korumaya, Cumhuriyetimize sahip çıkmaya devam edecektir.