Güncel Sendika Haberleri

27 Mayıs, 2016

65. HÜKÜMET PROGRAMINDA KAMUSAL VE BİLİMSEL EĞİTİM YOK SAYILMIŞTIR

Başbakan Binali Yıldırım tarafından 24 Mayıs 2016 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda okunan 65. Hükümet Programı, geçtiğimiz yıllarda eğitimde yaşanan ticarileşme ve özelleştirme uygulamalarının bu hükümet döneminde de hız kesmeden devam edeceğini ortaya koymuştur.

Daha önceki hükümet programlarında olduğu gibi 65. Hükümet programında da eğitimde yıllardır acil çözüm bekleyen sorunlar görmezden gelindiği gibi “İktidarlarımız döneminde eğitim alanındaki temel altyapı ve erişim sorunlarını önemli ölçüde çözdük” denilerek halkımızla adeta alay edilmiştir.

AKP Hükümetleri, eğitimi bir yapboz tahtasına çevirerek bilimsellikten uzak, eğitim bilimleri anlayışından yoksun, siyasi çıkar sağlayan, başarıyı nicelikle eşdeğer tutan, niteliksiz bir yapıya dönüştürmüştür. Her gelen AKP’li bakan bir reformcu eda ile göreve başlayıp bir önceki halefinin tersi uygulamaları yeni reform olarak halka yutturmaya çalışmaktadır. Daha yeni uygulamanın çıktısı ortaya gelmeden başka bir uygulamaya geçilmektedir.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay % 17 iken, 2016 yılı itibariyle bu oran % 8,23’e gerilemiştir.  Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay AKP iktidarı döneminde sürekli azalma eğilimi göstermiştir. Eğitim yatırımlarına ayrılan pay, AKP’nin gerçek eğitim politikasını ortaya koymaktadır. Son 14 yılda özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile baş başa bırakılmıştır. Eğitim bütçesinde uygulanan bu politikalar, velilerin yükünü daha da artırmıştır.

EĞİTİM TİCARİ MAL DEĞİL TEMEL BİR İNSAN HAKKIDIR

AKP, 14 yıllık iktidarı döneminde kamu hizmetlerinde, özellikle eğitim alanında piyasa merkezli bir “işletmecilik” anlayışını yerleştirmeye çalışmış, kamusal eğitim alanını daha da daraltırken, özel öğretimin doğrudan desteklenmesi doğrultusunda ciddi adımlar atmıştır. Eğitimi devletin sırtında bir yük olarak gören AKP, eğitim kurumlarını birer “ticarethane”, öğrenci ve velileri ise “müşteri” durumuna düşürmektedir. Bu anlayışın devam edeceği, programda yer alan “Eğitimde kalite en öncelik verdiğimiz alanlardan biri olacaktır. Bu kapsamda ‘Eğitimde Kalite Seferberliği’ başlatarak, ‘Eğitim Kalite Endeksi’ hazırlayacağız” ifadesinde kendisini göstermiştir.

Kalite en basit tanımıyla, müşteri isteklerine cevap verebilmektir. Genel bir tanım olarak; kalite, bir ürün veya hizmetin belirlenen veya olabilecek ihtiyaçları karşılama kabiliyetine dayanan özelliklerin toplamıdır. Temel bir insan hakkı olan eğitim satılan bir mal olmadığı gibi, okullar da ticarethane değildir. Bu nedenle eğitimde kalite değil nitelik önemlidir.

Yine AKP iktidarının kamusal eğitimi devletin sırtında bir yük olarak gördüğü şu ifadelerden de anlaşılmaktadır:

“Mevcut devlet ve vakıf üniversitelerinin yanı sıra özel üniversitelerin de kurulması için gerekli düzenlemeleri yapacağız.”

“Eğitimin finansman kaynaklarını çeşitlendirip artıracağız. Bu kapsamda, eğitimin finansmanında özel sektörün payının artırılması yönünde kamu-özel ortaklığı gibi yeni arz ve işletim modellerinin kullanılmasını sağlayacağız.”

Hükümet programı "... fırsat eşitliğine bütün boyutlarıyla hayatiyet kazandıracağız." diyebilmektedir. Bugün tüm dünya bilmektedir ki her özelleştirme fırsat eşitliğini değil eşitsizliği derinleştirmektedir. Zaten program "... okullar arasındaki kalite farklılıklarını asgari seviyeye indirecek tedbirler alacağız." diyerek eğitimdeki eşitsizliği ihbar etmektedir.

Bahsi geçen girişimlerin hepsi eğitimi bir "hak" olmaktan çıkartacak ve seçkinlerin hizmetinde ayrıcalıklı bir yere oturtacak ve yoksul halk çocuklarının toplumsal tabakalaşmasını sabitlemeye hizmet edecektir. Oysa eğitim hem evrensel bir insan hakkı olması ve hem de Anayasada ifadesini bulduğu şekilde "parasız" olmalıdır. Bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının parasız eğitim hakkı ihlal edilirken, bir taraftan da üniversitelerin "daha fazla yabancı öğrenci kabul etmelerini" sağlayacak tedbirlerin alınacağının ilan edilmesi, kontenjanların da israf edileceğini göstermektedir. 

AÇIKÖĞRETİM DAHA DA YAYGINLAŞACAK

Bilindiği üzere 4+4+4 düzenlemesinin ardından, örgün eğitimden koparak açık liseye yönlenen ortaöğretim çağındaki çocukların sayısında büyük bir artış olmuştur. İstatistiklere göre, mesleki açıköğretim lisesi de dahil olmak üzere açıköğretim lisesinde okuyan toplam öğrenci sayısı 1.536.135’tir. Bu sayı geçen yıl 1.470.434 iken 4+4+4 düzenlemesi öncesi 2011-2012 eğitim öğretim yılında ise 940 bin 268’di. 4+4+4 düzenlemesinin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı yüzde 63.3 oranında artmıştır. 
Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 338 bin 75 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 874 bin 210 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur. 

Bu tabloya rağmen, programda “Uzaktan eğitim yöntemlerinin dezavantajlı kesimler ile eğitim çağı dışında kalanların kaliteli eğitim imkanlarına erişmesinde etkin bir araç olarak kullanılmasını sağlayacağız” denilerek, açık öğretimin daha da yaygınlaştırma ve kurumsallaştırma çabasının devam edeceğini görmekteyiz.

DEĞERLER EĞİTİMİ ADI ALTINDA OKULLAR CEMAAT VE TARİKATLARIN ÜSSÜ OLMAYA DEVAM EDECEK

65. Hükümet programında yer alan “Toplumsal değerlerimizin daha fazla özümsenmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması için değerler eğitiminin eğitim ve öğretim sisteminin bütününde yer alması sağlanacaktır” ifadesi, eğitim bir yandan hızla ticarileştirilip paralı hale getirilirken, “tek din tek mezhep” anlayışına uygun olarak dini eğitimi yaygınlaştırma çabalarının devam edeceğinin göstergesidir. Değerler eğitimi, toplumsal, sosyal hayatı sürdürebilmek için dürüstlük, doğruluk, dayanışma, özgürlük, demokrasi gibi değerler üstünden verilmelidir. Ancak uygulamalar, AKP iktidarının değerler eğitiminden anladığı tek şey din eğitimi olduğunu ortaya koymuştur.  Değerler eğitimi adı altında cemaat, tarikat ve dini yapılanmaların okullara sorunsuz girişi sağlanmakta, kasalarına devlet kesesinden para aktarılmaktadır.

Öte yandan programda, son zamanlarda artan taciz ve tecavüz olaylarına karşın, Bakanlığa bağlı okullarda eğitim gören çocuklarımızın barınma ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde önlemler alınması, öğrencilere yurt, öğrenci evi gibi yerler tahsis eden tüm vakıf ve derneklerin Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki tüm faaliyetlerinin askıya alınması konusuna değinilmemiştir.

ÇOCUK İŞÇİLER YARATMAYA DEVAM

Meslek liselerine ilişkin olarak 65. Hükümet programında şu hedeflere yer verilmiştir:

“Eğitim istihdam bağlantısı hükümetimizin büyük önem atfettiği alanlardan biridir. Bu bağlamda, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu meslek ve alanlarda kaliteli eleman yetiştirilmesini sağlayacak şekilde mesleki eğitimin kalitesini artıracak tedbirleri almaya devam edeceğiz.”

“Meslek liselerinde özel kesimin katkısını artıracağız. Kamu-özel kesim işbirliği ile meslek liselerini ve meslek yüksekokullarını yeniden yapılandıracağız.”

Son yıllarda sermayenin kalifiye ve ucuz işgücü ihtiyacına bağlı olarak meslek liselerinin sayısında artış yaşanmıştır. Türkiye genelindeki toplam 10 bin 550 lisenin yaklaşık yarısı yani 4 bin 90’ı mesleki ve teknik lisedir.

Özel meslek lisesi sayısı ise 419’a çıkarken, 2013-2014 eğitim öğretim yılında 56 bin 53 olan verilen teşviklerle 2014-2015’te 75 bin 890’a, bu yıl ise 99 bin 217’ye yükselmiştir. 
Bu okullarda okuyan öğrenciler daha öğrencilik yıllarından itibaren düşük ücretle işçi olarak çalıştırılmaktadır. “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganıyla sermayenin resmi kurumlarla düzenlediği kampanyalar, özel meslek lisesi açacak iş adamlarına öğrenci başına 5 bin lira teşvik verilmesi bütün bunlar ucuz, nitelikli çocuk işçiler yaratmak içindir.

AKP iktidarı, 65. Hükümet programında, insan yetiştirmeyi "piyasaya arz" olarak değerlendirmiş ve sömürü sistemine yeni bir makyaj yapmıştır. Mesleki eğitimin OSB'lerde gerçekleştirileceğinin açıklanması bu sömürünün en belirgin kanıtlarından biridir.

12 Yıllık Kesintili ve Zorunlu Eğitim yasalaşırken, MEB ile Sanayi Bakanlığı arasında bir protokol imzalanmış ve iş yerlerinin stajyer çalıştırma koşulları değiştirilmiştir: Çalışan sayısının 1/10'u kadar stajyer çalıştırması gereken iş yerleri için bu oran kaldırılmış ve diledikleri kadar stajyer çalıştırma serbestisi getirilmiştir. Bu serbestlik girişimi ile Mesleki Eğitimin OSB'ler içinde gerçekleştirileceği bir araya getirildiğinde, çocuk işçiliğinin ve emek sömürüsünün yaygınlaştırılacağını kavramak hiç de zor olmayacaktır.

İKİLİ EĞİTİME SON VERME HEDEFİ GERÇEKÇİ DEĞİLDİR

Programda, "... ikili eğitime son verme hedefi" diğer programlarda olduğu gibi tekrar edilmiştir. Ancak bilindiği gibi AKP iktidarında tekli eğitim yapan okullar bile ikili eğitime geçmiş; okul binaları hem içeriden tuğlalarla bölünmüş ve hem de okul bahçeleri küçültülmüş, eğitim sistemi işlevsiz hale getirilmiştir.

Aynı program ""yabancı dil öğretimine öncelik" vermekten, "sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif performansı" artırmaktan, her öğrenci için "... bir spor dalında lisans alabilecek düzeyde veya bir müzik enstrümanı kullanabilecek düzeyde eğitim" vermekten bahsetmektedir. Oysa, 14 yıllık iktidar dönemi göstermiştir ki, haftalık ders çizelgelerinde sanat ve spor eğitimi ders saatleri azaltılmış, eğitimde kalite son derece düşmüş, bırakın yabancı dili Türkçe öğretimi bile istenilen düzeye çıkartılamamıştır.

ÖĞRETMEN YETİŞTİRMEDEKİ TUTARSIZLIKLAR DEVAM EDECEK

Öğretmen yetiştirmedeki tutarsızlıklar, tarihimizin kanayan yaralarından biridir. On yıllar boyunca yeterli öğretmen yetiştiremeyen ülkemiz, şimdi MEB kapısında bekleyen yüz binlerce öğretmene istihdam alanı yaratamamaktadır. 65. Hükümet Programı "Eğitim Fakültelerini yeniden yapılandırarak" nitelikli öğretmen yetiştireceğini ifade etmekte ve ancak "başka fakültelerden sertifika ile öğretmen yetiştirmek" ile ilgili en ufak bir özeleştiri vermemektedir. Üstüne üstlük bunu, öğretmen yetiştiren fakültelerin "... öğrenci kontenjanlarını" ihtiyaca göre belirleyeceğini ifade ederek dile getirmektedir. 14 yıl boyunca nerede oldukları gerçeği unutturulmak istenmektedir.

"Eğitim fakültelerinin müfredatını yenileyeceğiz." tümcesi ise iktidarın kendisini yalanlamasına yeni bir örnek teşkil etmektedir. Devlet ve eğitim politikalarında sürekliliğin ve gelişmenin yerini, yap-boz sisteminin aldığı adeta 65. Hükümet programında kendini ihbar eder niteliktedir. Bu durum "Müfredat yine mi değiştirilecek?" sorusunu akıllara getirmektedir.

“MERKEZDEN YERELE YETKİ DEVRİ”YLE NE AMAÇLANIYOR?

Programın en muğlak bırakılan kısmı ise "... merkezden yerele doğru yetki devrinin" gerçekleştirileceğiyle ilgili bölümdür. Yeni Anayasa, özerklik ve bölünme tehditleri altında bu ifadeden ne anlaşılması gerektiği büyük tartışma konusudur.

YÖK DEVAM EDİYOR

AKP hükümeti döneminde üniversiteler tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmek istenmiş, yükseköğretim de dahil olmak üzere eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi, üretilen bilginin metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma, üniversite yönetimlerinin otoriterleştirilmesi yönündeki politikalarda artış olmuştur. Üniversitelerde siyasal iktidara yönelik her türlü muhalefet, devletin en sert şiddet araçlarıyla baskı altına alınmak istenmiştir.

AKP, muhalefetteyken eleştirdiği, kaldırılması gerektiğini savunduğu YÖK’ün kurumsal yapısının sağladığı baskıcı imkânları sonuna kadar kullanmıştır. Kullanmaya devam edeceğini de programda “Yükseköğretim Çerçeve Yasası”nın hazırlanacağı ve “Yükseköğretim Planlama Kurulu”nun oluşturulacağı ifadeleriyle belirtilmiştir.

SONUÇ

65. Hükümetin programı adeta çelişkiler yumağıdır. Hükümet programı, eğitim sistemini baştan sona "reforme" etmekten bahsetmekte ancak 14 yıldır bu reformları niye yapmadığını açıklamamaktadır. AKP açıkça, eğitimde özelleştirme ve ticarileştirmeye devam edeceği konusundaki iddiasını korumakta ve "... değerler eğitiminin eğitim ve öğretim sisteminin bütününde yer alması sağlanacaktır." diyerek de "inanç sömürüsüne" devam edeceğini açıkça beyan etmektedir.  

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılması, eğitimin eşit, parasız ve kamusal niteliğinin arttırılması ile mümkün olur. Eğitim-İş olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşakların, akıl, bilim ve sanat ortamında barış ve huzur içinde verilen bir eğitim sistemiyle yetiştirilmesi için her türlü dayatmanın karşısında olacağız. 

         MERKEZ YÖNETİM KURULU