8 Mart, kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği büyük mücadelenin başlangıcı olarak kabul edilen bir tarihtir. 8 Mart 1857 yılında kadınların, erkeklerle eşit işe karşılık eşit ücret almak için başlattıkları bu mücadele, zamanla kadınların tüm alanlarda erkeklerle eşit haklara sahip olması mücadelesinin başlangıcı olmuştur.
Türkiye'yi çağdaş ülkeler düzeyine çıkarmak isteyen Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, kadın-erkek ayrımcılığına son verecek yasal düzenlemeleri yaşama geçirmiş, bu yolda büyük devrimler gerçekleştirmiştir. "Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım." diyen Ulu Önder Atatürk, pek çok konuda olduğu gibi kadın hakları konusunda da dünya liderlerine önder olmuştur. 1926 yılında Medeni Yasa'nın kabulü ve 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi ile Türk kadını, o yıllarda gelişmiş ülkelerin kadınlarından daha ileri haklar elde etmiştir.
Tüm bu gelişmelere karşın günümüzde, kadın-erkek eşitliğinin tam anlamıyla sağlanabilmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Hak ve özgürlüklerini kullanamayan birçok kadınımız, ayrımcılığa, baskı ve şiddete uğramakta, töre cinayetlerine kurban gitmektedir. Bu olumsuzlukların aşılması için mücadele edilmesi gerekirken, iktidar sahipleri yurttaşlarımızın dini duygularını sömürerek, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne ve özünde İslam’a da uymayan, sonradan üretilmiş çağdışı kıyafeti bir hak gibi göstererek yapay bir taban oluşturmaya çalışmışlardır. Bunun altında Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini ve Cumhuriyet devrimlerinin aydınlanmacı yaklaşımını yıpratmaya yönelik hesaplar yatmaktadır.
Kadınların, toplumsal ve siyasal yaşama etkin biçimde katılmaları, ülkemizin kalkınması ve refahı açısından da oldukça önemlidir. Kadınları geri kalmış ülkelerin gelişmişliğinden söz edilemez. Türk kadını artık karar alma ve uygulama mekanizmalarında daha fazla söz sahibi olmalıdır.
Ülkemizde kadınlara çoğunlukla eğitim şansı verilmezken, iktisadi faaliyetlere katılmaları da büyük ölçüde engellenmektedir. Kadınların işgücüne katılım oranı düşüktür. Kadınların mesleki ilerlemesini gerektiren ileri seviyede öğrenim ve eğitime katılımları düşüktür. Kadınlarımız, son yıllarda çalışma yaşamında daha fazla yer almakta ancak eşit çalışma şartlarına sahip olamamaktadır. Kadınlarımız iş hayatında; eğitim ve mesleki eğitimde eşitsizlik, iş bulma ve yükselmede eşitsizlik, ücretlendirmede eşitsizlik ve sosyal haklardan yararlanmada eşitsizlik yaşamaktadır.
Kadının toplumda hak ettiği yeri alabilmesi, onları çalışma yaşamında etkin kılacak önlemlerin alınması, erkeklerle eşit fırsatların tanınması ve geleneksel zihniyetin kırılması ile mümkündür.
İçinde bulunduğumuz süreçte sadece kadınlarımızın haklarına değil, cumhuriyetimizin kazanımlarına da saldırılar artmaktadır. Unutmamalıdır ki, kadınımızın elde ettiği hakların tümü Cumhuriyet’in eseridir. Bugün kadın haklarına sahip çıkmanın yolu Cumhuriyete, Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmaktan geçmektedir. Ulusal kurtuluş mücadelesinde erkeklerle omuz omuza, işgalcilere karşı mücadele veren Türk kadını, canı pahasına kazandığı bağımsızlık mücadelesinden sonra kurduğu Cumhuriyet’le hak ettiği yere geldiğinin bilincindedir ve asla bu kazanımlardan ödün vermeyecektir.
Cumhuriyet aydınlamasının ışığında, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı bir dünya dileğiyle, tüm kadınlarımızın Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum.
Yüksel ADIBELLİ
Eğitim-İş Genel Başkanı