Eğitim sisteminin üzerine kabus gibi çöken, öğretmenleri ayrıştıran, haklarını keyfi kriterlere bağlayan Öğretmenlik Meslek Kanunu’na ilişkin Anayasa Mahkemesi'nde süren iptal davası kapsamında tüm eğitim emekçileri adına Eğitim-İş olarak görüş sunduk.
Anayasa Mahkemesi’nin çağrısı üzerine saat 10.00’da, Milli Eğitim Bakanlığı ve dört sendikanın temsilcileri olarak yüksek mahkemede hazır bulunduk. Görüşmelerin başlangıcında, sözlü açıklamaların tamamının tüm taraflarca dinlenilmesini talep ettik. Ancak bu talebimiz kabul görmediği gibi Anayasa Mahkemesi önce Milli Eğitim Bakanı ve Bakanlık yetkililerini dinledi. Ardından Eğitim-Bir-Sen ve Türk Eğitim-Sen’i de birlikte dinledi. Son olarak da Eğitim-İş ve Eğitim-Sen olarak salona aynı anda alındık, sözlü açıklamalarımızı ayrı yaptık.
Sendikamız adına sözlü açıklamamızı Genel Başkanımız Kadem Özbay ve Genel Merkez Hukuk Bürosu Avukatımız Dr. Burak Sabuncu yaptı. Sendikamızca hazırlanan, ülke ve dünya deneyimlerini ve öğretmen görüşlerini içeren “Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Kariyer Basamakları” adlı kitabımızı sunduk. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’ni “Yargının Dostları” (Amicus Curiae) olarak bilgilendirmek amacıyla 15 eğitim sendikasıyla birlikte hazırladığımız kapsamlı dilekçemizi de tekrar ilettik.
Eğitim-İş’in, öğretmenlerin sözde Meslek Kanunu ile ayrıştırılmasına, kariyer basamakları adı altında farklı unvanlarla kategorize edilmesine, en baştan beri söylemiyle de eylemiyle de karşı çıktığını ifade eden Özbay, “Dünyada Başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde öğretmenlerin geçinemedikleri, saygı göremedikleri, mesleki haklarını alamadıklarını, maalesef ki kendi meslek kanunlarında bile düşüncelerinin dikkate alınmadığını görüyoruz. Eğitimcisinin itibar görmediği bir ülkenin, eğitim sisteminin iyi olma ihtimali; eğitim sistemi iyi olmayan bir ülkenin de dünya ülkelerinden itibar görme ihtimali yoktur. Bu nedenle mesleğin onuruna yakışır, Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’ne uygun şekilde, meslek örgütlerini ve eğitimin tüm bileşenlerini dahil ederek tüm sorunları kapsayıcı çözüm öneren yasal düzenlemelerin kanun koyucu tarafından ivedilikle ele alınmasının mutlak bir ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Genel Başkanımız Kadem Özbay özellikle Anayasa Mahkemesi yargıçlarına, bu haliyle eğitim bilimine ve anayasaya aykırı olan, çalışma barışını bozan, öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmen, öğrenci ve veliyi ayrıştıran ÖMK’nın iptal edilmesi gerektiğini söyledi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak Yüksek Mahkemenizce verilecek bir iptal kararında ayrıca kanun koyucuya yol gösterecek şekilde de bir gerekçeye yer verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde bu kanunu mesleğin onuruna bir saldırı olarak gördüğü için sınava başvurmamış ya da kanunda yer alan kriterleri sağlayamadığı gerekçesiyle ünvanlardan kaynaklanan ek ücret farkını alamayan yaklaşık 500 bine yakın kamu ve 200 bine yakın özel sektör öğretmenin telafisi mümkün olmayacak şekilde mağduriyeti söz konusu olacaktır. İptal kararınızın geriye yürümezlik ilkesi nedeniyle de unvan ve bundan kaynaklı ücret farkı almaya devam eden öğretmenler ile bu ücretten yararlanamayan öğretmenlerin olduğu ikili bir yapı varlığını sürdürmeye devam edecektir.”
Genel Başkanımız Kadem Özbay’ın Anayasa Mahkemesi’ne sunduğu sözlü açıklamamız şöyle:
Öğretmenleri Kariyer Basamakları ile Ayrıştıran Kanununun Eğitim Bilimine ve Anayasaya Aykırılıkları Talep ve Önerilerimiz
Öğretmenin adının olduğu fikir ve taleplerinin yok sayıldığı, Öğretmenlik mesleğine kariyer basamağı getirerek çalışma barışını bozan sözde öğretmenlik meslek kanunun en temel hatalarından biri “görev” ve “yetki” farklılaştırması içermemesidir.
Görev ve yetki farklılaşması olmadan öğretmenler arasında bir hiyerarşi, altlık üstlük ilişkisi kurulamaz, iyi, daha iyi, çok iyi biçiminde bir ayrım yoluna gidilemez.
Bu yola başvurmak;
1) Öğretmenlik mesleğinin ne olduğunu bilmemektir,
2) Öğretmenlik mesleğinin doğasına saldırmaktır.
3) Öğretmenin kendini geliştirme hakkını baltalamaktır.
4) Eğitim hakkını kullanan kişilerinin nitelikli eğitimden yararlanma hakkını sakatlamaktır.
5)Devletin yapmakta zorunlu olduğu, devlet hizmetlerinden herkesi eşit biçimde yararlandırma görevinden vazgeçilmesidir.
Görev yetki ayrımı içermeyen bu kanuna herkes;
1) Öğretmenlik mesleğinin doğası açısından,
2) Eğitim hakkını kullanan veliler
3) Eğitim hizmetini veren devletin, Anayasamızda yer bulan devletin temel nitelikleri açısından bakması gerekir.
-I-
Öğretmenlik mesleğini bilmemektir çünkü öğretmenlik tek başına yapılan bir görevdir. Eğer bir sınıfa ya da derse 3 öğretmen giriyor olsa onlar arasında, görev ve yetkilerini farklılaştırarak bir hiyerarşi kurabilirsiniz. Oysa her sınıfa ya da derse bir öğretmen girer.
Her meslekte acemi, usta ve üstatlık diyeceğimiz kendiliğinden bir hiyerarşi vardır. Ancak bu süreç öğretmenlikte farklı işler. Sınıfa ya da derse asla acemi öğretmeni sokamazsınız. Çünkü onun görevinin konusu çocuklarımızdır. Öğretmenin hatası, düzeltilmesi en zor, kimi zamanda imkansız olan hatalar sınıfına girer. Bu tür hataların sonucunda bir çocuğun yaşamının kararmasına yol açılabilinir. O nedenle öğretmenlik yapabilmek için öğretmenin üstat olmasa da uzman, işinin ehli olması gerekir. Zorunluluk olmadıkça öğretmen yeterliliğine sahip olmayan bir kişi sınıflara giremez, öğretmenlik yapamaz. Bu nedenle öğretmenlik mesleği zorunlu olarak bir uzmanlık, ihtisas mesleği olmak durumundadır. Milli Eğitim Temel Kanunu da bu gerçeği kabul etmiştir. Bu kanun da bunu kabul etmesine karşın, buna aykırı düzenlemeler içermektedir.
Öğretmenlik mesleğine bu şekilde kariyer basamakları önerenler öğretmenlik mesleği ile eğiticiliği karıştırıyorlar. Hayatta herkes (en azından çocuk yetiştiriyor olmaları nedeniyle) eğitici rolüne sahiptirler. Herkes, herkese bir yerlerde bir şey öğretebilir. Oysa öğretmenlik mesleğinin temel işlevi eğiticilik, öğreticilik değildir. Onların temel görevi öğrenci dediğimiz çocuklarımızın, belli bir müfredat kapsamında ve ortamlarda yaşama hazırlanmalarını sağlamaktır. Bunun içindir ki bir öğretmende daha sınıfa girmeden Milli Eğitim Bakanlığı 6 ana yeterlilik alanı (1-Kişisel ve mesleki değerler-mesleki gelişim, 2-Öğrenciyi tanıma, 3-Öğrenme ve öğretme süreci, 4-Öğrenmeyi, gelişimi izleme ve değerlendirme, 5-Okul, aile ve toplum ilişkileri, 6-Program ve içerik bilgisi alanı. Belge için: https://oygm.meb.gov.tr/dosyalar/StPrg/Ogretmenlik_Meslegi_Genel_Yeterlikleri.pdf ), bu yeterlilik alanına ilişkin 31 alt yeterlik, 233 performans göstergesi aramaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen yetiştiren kurumlardan, eğitim fakültelerinden bunları istemektedir. Bir öğretmen yeterlilik alanlarında ve bunların alt yeterliliklerinde eksiksiz bilgi, beceri ve yeteneğe sahip olmak durumundadır, bu durumunu belgelemek zorundadır. Ancak bunları başardığında, belgelediğinde sınıfa girebilir.
Sormak gerekir, bu kanun bu yeterlilik alanlarında ve alt yeterliklerde, performans ölçütlerinde aday öğretmen için başka, uzman öğretmen için başka, başöğretmen için başka ölçütler mi getirmektedir?
Eğiticilikte herkesin öğrenme ve öğretme özellikleri farklılık gösterir. Oysa öğretmenlik mesleğini yapanların eğitimi, onların yetiştirilmesi özel bir eğitim sürecidir. Öğretmen adayı, bu kanunun belirlediği biçimde mesleğe başlayan öğretmen değil, eğitim fakültesine öğretmen olmak için başvuran kişidir.
Bu kanun aynı yetişme imkanlarına sahip, aynı eğitim süreçlerinden geçmiş, aynı işi yapanları birbirinden farklılaştırmakta ama farklılaşmayı ne yetişmeleriyle ne de yaptıkları işle ilişkilendirmektedir. Öngörülen farklılaşma, kurs ve sınava katılmaktan ve bunlarda başarılı sayılmaktan ibarettir. Bu kurs ve sınavların öğretmenlerin meslekte kendini geliştirme çabalarından nerede farklılaştığı da ayrıca belirtilmiş değildir. Sınıfa girdiklerinde ise yetki bakımından hiçbir farklılaşma yoktur.
Uzman ve başöğretmenlik için öngörülen kurs ve sınavlar, öğretmenlerde daha önce olmayan yeterlilik alanlarının kazanılması, bu alanlarla ilgili alt yeterliliklerin arttırılmasını mı öngörmektedir? Bunun cevabı kesinlikle hayırdır.
Öğretmenlerin, öğretmen yeterlilikleri bakımından sürekli kendisini geliştirme hakkı vardır. Meslekte kendini geliştirme için Bakanlık düzenli olarak Hizmet içi eğitimler yapmakta, seminerler düzenlemektedir. Okullara akademik danışmanlar görevlendirmektedir. Ayrıca öğretmenlerin akademik alanda uzman olmalarını özendirmektedir. Onlara aldıkları eğitimin kazandırdığı yetkinleşmenin karşılığında mevcut sistem içinde kademe ve derece ilerleme imkanı tanımaktadır. Performans ölçütlerindeki başarıları ve devlet memurları olarak hizmetlerindeki başarılarında ödüllendirilmesi mümkündür. Dolayısıyla şunu söylemek mümkündür: Önemli hatalar, eksiklikler olsa da Milli Eğitim Bakanlığındaki mevcut sistem, öğretmenlerde esas olarak meslekte kendini geliştirmeyi özendiren bir sistemdir. Ancak günümüzde eksikleri olduğu yeteri kadar teşvik edemediği de aşikardır. Çözüm, öğretmenlerin talepleri ve fikirleri doğrultusunda eğitimin tüm bileşenleri ve öğretmen örgütleri ile birlikte karar vermektedir!
Öğretmenlerin kendilerini geliştirme hakları için tanınan imkanlar öğretmenler için farklılaştırılamaz. Öğretmenler kendilerini geliştirmelerinin önüne bu kanunla engel konulmaktadır. Getirilen kariyer basamakları, öğretmenlerin kendilerini geliştirme haklarının yerine geçirilerek, onları gerçek anlamda kendilerini geliştirmekten mahrum bırakmaktadır.
Öğretmenin kendini geliştirmesi, yeterlilik alanlarında uzmanlaşması ve performans ölçütlerinde ustalaşması sınavla değil belli bir süreç içinde uzun tekrarlara dayanan, ölçme ve değerlendirmenin sürece yayıldığı bir eğitim demektir. Bu kanun öğretmenin kendini meslek içinde geliştirme hakkını, diğer öğretmenlerle yarışma, diğerlerini geride bırakma mantığına oturtmaktadır. Bu öğretmenlik mesleğini yücelten değil geriletecek olan bir düzenlemedir. Görev başındaki öğretmenleri sınav ve kurslara odaklamak, bizim için asıl önemli olan onların sınıf içi performanslarını geriletecektir. Öğretmen, sınıf içini değil bu kursları ve sınavları düşünecektir.
Aynı branşın öğretmenleri ister “aday öğretmen” ister “öğretmen”, ister “uzman” ya da “başöğretmen” olsunlar aynı görevi yapmak zorundadırlar. Aldıkları unvan gereği öğretmenlik yapma biçimlerini farklılaştırmaları mümkün değildir. Bir öğretmen daha önce sınıfta ne ise uzman öğretmen olduğunda da aynı olacaktır, olmak zorundadır. Çünkü kendinden beklenenlerin dışına çıkamaz. Bir müfettiş sınıfa girdiğinde uzman veya başöğretmen olmasına bakmayacaktır. Öğretmen yeterlilikleri belgesindeki yeterliliklerin, performans noktalarının nasıl olduğuna bakacaktır.
-II-
Anne babalar için çocukları her şeyin üstündedir. Anneler ve babalar çocuklarının eğitimini her şeyin üstünde tutarlar. Türkiye’de halkımızın çocuklarının eğitimi için nelere katlandığını biliyoruz. Devletin eğitime harcadığı kadar da veliler çocuklarının eğitimi için harcıyorlar. Bunu tek bir şey için yapıyorlar. İstiyorlar ki çocukları en iyi eğitimi alsın.
Bu yasa ne yapıyor? Vatandaşına diyor ki sen “en iyi eğitimi” alamazsın. Çünkü ben, daha önce okullarımda yaptığım gibi şimdi de öğretmenlerim için yapıyorum. Öğretmenleri “iyi”, “daha iyi” ve “çok iyi” algısı yaratacak biçimde ayırıyorum. Okullarım için önünüze (adına kimin zaman OKS, SBS, TEOG, LGS dediğim bir) sınav koymuştum ama bu kez bunu yapmıyorum. Senin çocuğunun bu öğretmenlerden hangisinden eğitim alacağını ben belirlerim diyor. Bu eğitim hakkından yararlanmayı sakatlayan bir uygulama olacaktır. Eğitimdeki eşitsizliğe adaletsizliğe bir yenisini eklemektedir.
-III-
Devlet vatandaşlarına verdiği hizmette, onların güvenini zedeleyici düzenlemeler yapamaz. Vatandaştan vergi vermesini, yasalara uymasını nasıl bekliyorsak, devletten daha fazlasını beklemek durumundayız.
Devlet üstlendiği sosyal görevleri, en iyi biçimde yerine getirmek zorundadır. Devlet hizmeti yanlış, eksik ve güven azaltıcı olamaz. Bu yasa teklifi yanlış bir düzenleme yapmakta. Eksik olan bir kanun düzenlemesi yapmaktadır. Eğitim hakkının kullanılması bakımından vatandaşlarında, okul ortamlarında da öğretmenler arasında güven azaltıcı, iş barışını bozan bir düzenlemedir.
Bu nedenle devlet hizmetlerini düzenleyen yasalara, temel hakların yanında bilim, planlama, ortak çıkar, ortak akıl, sıfır hata, öngörülebilirlik, sürdürülebilirlik, olumlu geri bildirim alma ve denetlenebilirlik ilkelerinin yön vermesi gerekir. Bu yasa ile ne yazık ki bu yapılmamıştır.
-IV-
Eğer bir kariyer düzenlemesi yapılacaksa Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’nde de yer aldığı gibi “yükselmelerin öğretmen örgütlerine danışarak belirlenmiş titizlikle mesleksel nitelikli ölçütlere göre, görev ve yetkileri doğrultusunda ilgilinin niteliklerinin nesnel bir değerlendirmesi temeline dayanması gerekir.”
Öğretmenin sınıf içi görevlerine yansımayacak biçimde öğretmenler arasında görev ve yetki farklılaştırması yapılabilir. Örneğin bahsettiğimiz kriterlere uygun şekilde farklı unvanlar verilecekse eğer bu ünvanları alanlar, okul müdürü olarak atanabilir, eğitim müfettişliklerine başvurma hakkına sahip olurlar, illerde ve ilçelerde il ve ilçe milli eğitim müdürü olarak seçilebilir, bulundukları okullarda zümre başkanı veya projelerde yürütücü olabilir, zorluk derecesi yüksek eğitim bölgelerinde görev yapabilir gibi görev ve yetki farklılıkları tarif edilebilir. Farklı ücretlendirmeler de görev ve sorumlukları doğrultusunda pek tabii ki yapılabilir.
KANUN’UN TEMEL YAKLAŞIM YANLIŞLIKLAR
1. 12 maddeden 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu oluşan Kanun’un giriş ve yürürlük maddeleri çıkarıldığında geriye kalan 4 maddeden oluşan meslek yasası denilemeyecek bir düzenlemedir. Kanunun hâlihazırda 600 bini aşan işsiz (atama bekleyen) öğretmeni, ders ücreti karşılığında görev yapan, özlük ve ekonomik-sosyal hakları girdikleri ders ile sınırlı, mesleki güvenceleri bulunmayan ücretli öğretmenleri, güvencesizlik tehdidi altında hizmet sunan sözleşmeli öğretmenleri, özel rehabilitasyon merkezlerinde, özel okullarda ve özel eğitim merkezlerinde çalışan yüzbinlerce özel eğitim kurumu öğretmenlerini kapsamaktan ve sorununa dair bütünsel çözüm sunmaktan uzaktır.
7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunun 2. Maddesinde,” Kanun, eğitim ve öğretim hizmetlerini yürüten öğretmenleri kapsar.” Denilmesine rağmen, mesleği yürüten öğretmenlerin tamamı ile ilgili bütünsel bir yaklaşım sergilememektedir. 657 sayılı Kanunun 4. Maddesinin 1. Fıkrasının (D) bendi kapsamında istihdam edilip, ders ücreti karşılığı görev yapan Kamuda görev yapan öğretmenlerle aynı görevi ifa eden, “ücretli öğretmenlik” sistemine son vermediği halde, bu şekilde görev yapmaya devam edecek öğretmeleri kapsam dışında bırakmıştır. Yine Milli Eğitim Bakanlığı gözetim ve denetimine tabi özel okullarda görev yapan öğretmenleri de kapsamamaktadır. Kanun öğretmenleri, mesleğini aday öğretmen, kadrolu öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak kariyer basamaklarına ayırmaktadır.
2. Öğretmenlik mesleği ile ilgili uluslararası sözleşmeler, yol gösterici belgeler, ulusal ve uluslararası deneyimlerden yararlanılmamıştır. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu hazırlarken çağdaş dünyada adeta Eğitim Çalışanlarının Uluslararası Yasası olarak değer gören Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesinden yararlanmadığı gibi Milli Eğitim Bakanlığı Kurumsal deneyimi gözetilmemiştir.
3. Öğretmenlik Meslek Kanunu, mesleğin ihtiyaçlarını gözetip sistematik bir yaklaşımla ele alınmak yerine, güncel politik kaygılarla şekillendirilmeye çalışılmış, konjonktürel politik önceliklerin ve yaklaşımların etkisinde kalmıştır. Öğretmenlik mesleğinin geleceğini ve niteliğini etkileyecek Kanunun hazırlığında, Eğitim Fakültelerinin, farklı eğitim sendikalarının, DKÖ’lerin öneri ve katkılarına ihtiyaç duyulmamıştır.
4. okullarda huzurun ve çalışma barışının bozulacağına ilişkin çok ciddi kaygılar taşımaktayız.
Kanun’un yürürlüğe girmesi sonrasında gözlemlenen Kanun nedeniyle ortaya çıkan kusur, sorun ve sıkıntılar hem eğitim sendikaları hem de öğretmenler tarafından aylardır açıkça ifade edilmektedir. Kanun kamu yararı içermemekte, öğretmenlik mesleğini tüm yönleri ile kavramamakta ve öğretmenlerin mesleki gelişimini sağlamayı esas almamaktadır. Öğretmenlerin ekonomik, özlük ve sosyal sorunlarına çözüm üretmek yerine öğretmenleri birbiri ile yarıştırıp, yarışı kazananları ise kısmi maaş artışı ile ödüllendirmektedir.
Öğretmenlik mesleği bir rekabet mesleği değil, iş birliği, el birliği ve dayanışma mesleğidir. “Eşit işe eşit ücret ilkesi” bu bağlamda önemlidir. Öğretmenler, sınıfında veya branşında kimi farklılıkları olsa da benzer okul ortamlarında, benzer öğrencilerle buluşur, benzer eğitim programlarını uygular, benzer öğretim ilke ve yöntemlerini izler ve öğrencileri benzer ölçme ve değerlendirme yöntemleriyle değerlendirir. Öğretmenler, benzer bir çalışma sürecinin içindedirler, benzer emek süreçlerini yaşama geçirirler. Bu nedenle öğretmenler arasında farklı unvanlar vererek katmanlar, hiyerarşiler, eşitsizlikler ve ayrımlar yaratmak eğitimi geliştirmez, aksine eğitim barışını açıkça zedeleyecektir.
Öğretmenlik mesleği dayanışma mesleğidir. Öğretmenler için en önemli ilke bu bağlamda “çocuğun üstün yararıdır.” Bir öğretmenin sınıfından çıkan öğrenci başka bir öğretmenin sınıfına girer. Bir eğitim tür ve düzeyinden mezun olan bir öğrenci başka bir tür ve düzeydeki eğitimde başka bir öğretmenin sınıfına girer. Her öğretmen öğrencilerin eksiklerini, yeterli olmadığı alanları, güçsüz olduğu yönleri görür ve tamamlamaya çalışır. Böylece öğrenciler öğretmenlerinin desteği ile gelişir, güçlenir ve özgürleşirler. Öğretmenlik Meslek Kanunu okullarda öğretmenler arasındaki dayanışma ilişkisine zarar vermektedir. Öğretmenlik mesleği ile bağdaşmıyor olması bir yana 7354 sayılı Yasanın 1. Maddesinde yapılan tanım ile de çelişen hiyerarşik kademelenmede yükselmek isteyen öğretmenler arasında zorunlu olarak bir rekabet ortamı yaratılmaktadır. Bu durum, çalışma barışını, eğitim barışını ve mesleki huzuru engellemektedir. Öte yandan Kanun’da öngörülen Adaylık Değerlendirme Komisyonu’na ve alacağı kararlara ilişkin belirsizliklerin ve keyfiliklerin, eğitim barışına vurulan bu darbeyi zaman içinde daha da büyüteceği ortadadır. Bu belirsiz ve keyfi sürecin öğretmenlerin örgütlenme özgürlüğünü de engelleyeceği kolayca öngörülebilir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenlerin karşı karşıya kalacağı ve çalışma barışını bozacak kariyer basamakları sorunu, öğrenciler ve veliler arasında da katmanlar, ayrımlar, hiyerarşiler ve eşitsizlikler oluşturacaktır. Anayasa’ya göre kamusal eğitim hizmetini tüm yurttaşlara eşit ve eşdeğer biçimde sunmak zorundadır. Oysa MEB’in anlayışına göre, öğretmen yeterlikleri ölçülmekte, seminer-sınav süreci ile “yeterli öğretmenlerle” “yeterli olmayan” öğretmenler ayrışmış olmaktadır. Bakanlığın oluşturduğu bu algı öğrenciler ve velilere de ulaşmış olacağından örneğin ilkokula kayıt esnasında veliler çocuklarını başöğretmenin sınıfında okutmak istediğinde okul müdür ve müdür yardımcıları ne diyecektir? Kariyer basamakları sorunu eğitim hakkının ihlaline de yol açılmaktadır.
Yukarıda sıralanmaya çalışılan sakıncaları gözeterek, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun ve Öğretmenlik Kariyer Basamakları sınavın iptali için 15 Eğitim sendikası olarak 14 Ekim 2022’de bir araya gelerek MEB’i uyardık. 2 Kasım 2022’de ise, ortak metni esas alan basın açıklamaları yaparak bir gün iş bıraktık. İlk defa 14 eğitim sendikası, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun ve sınavın iptali için ortak metne imza atarak ve ortak eylem yaparak tarihsel bir değere sahip ciddi bir çalışma yürüttük. Anayasa Mahkemesi’nin, farklı siyasi renklerdeki bu eğitim sendikalarının Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali konusunda hemfikir olmamızı dikkate alacağını umut ediyoruz.
Son söz olarak;
Bu haliyle eğitim bilimine ve anayasaya aykırı olan, çalışma barışını bozan, öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştıran, öğretmen, öğrenci ve veliyi ayrıştıran bu kanunun iptal edilmesi gerekliliği son derece açıktır. Ancak Yüksek Mahkemenizce verilecek bir iptal kararında ayrıca kanun koyucuya yol gösterecek şekilde de bir gerekçeye yer verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde bu kanunu mesleğin onuruna bir saldırı olarak gördüğü için sınava başvurmamış ya da kanunda yer alan kriterleri sağlayamadığı gerekçesiyle ünvanlardan kaynaklanan ek ücret farkını alamayan yaklaşık 500 bine yakın kamu ve 200 bine yakın özel sektör öğretmenin telafisi mümkün olmayacak şekilde mağduriyeti söz konusu olacaktır. İptal kararınızın geriye yürümezlik ilkesi nedeniyle de unvan ve bundan kaynaklı ücret farkı almaya devam eden öğretmenler ile bu ücretten yararlanamayan öğretmenlerin olduğu ikili bir yapı varlığını sürdürmeye devam edecektir. Dolayısıyla da mesleğin onuruna yakışır, 1966 ILO / UNESCO Ortak Belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’ne uygun şekilde, meslek örgütlerini ve eğitimin tüm bileşenlerini dahil ederek tüm sorunları kapsayıcı çözüm öneren yasal düzenlemelerin kanun koyucu tarafından ivedilikle ele alınmasının mutlak bir ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki eğitimcisinin itibar görmediği bir ülkenin, eğitim sisteminin iyi olma ihtimali; eğitim sistemi iyi olmayan bir ülkenin de dünya ülkelerinden itibar görme ihtimali yoktur!Dünyada Başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde öğretmenlerin geçinemedikleri, saygı göremedikleri, mesleki haklarını alamadıklarını, maalesef ki kendi meslek kanunlarında bile düşüncelerinin dikkate alınmadığını görüyoruz!
Öğretmenlerin sınava girmelerinin asıl sebebi de ekonomik kaygılardan kaynaklanmaktadır. Yoksulluk sınırı altında bir ücret asla kabul edilemez! Ülkedeki gerçek enflasyonda eğitim emekçisinin alım gücünün ne kadar çok düştüğüne şahitlik ediyoruz. Oysa insan onuruna yakışır ücretler alarak çalışmak temel bir haktır. Tüm eğitim çalışanlarının yoksulluk sınırının üstünde bir ücret artışına dair düzenlemeler yapılmalıdır. Öğretmenler -sınavlı ya da sınavsız- kariyer adı altında kategorize edilmemeli, kıdem yılına göre başka bir unvan gerekmeksizin her öğretmenin maaşında fark edilir bir iyileştirme yapılmalıdır.
Öğretmene sınavla uzmanlık vermek zaten bir uzmanlık mesleği olan öğretmenliği de küçük düşürmektir. Öğretmenlerin uzmanlık belgesi diplomalarıdır.
Ayrıca kariyer basamaklarından birinin adının “Başöğretmen” olarak belirlenmesi de kabul edilemez. Çünkü tartışmasız tüm dünyada başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyetinde bu kavramı yerli yersiz kullanmak Cumhuriyet kavramlarını ve bize emanetlerini değersizleştirmek anlamına gelecektir. Bu ülkenin tek Başöğretmeni, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’tür!
MERKEZ YÖNETİM KURULU