Eğitim-İş’in Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, Samsun'a çıkarak, bağımsızlık ve özgürlük meşalesini yakmasının 103. yıldönümü nedeniyle düzenlediği mektup yarışmasına yoğun katılım gerçekleşti.
Yurdun dört bir yanından “Ulusal Bağımsızlığın 103. Yılında Gençliğin Ata’sına Özlemi” konulu yarışma için mektup yazan lise öğrencileri, ülkenin bu karanlık günlerinde bile -tıpkı Atatürk’ün söylediği gibi- gençliğin nasıl da umut olduğunu gösterdi.
ZORLU ELEME SÜRECİ
Genel Eğitim Sekreterliği koordinesinde yapılan ve yurdun her yerinden ilgi gören yarışmanın eleme süreci de tamamlandı ve ilk 5’e giren öğrenciler belirlendi.
Elemeden geçen tüm mektuplar, ana komisyondaki Gazeteci-Yazar Işık Kansu, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Erdal Atıcı, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni S. Nurhan Engiz, Eğitim-İş Genel Eğitim Sekreteri Suat Özkolay tarafından incelendi.
Mektuplar incelenirken; yazım biçimi, duygu, kompozisyonun özgünlüğü, güncellikle bütünleşme oranı gibi birçok unsur göz önüne bulunduruldu.
Komisyon üyelerinin, her bir mektup çok değerli olduğu için elemekte zorlandığı yarışmacılardan ilk 5’e girenler ise şöyle:
1-Birnur YIKILMAZ
TOBB İlyas Kılıç MTAL (İlkadım-Samsun)
2- Ahmet Ege ÇARIKÇIOĞLU
Borsa İstanbul Fen Lisesi (Tepebaşı-Eskişehir)
3-Umur CUCUNEL
Karacabey Anadolu Lisesi (Karacabey-Bursa)
4-Sude GÜRBÜZER
Lüleburgaz Lisesi (Lüleburgaz-Kırklareli)
5-Şeyma KARAKOYUN
İyidere Anadolu Lisesi (İyidere-Rize)
Türkiye genelinde 1. olan eser sahibi öğrenciye Ata Lira, 2.’ye Ata Yarım Lira, 3.,4. ve 5.’ye Ata Çeyrek Lira armağan edilecek.
Ödül töreni 19 Mayıs 2022 tarihinde gerçekleştirilecek.
MEKTUPLARDAN ALINTILAR
İlk 5’e giren mektuplardan alıntılar:
“Sevgili Ata’m,
Sana olan özlemimi ve hayranlığımı öyle birkaç satıra sığdırabilmek öylesine zor ki… Zira sen olmasaydın gölgesinde gururla yaşayacağımız şanlı bir bayrak ne de huzurlu yaşayabileceğimiz bir avuç toprak olurdu. Attığımız her adımda, yürüdüğümüz her yolda, devrimlerinin yarattığı mucizelerde, okula gidebilen her kız çocuğunun gülüşünde, haklarını savunabilen her kadının bakışlarında, her işçinin alın terinde, her sanatçının eserinde, her öğretmenin alnındaki ışıkta, her sporcunun başarısında, her gencin ufku gören gözlerinde sen varsın”
“Önümüzde sayılamayacak güçlükler var belki; ancak cumhuriyeti ve bu olgunun gerektirdiği medeni birikim için gereken bilimi, yüksek sesle anlatmaya devam ediyoruz. Cumhuriyet ilkelerini sevdiriyor, bu ilkeleri bilim, sanat, spordaki başarılarımızla taçlandırıyoruz. Büyük düşünceler, büyük refah içerisindeki medeniyetlerden çıkar. Hatırlar mısınız? “Çağdaş bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca şamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir’ demiştiniz. Bugünlerde, karanlık tünelin ucundaki aydınlığa ulaşmak isteyen ve o aydınlığa ulaştığında ait olduğu medeniyeti daha iyi kavrayacak ülkeyiz.”
“Milletimin babası, kurtarıcısı ve kurucusu, yol göstericimiz, başöğretmenimiz, kendime örnek aldığım büyük insan her zaman ışığımız oldun. Koyu karanlıklardan sizin rehberliğinizle kurtulduk. Unutturduklarını zannettikleri bir anda tarih sayfalarından süzülüp gelen, Nutuk ile, bize hitabeniz ile yankılanan sözleriniz vücut buldu. Yolumuza ışık oldu. Damarlarımızdaki asil kan ve sizin bize sonsuz inancınız bizi bugüne taşıdı.”
“Gidişin üzerinden geçen 83 yılın ardından sana biraz bahsetmek istiyorum şu zamanı. En büyük ümidin olan gençlik, yakmış olduğun ateşin altında onu harlamaya devam ediyor. Bir saniye bile dur durak bilmeden izinden geliyor; ilkelerini, inkılaplarını, vermiş olduğun her öğüdü yüreklerine işliyorlar. Sevdiğin şarkılar günbegün dillerde dolanıyor, dünyaya yayılıyor. Belki de Atatürk namını bilmeyen bir kişi bile kalmamıştır dünyada. Hayatta değilken bile nasıl olur da seni yaşattığımızı sorup duruyorlar, bilmiyorlar ki içimizdeki Mustafa Kemal aşkını. Bilmiyorlar ki bir çift mavi göze yapabileceklerimizi.”
“Kendimi bir kuyuda hissediyorum Atam. Karanlık dipsiz bir kuyuda. Ne zaman nasıl girdiğimi ve ne zaman nasıl çıkacağımı bilmediğim bir kuyuda. O kuyudaki karanlık bir hastalıkmış gibi içime giriyor. Kanıma nüfuz ediyor. Zaman ve mekan kavramları anlamını yitiriyor. Saatin zembereği kendine yer olarak kalbimi seçmiş. Hiç kurtulamayacağımı düşünüyorum. Sonu olmayan bu kuyu benim sonumu getirecek diye korkuyorum. Son kalan ümidimi de karanlıklar öldürdüğü sırada elini uzatıyorsun bana. Ben sanki daha önce bana elinizi uzatmamışsınız, ben daha önce o eli tutmamış gibi yarın yokmuşçasına sarılıyorum elinize. ‘Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır’ diyerek ümidi kalbime nakşediyorsunuz. Ne zaman düşsem kaldırıyorsunuz, ne zaman dursam devam etmemi sağlıyorsunuz.”