12 Eylül darbesinin ardından üniversiteleri kontrol altında tutmak için kurulan YÖK, 37 yıldan bu yana bilimsel, özerk üniversitenin önündeki en büyük engel olmuştur.
YÖK, bugüne kadarki uygulamaları ile üniversitelerde bilimselliği ve bilimsel yaklaşımları kurumsal kimliğe kavuşturmamış, gerçeği arayanı engelleme ve denetim altına alma kurumu haline gelmiştir.
AKP hükümeti döneminde üniversiteler tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmiş, yükseköğretim de dahil olmak üzere eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi, üretilen bilginin metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma, üniversite yönetimlerinin otoriterleştirilmesi yönündeki politikalarda artış olmuştur. Üniversitelerde de emekçiler güvencesizliğe, düşük ücretlere, kötü çalışma koşullarına mahkûm edilmiş ve siyasal iktidara yönelik her türlü muhalefet, devletin en sert şiddet araçlarıyla baskı altına alınmıştır.
AKP, kontrolüne aldığı YÖK’ün kurumsal yapısının sağladığı baskıcı imkânları sonuna kadar kullanmıştır. Devletin muhalif tüm kesimlere karşı şiddet araçlarını sınırsızca kullandığı bir dönemde üniversiteler, YÖK, rektörlükler ve polis eliyle zapturapt altına alınmak istenmiş ve soruşturma, sürgün, işten çıkarma, psikolojik baskı, kadro vermeme gibi uygulamaların sayısında artış yaşanmıştır. Üniversiteler sermayenin arka bahçesi haline gelirken, üniversite öğrencileri de kağıt parçasına dönüşen diplomaları ile sermayenin ucuz iş gücü olarak güvencesiz çalışmaya, işsizliğe sürüklenerek, geleceksizleştirilmektedir.
2002 yılında ilk defa iktidara geldiğinde 12 Eylül askeri darbesinin ürünü, YÖK’ü kaldıracağını ve üniversiteleri özerkleştireceğini söyleyen AKP’nin, 16 yıllık iktidarı döneminde YÖK’ün kaldırılmasının aksine, üniversiteler bilimsel özgürlüklerini ve kurumsal özerkliklerini tamamen kaybetmiştir.
OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerle ilerici, devrimci, aydın, bilim insanlarımızın işlerine son verilmiştir.
676 sayılı KHK ile demokratikliği zaten tartışmalı olan rektörlük seçimleri tamamen kaldırılmış ve üniversiteler doğrudan saraya bağlanmıştır. Daha önceleri rektörlük seçimlerinde ortaya çıkan sonuçlara saygı gösterilmeden istediğini atayan Cumhurbaşkanlığı makamı artık istediği kişiyi istediği üniversiteye rektör olarak atamaktadır.
Bugün, üniversitelerimiz doğrudan siyasal iktidar ya da YÖK aracılığıyla antidemokratik uygulamalar altında eziliyor. Üniversitelerimizin yaşaması ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmeleri için özgür düşünce ve özerklik şarttır. Üniversitelerin özerk-demokratik bir yapıya kavuşması için 12 Eylül’ün artığı olan YÖK kaldırılmalı, üniversiteler hakkındaki kararlar üniversite bileşenleri tarafından verilmelidir. Üniversite bileşenleri, üniversiteler hakkında söz, yetki ve karar sahibi kılınmalıdır.
Eğitim-İş, YÖK'ün kaldırılması ve üniversitelerin kamusal ve demokratik bir anlayış temelinde yeniden yapılandırılması için, bilim insanları, eğitim emekçileri ve öğrencilerin sürdürdüğü mücadelenin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yanında ve onlarla dayanışma içinde olacaktır.
MERKEZ YÖNETİM KURULU