BU ‘EĞİTİM’ PROGRAMLARINI HAZIRLAYANLARIN ‘YETERLİLİĞİ’ VAR MI?!
Eğitim emekçisine sormaya bile tenezzül etmeden hazırlanan ve öğretmenliği itibarsızlaştırıp, öğretmenleri ayrıştırmak amacı taşıyan Öğretmenlik Meslek Kanunu, adına eğitim programı denemeyecek bir sürecin başlamasıyla daha şimdiden eğitim emekçisinin sırtına bir yük daha bindirmiştir. Kanun çerçevesince başlayan uzman öğretmen yeterlilik eğitimi en az kanunun kendisi kadar skandallara gebe biçimde sürmektedir.
Öğretmenlerin tatilini gasp etmesi, her şeyin cep telefonuyla halledildiği bu çağda programa başlamak için tablet ya da bilgisayar gerekmesi, ÖBA’daki videolar çok yüklü olmasına rağmen öğretmene internet desteği sunulmaması, tatil ya da zorunlu nedenlerle internet altyapısı elverişli yerleşkelerde bulunmayan öğretmenlere bir çare gösterilmemesi, tümünü izlemenin zorunlu olduğu videolarda çoğu zaman takılma ve bir sonraki videoya geçememe sorunun yaşanması gibi teknik sorunlar yumağı halinde başlatılan program, içeriği itibariyle de rezaletlerle doludur.
Programdaki rezaletlerin başlıcalarına yakından bakacak olursak:
- Birçok video ve içerik, gerçekle çelişkili ve adeta paralel evrendeki Türkiye için hazırlanmış niteliktedir. Ülkenin taşrasında hala kerpiç yapılarda çocuklarımız sıkış tepiş eğitim görmüyormuş gibi, onların ısınmasından beslenmesine kadar fedakar öğretmenlerimiz koşturmak zorunda kalmıyormuş gibi, MEB daha okullara kadrolu yardımcı personel atamaktan, tuvalet kağıdı tedarik etmekten bile aciz değilmiş gibi videolarda “arabulucu odası 15 metrekare olmalı. Masası 130 cm ve eşkenar olmalı. O masada çiçek olmalı” gibi aklımızla alay eden masalsı anlatımları öğretmenlere ezberletmeye çalışmanın mantıkla bağdaşır bir yanı yoktur.
- Apar topar hazırlandığı her halinden belli programlar, çağdaş eğitim doktrinleriyle de çelişmektedir. Örneğin ölçme ve değerlendirme bölümündeki videolarda çocukların zeka türlerine göre ayrışan metotlardan değil sadece sınav ve testlerden bahsedilmesi, eğitime ilkel bakış açısının dışa vurumudur. Yıllardır tek bir sınavı bile hatasız yapamayan, sınav sorularındaki zor-kolay dengesini ve sıralamasını dahi ayarlamayı beceremeyen, gelişmiş ülkelerin aksine öğrencilerin başarı durumunu değerlendirmenin tek yolunu sınav zanneden bir zihniyet, bu işin uzmanı olan öğretmenlere değerlendirme öğretmeye kalkarsa ortaya çıkacak trajikomedi işte budur.
- Programın özensiz ve okullarda hiç vakit geçirmemiş, okulların gerçeğinin idrakinde olmayan şahıslarca hazırlandığı hemen her videoda kendisini göstermektedir. Örneğin özel eğitim ve rehberlik bölümündeki açıklamalarda, okullarda öğrencileri en iyi rehber öğretmenlerin tanıdığı ve diğer öğretmenlerin de öğrencileri en az onlar kadar tanıması gerektiği gibi hadsiz ifadeler yer almaktadır. Artık çocuklarımız bile - biz öğretmenler sayesinde- “sakat” gibi rencide edici ve ötekileştirici bir ifade kullanmazken, özel çocuklarla ilgili videoda öğretmene akıl vermeye çalışanların sunumlarında bu çağdışı ifadeyi kullanması, kendilerinin bu alandaki yetkinliklerini de gözler önüne sermiştir. Okullardaki kaynaştırma sınıflarına dair iyileştirici politikalar üretemeyen, onların okul haricinde alması gereken özel eğitimi, kamusal hale getirmeyip denetimsiz özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerini taşeron olarak kullanan, engelli öğrenci ve eğitim emekçileri için okulların tümüne rampa koymayı bile akıl edemeyenlerin bu konuda öğretmene akıl vermesine değil, kulak vermesine ihtiyaç vardır.
- Videolardaki eğitimde kapsayıcılık bölümü de hadsizliklerle doludur. 12 yıl zorunlu eğitime rağmen öğrencilerin hepsini “kapsayamayanlar”, daha ikili eğitim ve taşımalı eğitim garabetini bile çözmeyenler, sosyal devlet ilkesini eğitimde tamamen bir kenara bırakanlar bu videolar aracılığıyla öğretmene nasıl tek başlarına STK gibi davranmaları gerektiğini anlatmaktadır. Öğretmenin mesleğinden arta kalan zamanını da kendisine ve ailesine değil yine mesleğine harcamasının öğütlendiği bu videolara göre öğretmen, ev ziyaretleri yapma, yaşlılara özel organizasyonlar düzenleme gibi angaryaları da organize etmek zorundadır. Başlı başına bu zırvalıklar bile, öğretmeni köle olarak gören anlayışın dışa vurumudur.
- Ülkede talan edilmemiş dere ve orman kalmış gibi öğretmene çevrenin önemini anlatmaya kalkan, ahlaksızlık bizzat bürokraside kurumsallaşmamış gibi öğretmene “değer” öğretmeye çalışan videoların her biri ayrı skandallar barındırmaktadır.
- Okullların, eğitimin, öğretmenin gerçekliğinden bihaber insanlarca hazırlandığı her halinden belli olan bu videolar, MEB’in her yerinden nasıl liyakatsizlik aktığını da bir kez daha göstermiştir. AKP’nin keyfi olarak belirlediği kariyer basamaklarını tırmanmak için tamamını izlemenin şart koşulduğu bu videolar özensiz ve çoğu zaman yararsızdır. Akıcı olmayan, donuk bir anlatımla sürüp giden ve çoğu zaman halihazırda öğretmenlerin üniversite yıllarında gördüğü derslerden ibaret olan bu videolar, uzman öğretmenlik sınavı için hazırlanan 461 sayfalık yazılı dokümanlarla da çelişmektedir. Öğretmenin yeterliliğini ölçmeye kalkanlar, daha bir eğitim programı yapacak yeterlilikte bile olmadıklarını cümle aleme göstermiştir.
Öğretmenlerden yükselen haklı tepki sonrasında sarı sendikalar, zamanında müjde olarak kabul ettikleri meslek kanununa ve onun dayattığı bu programlara şimdilerde itiraz ediyormuş gibi görünse de, Eğitim-İş olarak ilk günden beri söyledik, yine söylüyoruz:
- Öğretmenlik zaten bir uzman mesleğidir. Öğretmene mezun olduğu andan itibaren sahip olduğu bu sıfatı sınavla vermeye kalkmak, öğretmenliği itibarsızlaştırmaktır. Öğretmenlerin, mesleklerini icra etmekten doğan tüm hakları, hiçbir şart ve sınava bağlanmadan teslim edilmeli, ücret artışları meslekteki kıdeme göre gerçekleştirilmelidir.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırma niyetiyle hayata geçirilen Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal edilmeli, kanun çerçevesinde hazırlanan videoları MEB ve ÖSYM yetkilileri oturup kendileri izleyip ders çıkarmalıdır. Takıldıkları bir yer olursa, öğretmenler yardım için hazır olacaktır.