CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba ve CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, sendikamızı ziyaret etti.
Ağbaba ve Bulut ziyarette, Genel Başkanımız Kadem Özbay, Genel Mali Sekreterimiz Hüseyin Selçuk ile bir araya geldi.
MYK üyelerimizi göreve gelmelerinden dolayı tebrik eden Ağbaba, “Eğitimi yandaşlara teslim ediyorsanız, bu ülkenin kaderiyle oynarsınız. Maalesef bugün Türkiye’de yapılmak istenen de budur. Bu nedenle, Eğitim-İş bizler için önemli bir sendika. Türkiye’de birçok kurumun yandaşlaştığı bir dönemde Eğitim-İş’in özgürce sesini çıkarması, düşüncelerini ifade etmesi, kimi zaman bedel ödese de çok önemli” dedi.
Ağbaba ve Bulut’a ziyaretlerinden dolayı teşekkür eden Genel Başkanımız Kadem Özbay ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kendisini telefonla arayıp tebrik ettiğini söyledi ve şöyle konuştu:
“Sayın Kılıçdaroğlu, bu süreçte eğitim çalışanlarının sorunlarını TBMM gündemine getirerek destek olacaklarını, eğitimcilerin sorunlarını ve geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızın sorunlarını, kendi sorunları olarak gördüklerini söyledi. Hem kendisine hem de sizlere nazik ziyaretinizden dolayı çok teşekkür ederim. Bundan sonraki süreçte de biz eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarını, çözüm önerilerimizi aktarmaya devam edeceğiz. TBMM’de bizim sesimiz olursanız bundan büyük bir onur duyarız. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ‘Cumhuriyet kimsesizlerin, kimsesidir’ dedik. Bizim ülkemizin şöyle bir özelliği var, Başöğretmen sıfatı taşıyan öndere sahip tek ülkeyiz. Bu anlamda da bize ayrı bir görev düşüyor. Cumhuriyeti anlatmak, cumhuriyetin imkanlarıyla bu ülkenin çocuklarına nitelikli eğitimi sunmak gibi bir sorumluluğumuz var. Eğitimin gericileştirilmesinden, çocuklarımızı ve velilerimizi kar ve zarar mantığı üzerinden değerlendiren zihniyetten kurtarmak için mücadelemizi yükselteceğiz.”
Özbay, 2021-2022 eğitim öğretim yılının alınamayan önlemler ve gittikçe daha da büyüyen sorunların gölgesinde başladığına dikkat çekti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Bugün eğitimin içerisinde aktif bir şekilde bir eğitim emekçisi olarak yer almayan kişilerin bile eğitimin sorunlarını çok net anladığını görüyoruz. Ama her nedense Bakan ismini taşıyanların sadece baktıklarını ve hiçbir şey görmediklerini anlıyoruz. Sokak röportajlarını izlediğimizde 2. sınıfa giden çocuk ‘dirseğimle selamlaşacağım, elimi değdirmeden musluğu açacağım” diyor. Bu bize şunu gösteriyor, 8 yaşındaki çocuk pandemi sürecindeki tedbirleri öğrenmiş, yapılması gerekeni anlamış ancak yetkili makamlarda oturanlar hala bundan bir şey anlamamış. Bugün eğitim emekçileri, öğretmenlerimiz, yardımcı personellerimizin birçoğu yoksulluk sınırı altında yaşamını devam ettiriyor. Öncelikle Türkiye Cumhuriyeti’nin başöğretmen unvanı taşıyan Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulduğunu unutmamak gerek. Eğitimcisine bu değeri vermeyen bir anlayıştan bugün acaba ne beklemek gerekiyor.
Bugün ülkeyi yönettiğini ifade edenler, kendi çocuklarına kurslar, özel dersler, takviyelerle iyi bir eğitim sunarken, kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet’in çocuklarına fırsat eşitliği içinde laik, bilimsel, kamusal ve çağdaş eğitimi ulaştıramamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, 3 çocuktan birine yani 18 milyon öğrenciden en az 6 milyonuna eşit ve nitelikli eğitimi sağlayamadığını ifade ediyor.
Milli Eğitim Bakanı dün yaptığı açıklamada, okullara hijyen malzemelerini gönderdiğini söylüyor. Diyelim ki Bakan doğru söylüyor ama biz alandan biliyoruz, bu bilgiler eksik, bu bilgiler yanıltıyor. Türkiye’nin dört bir yanından haber geliyor, bir tane kadrolu yardımcı personelle hatta hiç kadrolu personeli olmadan eğitim öğretime başlayan okullar var. Öğretmenler, veliler seferber olmuşlar. Bugün idarecilerin birçoğu yandaşlıkla, sarı sendikaya üye olarak o koltuklara oturdular. Sendikacılık yapmayan toplu sözleşme masasında tiyatro oynayan sendikanın üyesi olarak o koltukları aldılar. Onları da uyarıyoruz, bu insanlar sizlere sahip çıkmazlar. Bugün birçoğu İŞKUR’un önünde yardımcı personel bekliyor. Bu bir emek sömürüsüdür. Eğitim emekçileri adeta mevsimlik işçi gibi görülmektedir.
Okullarda şöyle trajikomik durumlar yaşıyoruz. Okulun içine girerken sosyal mesafe, yerde ayak izleri 1,5 metre mesafe ama 40-50 öğrenciyi aynı sınıfa sok, yan yana oturttur ve öğretmenlere ‘çocukların yüz yüze bakmasını sağlayalım’ de. Ders giriş çıkış ve teneffüs saatlerini planlamadıkları için bugün okulların önünde velilerin izdihamını görüyoruz. Velilerimiz adeta üst üste. Bu tedbirsizliği anlamak, akılla izah edebilmek mümkün değildir.
Derslik sayısı ivedilikle arttırılmalı, MEB’in kendi verilerine göre en az 44 bin derslik ihtiyacı giderilmeli, öğretmen sayısı arttırılmalı en az 107 bin öğretmen kadrolu bir şekilde atanmalı, yardımcı personellerin tamamı kadrolu olmalı, tam zamanlı çalışmalı, asla insanların emeği üzerinden sömürü yapılmamalıdır.”