Cumhurbaşkanlığı koltuğuna AKP dayatmasıyla oturan eski AKP’li Abdullah GÜL, hemen her uygulamasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin gördüğü “en taraflı” Cumhurbaşkanı olduğunu dosta düşmana kanıtlamaya çalışmaktadır. Görüntüde bile olsa bütün ulusun Cumhurbaşkanı gibi davranması gerekirken, uygulamalarıyla milyonlarca yurttaşımıza büyük üzüntü yaşatmaktadır.
Abdullah GÜL son olarak, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yönetim Kurulu’na -beklenildiği gibi- tarafı olduğu dünya görüşüne gönül verenleri memnun etmeye yönelik bir kısım atama gerçekleştirdi. Atama tercihlerinden bir tanesi özellikle dikkat çekici. Bahse konu bu kişi bütün ömrünü iğreti edici üslubuyla dönemin iktidarlarına can suyu vermeye adayan tanıdık bir sima. 90’lı yılların ortasında devletin içine çöreklenerek oluk oluk kan akıtan mafya bozuntularını cesaretlendiren iktidar ve egemen güçlere şirin görünmek için çırpınan bu şahıs, bugün yeteneklerini o dönemin izlerini silme iddiasında bulunan AKP için kullanıyor.
Abdullah GÜL, ağzını her açtığında Atatürk’e ve Atatürkçü değerlere yönelik kışkırtıcı saldırılar, hakaretler ortaya koyan bu şahsı “çok değerli”, “eşi bulunmaz” birisi olarak görerek onu devletin olanaklarından sonuna kadar yararlandırmayı, siyasi duruşunun bütünleyici parçası olarak görebilir. Ancak siyaseten düşmanlık güttüğünüz anlayışa karşı mücadelenin bile etik kuralları vardır. Abdullah GÜL’ün savaş meydanlarına dahi çoğu zaman egemen olan mücadele kurallarına saygı göstermesini beklerdik. Üzülerek görüyoruz ki, siyasal fanatizm sağduyuyu köreltip yok etmektedir. Hemen herkesin ortaklaşa kabul ettiği üzere, bu şahsın Abdullah GÜL tarafından milyonlarca Atatürkçü’nün onurunu kırmak pahasına “onurlandırılması”, şahsın AKP ve AKP anlayışı karşıtları için ortaya koyduğu provokatif söylemlerdir.
Bu şahsa göre,
* Atatürkçülük bağnazlıkmış(!)
* Anayasanın, Atatürkçü düşünce sisteminin etkisi altında olması dogmatik bir tutummuş(!)
* Atatürkçü düşünce, özgür ve eleştirel düşünceyi engellemiştir(!)
* Atatürkçülük, askeri düzenin kendisini topluma kabul ettirme anlayışının ürünüymüş(!)
Bu ipe sapa gelmez, uyduruk ve saçma sapan değerlendirme ve yorumların, ilgilinin “devlet terbiyesi gereği reddedemediğini” söylediği, ancak muhtemelen maaşı ve özlük haklarını büyük bir içtenlikle seve seve kabul ettiği görevi devralmasının ardından artan bir dozda devam etmesi anlamlıdır.
Türk Tarih ve Türk Dil kurumları ulusal kültürü, ulusal tarihi, Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla Atatürk tarafından kurulmuş, Cumhuriyet Devriminin en önemli yapıtaşlarıdır. Atatürk’ün kişisel mirasını bırakmak suretiyle önemine özellikle vurgu yaptığı bu kurumlar, 12 Eylül faşist darbesiyle kuruluş amacından uzaklaştırılarak yozlaştırılmış, büyük önderin vasiyetine rağmen sözde Atatürkçüler tarafından, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu adı altında birleştirilmiştir. Görünen o ki yok etme ve yozlaştırma çabası, 12 Eylül koşullarında filizlenen AKP’nin “Truva Atları” ile boyut kazanarak devam etmektedir.
Bilineni yeniden ilan edelim: Eğitim-İş olarak, Atatürk’ün ve O’nun en büyük eseri olan Cumhuriyet’in, toplumun belleğinden silinmeye çalışıldığı bu süreçte, Atatürk’ü silmeye çalışanların Atatürk’ün ismiyle yaşayan bir kuruma yönetici olarak atanması uygulamasını şiddetle kınıyoruz. Bu uygulamayı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Yüce Önder Atatürk’ün değerli anısına bir hakaret olarak görüyor; Türköne’yi ve kendisini bu göreve “layık görenleri” istifaya çağırıyoruz.
Veli DEMİR
Genel Başkan