Güncel Sendika Haberleri

14 Haziran, 2010

DEVLET MEMURLARI KANUNU TASARISI ÜZERİNE "Korku Devleti ve Yandaş Arayışı"

 

Beklenen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunda değişiklik yapılmasını öngören taslak metin ortaya çıktı. Taslak ile istibdat rejimi kurma hevesi ve arayışından taviz vermeyen AKP Hükümeti, yine şaşırtmayarak korkuyu devletin her kademesine yayma iradesini ortaya koymuştur. Kendisine yandaşlık yapmayan milyonlarca kamu çalışanını mevcut kanun ile yeterince hizaya getiremediğini düşünen AKP, değişiklik taslağı ile adeta “iktidara kırbaç yaratma” hedefine yoğunlaştırmıştır. Devlet memurlarına uygulanacak yaptırımları ağırlaştıran, memurların kazanılmış haklarını hiçe sayan ve baskıyı en üst düzeye çıkarmayı amaçlayan bu değişiklikler kabul edilemez. Mevzu değişikliklerin yasalaşması, ülkeyi faşist devlet modeline bir adım daha yaklaştıracaktır. 

Kanun yapma tekniği açısından son derece sorunlu bir metin olan taslakta yer alan hukuk dışı bir kısım hükümle ilgili değerlendirmelerimiz aşağıda yer almaktadır. 

64. maddede kademe ilerlemesi koşulları arasına son 10 yıl içinde herhangi bir disiplin cezası almamış olmak koşulu getirilmiştir. Bu süre mantık dışı ve orantısızdır. Örneğin kanunda, “memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesi” olarak tanımlanan ve uygulamada deyim yerindeyse memur öksürdüğünde dahi verilen “uyarma cezasının” 10 yıl boyunca memuriyet geleceğine zarar vermesi nasıl kabul edilebilir? 

68. maddede anılan değişiklikle devlet özelleştirilmekte, üst düzey yöneticilerin özel sektörden devşirilebilmesinin önü açılmaktadır. Bunun yanında bu kimselerin özel sektörde geçirdikleri süreler kamuda geçirilmiş gibi kabul edilecektir. Memurların yıllarca kariyer ve liyakat ilkeleri güvencesiyle devlet hizmetinde görev yapma gayretlerinin sonunda elde etmeyi hedefledikleri üst düzey yöneticiliklere, dışarıdan tepeden yapılacak görevlendirmeler, kamu görevlerinin mesleki geleceklerini tehdit eder niteliktedir.

91. maddedeki kadrosu kaldırılan memurların mevcut düzenlemeye göre kendi kurumlarına veya başka kurumlarda eski sınıflarındaki derecelerine eşit bir göreve atanmaları zorunlu iken, taslakta kadrosu kaldırılan memurun “eski sınıflarındaki derecelerine eşit bir göreve atanma koşulu” ortadan kaldırılmıştır. 

Madde taslağı bu haliyle, kadrosu kaldırılan memurların kazanılmış haklarını gasp etmeyi amaçlamaktadır. Buna göre idare kadrosu kaldırılan memuru niteliklerine uygun bir göreve atama hakkını elde edecektir. Ancak nitelik kavramı konusunda objektif tanımlama olmadığı için, memurun yeni görevi idarenin keyfi nitelik tespit etme takdirine bağlı olacaktır. Memur kadrosunun kaldırılmasına kendisi yol açmamasına, bu süreçte hiçbir şekilde belirleyici olmamasına rağmen, taslak iktidara yandaşı olmayan memuru cezalandırma, yandaşını ise ödüllendirme fırsatına dönüştürmüştür. 

Taslakta kadrosu kaldırılan memurun atanması için öngörülen 6 aylık azami süre de makul bir süre değildir. Yine bu 6 aylık süre içerisinde de memurun, yukarıda açıklanan koşullarla yani “eski sınıflarındaki derecelerine eşit bir görev koşulu” olmaksızın içeriği belirsiz nitelik kavramı çerçevesinde çalıştırılması da kabul edilemez.

Bu taslak maddede, derece kaybının yaratacağı mağduriyet, ekonomik kaybın giderilmesi görüntüsü altında gizlenmeye çalışılmıştır. Bunun hukuki bir değeri yoktur; aksi düzenlemenin Anayasa Mahkemesi denetiminden geçebilmesi olanaksızdır.

Günlük çalışma saatlerini düzenleyen 100 maddeye; “Memurların yürüttükleri hizmetin özelliklerine göre bu madde uyarınca tespit edilen çalışma saat ve süreleri ile görev yerlerine bağlı olmaksızın çalışabilmeleri mümkündür. Bu hususa ilişkin usul ve esaslar, Devlet Personel Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir” hükmü eklenmiştir. 

Eklenen hükümde memurun görevine bağlı çalışma saat ve süreleri ile görev yeri dikkate alınmaksızın çalıştırılması olanaklı hale getirilmiştir. Memuriyet güvencesini yerle bir edecek ölçüde tehlikeli bu düzenlemenin yaşama geçmesi halinde idare, memurların çalışma saat ve süreleri ve görev yeri tespiti konusunda sınırsız yetki sahibi olacaktır. 

Mazeret izni başlıklı 104. maddede iyileştirmeler yapılmıştır. Ancak doğum izin sürelerinin sağlık raporu ile uzatılabilmesi hakkı ortadan kaldırılmış. Memurun doğum sonrası sağlık durumundaki olumsuzluğu belgelemek koşuluyla ek izin alma hakkının elinden alınması hatalıdır.

Yine madde kapsamında zorunluluk halinde memura tanınan 10 gün ek izin hakkından öğretmenlerin muaf tutulması hükmü maddede korunmuştur. Buna göre öğretmen zorunluluk halinde dahi ek izin kullanamayacaktır. Bu düzenlemeyi ortaya koyan mantığın öğretmenlik mesleğine bakış açısı ciddi biçimde sorgulanmalıdır. Hangi gerekçe zaruret durumunda öğretmenin diğer kamu görevlilerinin sahip olduğu haktan mahrum bırakılmasını meşru kılabilir? 

Memur bilgi sistemine ilişkin olarak, yeni düzenleme ile özlük dosyasına memurun “kişisel bilgilerinin de” konulmasını öngören 109. madde kapsamında kişisel bilgi kavramı tanımlanmadığı için, memurun fişlenmesi uygulamasına adeta kanuni dayanak yaratılmıştır. 

Üstün başarı değerlendirmesi ve ödül konusundaki 122. maddeki; başarı belgesini vermeye yetkili olarak “merkeze bağlı veya ilgili bakan” ibaresi tam açık olmamakla birlikte, ödül vermeye yetkili olarak memurun bağlı olduğu kurumun başında yer alan bakan ile birlikte başka bakanlarında da bu yetkiye sahip oldukları anlamını içermektedir. Bu haliyle de kurumla alakası olmayan başka bakanlıkların da ödüllendirmede söz sahibi olması sağlanmıştır. Bu hüküm kayırmacılık yelpazesini genişletme potansiyeli taşımaktadır. Özellikle koalisyon hükümetlerinde birçok bakan etkinlik alanında olmayan yandaşlarına avantaj sağlayabilmek amacıyla ödüllendirme gayretine girişebilecektir.

Disiplin cezalarına ilişkin 125. Maddedeki yeni düzenleme, genel olarak memurlara verilecek disiplin yaptırımlarını orantısız biçimde ağırlaştırmıştır. Madde incelendiğinde iktidarın halk dalkavukluğu yapma uğruna, disiplin hukukunu kamu emekçisi aleyhine amaç dışı baskı aracı olarak kullanma gayretinde olduğu görülmektedir. Öyle ki daha önce uyarma ve kınama cezası kapsamında olan hafif etkili fiillere, memurun mesleki geleceğini olumsuz etkileme sonucunu doğuran yüksek cezalar öngörülmüştür. Örneğin, usulsüz şikayet fiili, uyarma cezası gerektirirken, iki kademe yükseltilerek aylıktan kesme cezası gerekçesi yapılmıştır. Burada da amaçlanan da, hakkını aramak isteyen memuru bunu yaparken bir kere daha düşünmeye sevketmektir.

Yine, düzenleme ile, 1 yıl içinde 2 defa kademe ilerlemesi cezası almış olmak, devlet memurluğundan çıkarma gerekçesi haline getirilmiştir. Örneğin bir kamu görevlisi görevi sırasında amirine “söz ile saygısızlık ettiği iddiasıyla” 1 yıl içinde 2 defa kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alırsa devlet memurluğundan çıkarılabilecektir. 
Düzenlemenin memur üzerinde son derece geniş ölçekli baskı kurulmasının, kamu işyerlerinde korku terörü estirilmesinin önünü açmaya dönük olduğu son derece açıktır. 

Düzenlemede dikkat çekici diğer bir husus ise, “Geçmiş hizmetleri sırasındaki çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir.” hükmündeki “iyi veya çok iyi derecede sicil alan” ibaresi kaldırılarak, yerine “ödül veya başarı belgesi alan” ibaresinin getirilmiş olmasıdır. Bu hükümde alt ceza uygulaması genel olarak subjektif kriterlere bağlı olan ödül ve başarı belgesi kriterine endekslenmiştir. Düzenleme, partizanlığın ve yandaş kayırmacılığın kanunlaştırılması girişiminin tipik örneklerinden birisidir. 

Geçici görevlendirmenin usul ve esaslarını düzenleyen Ek-8. maddeyle ilgili olarak taslakta yer alan hüküm, genel olarak eski düzenlemenin benzeri gibi görünse de, son fıkrasına kamu yararı ve hizmet gerekleri koşuluna bağlı olarak eklenen hüküm, idareye kamu görevlisini “rızası olmasızın 6 ay’a kadar” ve tekerrürlük kısıtlaması konulmaksızın keyfi sürgün uygulamasına maruz bırakma olanağı tanımaktadır.  Buna göre idare, son derece subjektif kriterler olan “kamu yararı ve hizmetin gerekleri” iddiasıyla hoşuna gitmeyen kamu görevlilerini, 6 aylık süreleri aşmamak üzere ancak “sayısız defa” sürgün uygulamasına maruz bırakabilecektir.

Sonuç olarak eleştirilen hükümlerin yasalaşması, iktidara, devlet memurlarının kazanılmış haklarını bertaraf edebileceği, memuriyet güvencesini hiçe sayacak, kamu personeli üzerinde ölçüsüz bir baskı kurabileceği uygulamaları gerçekleştirmeye yasal bir zemin olanağı bulmasını sağlayacaktır. Düzenleme bu haliyle AKP hükümetinin mevcut milyonlarca devlet memurunu istediği gibi oynayabileceği KURŞUN ASKER haline getirme çabasını gerçekleştirmeye yöneliktir. Anlatılan bu gerekçeler ışığında ortaya konan taslağın kabul edilebilmesi söz konusu değildir.

Genel Merkez Yönetim Kurulu