Güncel Sendika Haberleri

12 Nisan, 2022

DİYANET BİR EĞİTİM KURUMU, İMAMLAR DA PSİKOLOG DEĞİLDİR!

Cumhuriyetin ilanıyla din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış, dinin bir sömürü, kandırmaca ve baskı alanı olmaması için de Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Ancak bugün Diyanet İşleri Başkanlığı, AKP eliyle tüm kurumlardan güçlü hale getirilmeye çalışılmaktadır. 
Bir eğitim kurumu olmadığı halde Milli Eğitim Bakanlığı ile ardı arkası kesilmeden protokoller imzalayan, okul öncesi eğitimin adeta tamamen devredilmek istendiği Diyanet, bu kez de Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ile imzaladığı protokolle eğitim alanındaki varlığını artırmıştır.
Protokole göre Diyanet artık TBB’nin ve belediyelerin elindeki mekanlarda ‘dini ve milli gün ve geceler’ gibi özellikli zaman dilimlerinde toplumu ‘din konusunda bilgilendirmek’ iddiasıyla programlar yapabilecek, kamu kuruluşu olan bu birimlerde “manevi danışmanlık” adı altında personel bulundurabilecektir. 
Bu protokolün en vahim tarafı, Diyanet’in bir eğitim kurumu statüsüne sokulmaya çalışılmasıdır.
Diyanet’in atayacağı personelin;
-    Kadınların can güvenliği için gizliliğin elzem olduğu kadın dayanışma evleri ve kadın sığınma evlerinde,
-    İstismar ve psikolojik baskıya karşı savunmasız genç ve çocuklarımızın, çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunmak için gittiği gençlik merkezlerinde,
-    Yurttaşların din ile ilgisi olmayan; meslek edinme, bir sanat ya da zanaat dalıyla uğraşma gibi amaçlar güderek gittiği Halk Eğitim Merkezlerinde
görev yapacak olması, çağdaş bir ülkeye yakışmayacak bir rezalettir.
Söz konusu uygulamanın bu merkezlerde kamu hizmeti almaya çalışan insanlarımızın üzerindeki dini baskıyı artırma, devletin her alanını dinselleştirme, farklı inanışlardaki yurttaşları kamusal alanda daha da ötekileştirmeye yol açacağı ve tam da bunun planlandığı açıktır.
Ayrıca protokolde belirtildiği üzere Diyanet personelinin bu kamusal alanlarda “manevi rehberlik” yürütecek olması da trajikomiktir. Eğitime dair herhangi bir alanda, psikolojik olarak desteğe ihtiyaç duyan bir yurttaş varsa, ona o hizmeti verecek olan sadece ve sadece psikologlar ve rehber öğretmenlerdir. Psikolojiyi, eğer yaşça küçük bireyler söz konusuysa pedagojiyi, kişinin özel durumlarını anlamaya yönelik bilimsel yöntemleri bilmeden bir “rehberlik”ten bahsedilemez.
Bu alanda atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen varken, Diyanet personeline kapı aralamanın anlaşılır ve kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Fatma Şahin'in protokoldeki “Özellikle 4-6 yaş grubu yeni model anaokullarının şehrimizde ne kadar iyi çalıştığına şahidiz. Bir taraftan belediye olarak hemen yer tahsisi yapıyoruz, bir taraftan da işletme modelini birlikte işletiyoruz müftülerimizle, hocalarımızla” sözleri, okulöncesi eğitim konusunda da Diyanet’in nasıl AKP’li belediyelerin elinde yükseltildiğini göstermiştir. Bir bireyin 18 yaşına kadar tüm eğitim hayatından sorumlu olduğu halde okulöncesi eğitimi, dünyanın gelişmiş ülkelerinin aksine zorunlu eğitime katmayan MEB’in bu alanda bıraktığı boşlukta, minicik çocuklarımız için gerici eğitim baş göstermiştir.
Devlet okul öncesi eğitimi sırtlamadığı için çocuklarını aylık fiyatları 400-2500 TL arası değişen kreşlere ya da anaokullarına gönderemeyen yurttaşların, Diyanet’in bu kurslarına mecbur kalması amaçlanmaktadır. 
Oysa henüz sayıları bile fasulyelerle, iklimleri resimlerle anlatabildiğimiz kadar soyut düşünceden uzak olan ufacık çocuklara cennet, cehennem, ölüm, haram gibi soyut ve korkutucu gelebilecek kavramları anlatmak her şeyden önce vicdana ve tüm çağdaş öğrenme doktrinlerine aykırıdır. 
Temeli son Milli Eğitim Şurası’nda atılan bu karanlık fikre dair kamuoyunu uyaran ilk sendika olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’na soruyoruz: “Eğitim ile ilgili konularda varlık göstermeyecekseniz niye varsınız?” 
Şüphesiz bu hamlelerin altında sadece eğitimi gericileştirme değil genç Cumhuriyet’in en önemli devrimlerinden olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu yani milli öğretim birliğini parçalama niyeti yatmaktadır. Cumhuriyet’in eğitim alanını tamamen bunun için kurulan Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi kazanımını, AKP Diyanet’i, belediyelerini ve hatta dernek maskesi takan tarikatları eğitime taşeron yaparak delmek istemektedir. Bu yolla Osmanlı dönemindeki medrese/mektep ikilemi hortlatılmaya çalışılmaktadır.
Ayrıca bu protokoller, ulusal eğitim bütünlüğünü de memleketin her köşesinde milli eğitimin aynı standartlarda sürdürülmesi ilkelerini de çiğnemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim, sadece onu yürütmek ve geliştirmekle yükümlü olan Milli Eğitim Bakanlığı’nın alanıdır. Eğitimi imamlar değil öğretmenler verir. Eğitim, 3.dünya ülkelerinde olduğu üzere yerellerde imzalanan protokollere göre, belediyeden belediyeye farklılık göstermez. Unutulmasın ki burası “Eğitimde feda edilecek tek bir fert yoktur” diyen bir Başöğretmen’in kurduğu bir ülkedir.   
Söz konusu protokol çerçevesindeki her işleyişin takipçisi olacağımızın, kamuoyunu bilgilendirme görevimizi kararlılıkla sürdüreceğimizin altını çiziyoruz.