Türkiye işçi sınıfının sendikal hak ve özgürlüklerini elde etmek için başlattığı büyük direnişin 46. yılındayız. 15-16 Haziran işçilerin, sendikalarını seçme özgürlüğü için sınıf dayanışmasını ortaya koyduğu; direniş, mücadele ve dayanışma ruhunu taçlandırdığı tarihtir.
46 yıl önce bugün büyük bir kararlılıkla sahip çıkılan haklar, ne yazık ki, 12 Eylül faşist darbesinin karanlığında gasp edildi. Bugün, hala 12 Eylülcülerin hazırladığı yasakçı sendikal yasalarla, çalışma hayatında büyük bir ayıp sürdürülmeye devam ediliyor.
Türkiye, dünyada, sendikal hakların en yoğun biçimde ihlal edildiği ülkeler arasındadır. Demokrasinin en önemli ölçütü, emekçilerin hakları için özgürce örgütlenebilmeleri, kendi geleceklerine ait kararları alabilmeleridir. Sendikasız demokrasi; grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendika olmaz.
Yapılması gereken İLO koşullarına uygun, anti demokratik maddelerden arınmış, çalışanların demokratik, meşru eylem ve etkinliklerini engellemeyen, içerisinde “grev ve toplu sözleşme” olan bir sendika yasasının çıkarılmasıdır. Ancak, AKP iktidarının böyle bir niyeti söz konusu değildir.
Siyasal iktidar, yarattığı sömürü ve baskı düzeni ile üreten kesimin emeğine saldırmaktadır. AKP iktidarının, emperyalizmin bölgemizdeki politikalarıyla uyumlu olarak oluşturmak istediği yeni siyasal rejim, emekçi sınıfların sömürüsünü derinleştirdiği gibi aynı zamanda sermaye egemenliğini de pekiştirmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklik ile kamu emekçilerinin iş güvencesinin elinden alınması istenmesi, taşeronlaştırmanın, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaşması, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının giderek ağırlaşmasına yönelik yasal düzenlemeler ve atılan fiili adımlar sürmektedir.
Kıdem tazminatının kaldırılması çalışmaları, taşeronluğun, güvencesiz, kuralsız ve esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ve buna bağlı olarak iş cinayetlerinde yaşanan artış, grevlerin yasaklanması, Özel İstihdam Büroları adı altında kölelik büroları açılması, ülkenin ucuz işgücü pazarına dönüştürülmesi, emekçilerin bugün en can yakıcı sorunları olarak görünmektedir.
Artık emekçilerin hak gasplarına tahammülleri kalmamıştır. Bugün yaşadığımız bu sürece karşı durmanın yolu ise dün olduğu gibi 15-16 Haziran ruhuyla mücadele etmekten geçmektedir. Emekçiler, bugün içinde bulunduğu sürece karşı yanıtını, tarihini hatırlayarak, tarihini yeniden yaratarak verecektir.
Tüm emekçileri, 15-16 Haziran direnişinin ışığında insanca bir yaşam için örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU