Güncel Sendika Haberleri

28 Mart, 2022

GENEL BAŞKANIMIZ, GAZETECİ BARIŞ PEHLİVAN’LA, MESEM’LERİ VE ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU DEĞERLENDİRDİ

Genel Başkanımız Kadem Özbay, gazeteci Barış Pehlivan’la birlikte İstanbul 4 No’lu Şubemizin düzenlediği panele konuşmacı olarak katıldı. 


Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panelde, Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM), Öğretmenlik Meslek Kanunu, bilimsel ve laik eğitimin önemi konuları ele alındı. İstanbul 4 No’lu Şube Başkanımız Alkoç Turan Başgönül'ün açılış konuşmasıyla başlayan panelin moderatörlüğünü İstanbul 4 No’lu Şube Basın Yayın Sekreteri Ali Narman yaptı. 
Genel Başkanımız Kadem Özbay, MESEM’lerin yaygınlaşmasının toplum açısından bir çok olumsuzluğu beraberinde getireceğini vurguladığı konuşmasında, MESEM projesinin “sınıfsal anlamda yoksullaştırılmış geri bırakılmış halk çocuklarını ucuz işgücü olarak görmenin tam adı” olduğunu söyledi. Bir topluma yön vermek ve toplumun aydınlanmasını sağlamak için eğitime yatırım yapılmasının önemine değinen Özbay, şöyle konuştu: 
“Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesinde bir toplum yaratmak istiyorsanız yatırım yapacağınız asıl yer eğitimdir. Bu yatırımı yaparken geleceğimiz olan çocuklara bugünkü iktidarın yaptığı gibi kar/zarar mantığıyla yaklaşamazsınız. Eğitimi için her bir çocuğa harcanan kaynağı zarar olarak göremezsiniz. Kimsesizlerin kimsesi olarak ifade ettiğimiz Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanıp o koltuklarda rahat rahat oturup, kendi çocuklarınıza nice imkanlar ve rant alanları açıp yoksulluğa mahkum ettiğiniz bu ülkenin çocuklarını MESEM’lere layık göremezsiniz.  Bu ülkenin çocuklarına ‘yalnızca ara eleman olabilirsin ya da ucuz iş gücü olabilirsin sana ayırdığımız kaynak, eğitimine ayırdığımız kaynak aslında devlete, ekonomiye bir yüktür’ mantığıyla bakarsanız; sarayınızda içeceğiniz içecekten tasarruf yapamayıp, oturacağınız koltuktan tasarruf yapamayıp, en lüks malzeme kullandığınız kaşığınızdan, çatalınızdan tasarruf yapamayıp, tasarrufu itibarda değil de eğitimde ararsanız,  zihninizde sınıfsal anlamda yoksullaştırılmış geri bırakılmış halk çocuklarını ucuz işgücü olarak görür, çocuk işçiliğin yasal kılıfı olan MESEM’lere onları layık görürseniz, bu ülkenin geleceğine en büyük ihaneti yapmış olursunuz. 
Bir devlet kendi eliyle geleceği olan çocuklarına bunu yapabilir mi? Propaganda ise ‘sadece bir gün okul’. Bunu söyleyenler kendi çocuklarını bu okullara gönderir mi? Bu kadar iyi olduğunu ifade ettikleri MESEM’lere kendi çocuklarını neden göndermediklerine baktığımızda aslında neyin amaçladığını da daha net anlamış oluruz.” 

“DEVLET ELİYLE ÇOCUK İŞÇİLİĞİ YASALLAŞMAKTADIR”


Özbay, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli devriminin, kültür devrimi olduğunu belirtti ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin eğitim sisteminin nasıl olması gerektiğini çok iyi analiz ederek 3 Mart Devrim Yasalarıyla birlikte ülkedeki eğitim kurumlarını tek elde topladığına dikkat çekti. 
Henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında, eğitimin akla ve bilime dayalı ilkelerce düzenlenmesinin yolu açılırken AKP iktidarı döneminde çıkarılan 4+4+4 yasası ile laik ve bilimsel eğitime darbe vurulduğunu kaydeden Özbay, sözlerini şöyle sürdürdü: 
“2012’de 4+4+4 ile birlikte, imam hatip ortaokullarının açılmasıyla Osmanlı dönemindeki gibi medrese-mektep ayrımının benzerini yaşadık. Hem ders programları, hem içerikleri, Cumhuriyetin o ilk yıllarında yapılan devrimin çok gerisindedir. Eğitim ile kültür arasında ayrıştırılamayacak bir ilişki vardır. Eğitim, sadece matematik sorusu çözmeyi kazandırmaz. Eğitim ortamları aynı zamanda o toplumun kültürel gelişimidir. Bu nedenle, hem imam hatip ortaokullarında hem de MESEM’lerde bakmamız gereken, bunların sınıfsal temelidir. Kimlerin buralara gitmek zorunda kaldığı ve bunların mimarlarının neden buraları tercih etmediği, buraların ne olduğunu çok net ortaya koyuyor. Yoksullaştırdığınız halkın çocuklarına ‘sadece 1 gün okul’ üzerinden propaganda yapıyorsunuz. Kültür derslerine baktığımızda dörtte bir oranında daha az dersin yer aldığını görüyoruz, çocukların mesai saatlerini, hafta sonu mesailerini kontrol etme şansınız yok. Bu, devlet eliyle çocuk işçiliği yasallaştırmaktır. Devlet eliyle çocuk istismarının tam da adıdır. Devlet bugün, yoksullaştırdığı halkın çocuklarını asgari ücretin üçte biri kadar bir ücretle teşvik ederek eğitim ortamından, arkadaşlarıyla birlikte paylaşacağı ortamdan uzaklaştırmaktadır. 15-17 yaş grubundaki çocuklar eğer mesleki eğitim alacaksa, okul ortamı dışında, akranlarından uzak olacaksa, en fazla bir gün 2 ya da 4 saat olması gerektiğini işaret eden uzmanlar da bulunmaktadır. MESEM bu haliyle, bir mesleki eğitim merkezi de değildir. MESEM, 18 yaşın altındaki çocuklarımızın patronların kucağına devlet eliyle atılmasının adıdır. Buna dur demek için hepimizin bir sorumluluğu var. MESEM’ler asla Meslek Liseleriyle karıştırılmamalıdır. Devlet, meslek liselerinde çocukların kendi yaşıtlarıyla, eğitimciler gözetiminde, laboratuvarları ve atölyeleri hazır olan ortamlarda bu eğitimi almalarını sağlarsa, o zaman bunun adı gerçekten mesleki eğitim olur. Bir gün okulda tutup, en az dört gün işletmelerin kucağına atarak mesai saati de belirsiz bir şekilde, çocuklarımızı ucuz iş gücü olarak görmeye kimsenin hakkı yok.” 

“MESEMLER ÇOCUK İŞÇİ AVINA DÖNÜŞTÜ”


Barış Pehlivan ise MESEM’lerin herhangi bir nedenle eğitimi yarıda kalmış çocukların eğitime devam edebilmesini sağlamak için oluşturulan bir projeyken bugün bunun tam tersinin uygulanmaya çalışıldığını söyledi ve şöyle konuştu: 
“Cumhurbaşkanı Erdoğan bir müjde verir gibi vaatte bulunmuştu. Aslında bir emirdi o. Ne demişti, ‘Yıl sonuna kadar 1 milyon gencimizi Mesleki Eğitim Merkezlerimize dahil ederek istihdamlarını sağlamayı hedefliyoruz.’ Hani biz hep diyoruz ya, yoksul halk çocukları devlet eliyle tarikatlara teslim ediliyor. İşte benzeri durum da meslek eğitiminde hayata geçirilmeye çalışılıyor. 
Eğer yoksulsan, yoksul bir ailenin çocuğuysan okuldan kopup mesleğe devam etmen, meslek sahibi olman için bir nevi teşvik ediliyor. Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesiydi. Cumhuriyet her çocuğun hayalindeki işe, hayalindeki koltuğa bir anlamda ulaşabileceğinin kanıtıydı. Ama şu an Cumhurbaşkanının talimatıyla okullarda bir nevi çocuk işçi avına gidilmiş durumda. 
Müdürler, 1 milyon hedefine ulaşmak için yoksul halk çocuklarının MESEM’lere gitmesini teşvik ediyor. Asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar maaş imkanı, kendi iş yerini açma imkanı, iş kazası ve meslek hastalığı sigortası imkanı gibi vaatlerle yoksul ailelerin akılları çelinmeye çalışılıyor. Dünya genelinde 160 milyondan fazla çocuk işçi var ve yarısına yakını, çocuk işçi olduktan sonra UNİCEF raporlarına göre eğitimden kopuyor. MESEM çok kritik bir konu. Bundan yirmi yıl sonra bu insanlar neden eğitimsiz, neden tuhaf siyasi tercihlerde bulunuyor diye soracağız. Eğitim-İş’in de konuyu çok fazlasıyla dikkate aldığını görüyorum.”  


“ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU BİR DİRETMEDİR” 

Genel Başkanımız Kadem Özbay, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun, temel yasa yapma teorisine aykırı şekilde, sarayın talimatıyla, öğretmenin ihtiyaç ve talepleri dikkate alınmadan çıkarıldığını belirtti ve “Öncelikle bu kanun metni değildir. Sarayın talimatı ile oluşan ve paydaşlarına sorulmadan yapılan bir diretmedir. İçine 3600 süsü katarak yaptıkları eskizdir” dedi. 
Öğretmenlik mesleğinin bir ihtisas mesleği olduğuna dikkat çeken Özbay, “Öğretmen zaten uzmandır. Bu nedenle, Öğretmenlik Meslek Kanunu baştan sorunludur. Öğretmenler arasında ayrışma yaratacak bu kanun toplumun ayrıştırılmasına da neden olacaktır. Kanuna göre, öğretmen disiplin cezası alması durumunda da tarif edilen unvanlara sahip olamayacak. Bu başlı başına bir mobbingtir” diye konuştu. 
Özbay, taslak olarak ortaya çıktığı günden itibaren Öğretmenlik Meslek Kanunu’na karşı Eğitim-İş’in kamuoyu oluşturma konusunda yol gösterici olduğunu vurguladı ve şunları söyledi: 
“Meslek Kanuna ilişkin en yoğun mücadeleyi ve girişimleri Eğitim-İş yürütmüştür. Eğitim-İş, işyerlerinde imza kampanyaları, Meclis Alt Komisyonu’ndaki görüşmeler, alanında yetkin kişilere danışılarak hazırlanan raporlar, Meclis önündeki eylemliliği ile tarihe de önemli bir not düşmüştür. Meclisin önüne yıllardır hiçbir kurum yaklaşamazken Türkiye’nin dört bir yanından gelen eğitim emekçileriyle Eğitim-İş direnişini sürdürmüştür. 
Yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürecek olan ana muhalefet partisine verdiğimiz rapor önemli bir rehberdir.” 
Barış Pehlivan ise, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun temelde Tevhid-i Tedrisat Yasası’na da aykırı olduğunu ifade etti ve şöyle konuştu: 
“1924 yılında Atatürk'ün o meşhur sözü ‘Öğretmenler yeni nesil sizlerin olacaktır!’ Öğretmenlik Meslek Kanunu bu kapsamda önemli bir kırılma noktasıdır. Önceki ilgili kanunda ‘öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığınca seçilir maddesi vardı. Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda böyle bir açıklama yok. Ne var? Hiçbir şey yok. Yani öğretmeni herkes seçebilir. Öğretmeni kimler neler için seçebilir? Bu sorunun cevabını çok iyi biliyoruz. Sınav sorularının çalınması, mülakat başka grupların eline geçerse ne olacak? Önceki kanunda denetleme devletindir. Yeni meslek kanunda denetim çıkarıldı. Bu ne demek olabilir? Devletin denetlemediği yerde eğitim olabilir demek olabilir mi?”