Genel Başkanımız Kadem Özbay ve Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Yıldız, 59. Ulusal, 33. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri programı kapsamında gerçekleştirilen "Laik Eğitim" konulu panele katıldı.
Nevşehir Şubemiz tarafından düzenlenen panelde Genel Başkanımız Kadem Özbay’ın yaptığı konuşma şöyle:
“Laiklik olmadan tüm bireylere, tüm çocuklara eğitimin nitelikli bir şekilde ulaştırılmasından bahsedemeyiz.
Laiklikten bahsederken, laikliğin karma eğitimin savunulması olduğunu farkına varacağız. Laikliğin bu ülkenin çocuklarının eğitime eşit ve hakkaniyetli bir şekilde ulaşmasını sağlamada temel olduğunu anlayacağız. Neden bunun altını çiziyorum, bugün Türkiye’de eğitimdeki eşitlik şöyle tarif ediliyor, ‘Herkes aynı sınava giriyor. Sen de gir, kazanırsan okursun, bu şekilde belki bir yerlere gelebilirsin.’ Yoksul bıraktığın halkın çocuklarıyla satın alınabilir bir ürün haline getirdiğin eğitim ortamında bu şekilde bir eşitlik sağlayamazsın. Sorunun temeli aynı zamanda sınıfsaldır. Sınavların da güvenirliği kalmadı. Sınav sorularının çalınması, yandaşlara peşkeş çekilmesi, bunları yaşıyoruz. İnsanların önüne aynı sınavı koymak ya da bu ülkenin milyonlarca lirasını ders kitabı adı altında bazı kurumlara, bazı yapılara peşkeş çekip, ‘biz çocukları aynı sınava tabii tutuyoruz’ demek, eğitimde eşitliği sağlamak değildir.
Laiklik burada devreye giriyor. Laiklik, eğitimin neden ayrışmaz bir parçası? Çünkü, laiklik, yoksul bırakılan halkın çocuklarının geleceği açısından da bir güvencedir.
Türkiye’de artık, eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin her geçen gün daha da arttığını, okullarımız arasındaki uçurumun daha da belirginleştiğini görüyoruz. Devlet okullarında kapıcı çocuklarına ayrı sınıfların açıldığına tanık oluyoruz, mahalle mahalle, bölge bölge devlet okulları arasında fark olduğunu görüyoruz. Özel okulların oranı %1-2’yken, AKP iktidarında %20’lere yaklaştığını ve eğitimin de satın alınabilir bir meta haline dönüştüğünü görüyoruz. O nedenle laiklik aynı zamanda nitelikli eğitim hakkıdır, eşit eğitim hakkıdır. Ama bu eşitliği çocukların önüne aynı ders kitaplarını koyarak, aynı sınava sokarak sağlayamazsınız. Laiklik dezavantajlı çocuklara fırsat sağlamanın sorumluluğudur, kız ve erkek çocukların aynı ortamda eğitim görmesinin güvencesidir, laiklik.
Laik eğitim, içerisine inançları, farklılıkları, kimlikleri, ırkları dahil etmemenin de güvencesidir.
AKP, eğitime çok büyük bütçe ayırdığını iddia ediyor. AKP iktidara geldiğinde 2002 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkez bütçeye oranı %22, bugün ise %11’dir. Yani yarı yarıya azalmıştır. MEB bütçesinin %81’i personel giderlerine, %19’u ise yatırımlara ayrılan paydır. Yatırımlara ayrılan payın 1,5 milyar üzerindeki kısmı da 2016 yılında FETÖ’nün okullarını devralması için kurulan ancak neredeyse paralel MEB gibi çalışan Maarif Vakfı’na aktarılıyor. Okullara ayrılmayan kaynaklar ile Maarif Vakfı ihya ediliyor.
Eğitimin ayrışmaz bir parçası da barınmadır. Barınma hakkını sağlayamadığınız bir çocuğa nitelikli eğitim verdiğinizi söyleyebilir misiniz? Mili Eğitim Temel Kanunu’na göre devlet, herkese eğitimde fırsat ve imkan eşitliği sağlanmak zorundadır. MEB, bu görevini okullarda yerine getirmediği gibi öğrencilerin barınma ihtiyaçlarından da bilinçli bir şekilde elini çekmiş, meydanı belirli cemaat ve tarikatlara bırakmış, öğrencilerin büyük çoğunluğu tarikat yurtlarına yerleşmek zorunda bırakılmıştır. İstanbul’da devlet, öğrencilerin sadece %2.5’inin barınmasını sağlıyor. Yani burada mecbur bırakma politikası uygulanıyor.
Bugün Türkiye’de 2.6 milyon kişinin bir tarikatla organik bağı bulunuyor. 1.1 milyon kişi de tarikat faaliyetlerine sürekli katılıyor. Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan yürütüyor. Yine Türkiye’de 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu faaliyettedir.
Laikliğin Türkiye’deki temeli 1924 yılında çıkarılan 3 Mart 3 Devrim Yasasıdır. Tevhid-i Tedrisat ile tekke ve zaviyeler kapatılarak ülkedeki eğitim kurumları tek elde toplanmış, Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılmasıyla modern hukukun önü açılmış ve Halifeliğin kaldırılmasıyla da laik devlet mekanizması için en gerekli adımlardan biri atılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada ise tekke ve zaviyelerin artık normalleştiğini, tarikat liderlerinin ülkenin üst düzey bürokratları tarafından ziyaret edildiğini, onlara methiyeler düzen “gül yüzlü, güzel efendim” diyen kişinin ÖSYM’nin başına atandığına şahit oluyoruz.
Peki Cumhuriyet neydi? Kimse kimsenin efendisi olmasın rejimiydi. Ancak, bugün kurumlara atanmakta, tarikatlara yakınlık önemli bir kriter haline gelmiştir. Sınav sorularıyla ilgili yaşanan şaibeler bu ülkenin geleceğinden nasıl çalındığını ortaya koymuştur. AKP’nin kendi talimatıyla hazırlanan polis raporunda, 2000 yılından 2013 yılına kadar FETÖ süreciyle yani kendi atadıkları adamlarla kamuya 400 binin üzerinde kişinin yerleştiğini söylüyorlar. Yine raporda, ‘eğer ki aidiyetleri bir tarikata ya da cemaate olursa kişinin, devletin kurumlarını öncelemezse, efendilerinin talimatlarını öncelerler, dolayısıyla hizmeti de asıl oraya yaparlar’ deniliyor. Peki tüm bu tartışmaları ortadan kaldırmanın yolu nedir? Eğitimi laiklik temeline oturtmaktır. Öğrenciyi ve veliyi müşteri, okulları iş yeri olarak gören tüccar kafalara karşı, kimsesizlerin kimsesi sorumluluğunu üstlenen kamucu bir cumhuriyeti yeniden var etmek!
Bu karanlık gidişi önleyecek sistem, ancak kamusal eğitimdir. Böyle bir eğitimde çocukların istek ve yeteneklerine göre eğitim görmeleri olasılığı gerçekleşebilmektedir. Bu eğitim, ailenin İktisadi gücünden bağımsız olacağından her çocuk eğitimden eşit düzeyde yararlanacaktır.
Yapılacak iş her türlü sömürüye karşı çıkmaktır; aklı, bilimi, hukuku ve demokrasiyi öne çıkarmaktır. Eğitim hizmetlerinin özelleştirilmesine. Piyasalaşmasına, ticarileşmesine ve dinci yaklaşımlarına izin vermemektir, örgütlenerek piyasalaşma konusunda toplumu bilinçlendirmek, eğitimin her düzeyde kamusal olmasını benimseyen anlayışları iktidara taşımaktır.”
Doç. Dr. Ahmet Yıldız ise konuşmasında bugün laiklik kavramının içinin boşaltıldığını, laik eğitimi kaybedince, nelerin kaybedileceğinin iyi tespit edilmesi gerektiğini söyledi ve şöyle konuştu:
“Çocuklarımızı iyi yetiştiremiyoruz. İyi yetişenleri de sistem istemiyor, mülakatlarla eleniyor. Nitelikli olana düşman bir sistem mevcut. İyi yetişmiş çocuklarımızı ülke dışına kaçırıyoruz. Bizi bu noktaya taşıyan neo-liberal politikalardır, ben ona teoliberal politikalar diyorum. Laik eğitimin olmazsa olmazı dogma ile bilimsel bilginin ayrışmasıdır. Bizde ikisi arasındaki ayrım flulaştı. Laikliği canlı bir söylem haline getirmeliyiz. Laik eğitim denilince akla baş örtüsü ve din dersi gelmemeli. Çünkü laik eğitim okullarda kendi aklının efendisi olan bireyler yetiştirmektir. Laik eğitim, kamusal, bilimsel ve nitelikli eğitim demektir.”