HAVADA AĞIR BİR DARBE KOKUSU VAR ….
Darbe kavramının ülkemiz günlük dilindeki yerleşik anlamı “askeri güç kullanılarak” meşru yöntemlerle işbaşına gelen seçilmişlerin etkisiz hale getirilmesi olsa da, aslında demokrasi teorisi uyarınca darbe kavramının doğru tanımı “demokrasinin türlü yöntemlerle askıya alınması”dır. Buradan hareketle 2013 Türkiye’sinin ağır bir darbe havası soluduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2013 Türkiye’sinde demokratik sistemi kötürüm hale getiren darbeci ise matematiksel bir kesinlikle AKP iktidarıdır. 12 Mart ve 12 Eylül’ü imal eden yerel ve küresel sermayenin kucağında özenle serpilip gelişen bir siyasi geleneğin temsilcisi olan AKP, bugün yine aynı güruhun birey esaslı toplum iradesi özlemine vurduğu güncel pranganın mimarı ve uygulayıcısıdır. Hal böyle olunca bugün AKP’nin sözde darbe ve darbecilerle mücadele yaygarasının da, onlarca yıldır süregelen bu büyük oyunun perdelerinden bir tanesi olması dışında değeri yoktur.
Demokratik bir devlet hedefleyen toplumları sağlıklı bir demokrasiye götürecek temel koşul, sistemin nüvesi olan bireyin her türlü etki ve manüplasyondan uzak olarak özgürce oluşturacağı iradesiyle kamu erklerini denetleme olanağına sahip olduğu bir siyasal düzenin kurulmasıdır. Bunun için ise, -muhalefetin iktidarı denetleme ve iktidar olma olanağına sahip olduğu kanallardan ayrı olarak- iktidarın hukuka uygun davranmasını sağlamakla görevli bağımsız yargı ile toplumun sağlıklı bilgilenme hakkını temin için görev yapacak olan özgür ve bağımsız basın-yayın kuruluşlarının varlığı zorunludur. Bu çarklar durdurulduğu anda demokrasiye öldürücü darbe vurulmuş olur. AKP iktidarı 10 yılı aşan iktidarı süresince sistematik uygulamalarla bahsedilen çarkları devre dışı bırakarak ülkede demokrasiyi askıya almış ve kelimenin tam anlamıyla ülkeyi SİVİL DARBE ortamına sokmuştur. Uzlaşma dışlanarak seçilen ve adeta noter görünümüne büründürülen bir Cumhurbaşkanlığı makamının bulunduğu bugünün Türkiye’sinde, muhalefet sistemin dışına atılmış, iktidarı denetlemek bir yana bizzat ona hizmet eden bir yargı, köleleştirilmiş bir medya ve bu tablonun etkisiyle oluşan susturulmuş bir toplum oluşturulmuştur.
İktidara geldiği dönemdeki anayasal düzeni askıya alarak sivil-polisiye yöntemlerle demokrasiye darbe yapan AKP, bağımlı medya ve yargı kurumları ile gerçekleri tersyüz etmekte, bu çabasında da azımsanmayacak bir başarı elde etmektedir. Başbakan’ın savcısıyım dediği bugünün siyasi yargılamalarını anlamlandırabilmek için bu tabloyu doğru okumak yaşamsal önem arz etmekte. AKP’nin “darbe ve darbecilerle mücadele” etme iddiasıyla başlattığı yargılamalar özünde AKP sultasının düşmanı olan muhalifleri yok etmeye dönük girişimlerdir. Uydurma bağlantı ve belgelerle, tek günahları AKP muhalifi olmak olan onlarca gazeteci, bilim adamı, rektör ya da kamu görevlisi yok edilmektedir. PKK’lıların tanıklığıyla ordu komutanları terörist sıfatıyla zindanlarda çürütülmektedir.
5 Ağustos İstanbul buluşması öncesinde bir siyasi partiye, gençlik örgütüne ve gazeteye yapılan polis baskınları, artık tamamen deşifre olan gerçeği karartma arayışının yarattığı infialden duyulan büyük korkudan kaynaklanmaktadır. Gezi olayları sonrasında iktidarını
yitiren AKP, yaşadığı büyük korku nedeniyle kitlelerin Anayasa’ya göre silahsız ve saldırısız olarak önceden izin alınmaksızın yapabilecekleri demokratik gösterilere de katlanamamaktadır. Silivri’de yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekmek için Anayasal haklarını kullanmaya çalışan muhalifleri yaka paça gözaltına alan AKP’yi şiddetle kınıyoruz. Yeri gelmişken savunma hakkına dahi tahammül edemeyen Silivri Zindanında yapılan yargılama sonunda adil bir sonuca ulaşılacağı kanısını taşımadağımızı ifade edelim.
Ergenekon davasında sona gelinirken şu hususu tarihe not düşelim : Anayasal düzeni askıya alarak demokrasiyi rafa kaldırmak affedilmez bir suçtur. Buna kalkışanlar, yardım ve yataklık edenler en ağır biçimde gözlerinin yaşına bakmadan cezalandırılmalıdırlar. AKP sultası sona erdiğinde, halkımızın gerçek adaleti sağlayacak koşulları yaratarak gerçek darbecileri sanık sandalyesine oturtacağından hiçbir kuşku duymuyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU