Demokrasinin temel özelliklerinden biri insanların toplumsal yapı içinde herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit şekilde temsil edilmesidir.
Kadın ve erkek eşitliği laik devlet düzeninin temel yapıtaşlarından birisidir. Bu amaçla Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra ilk olarak halkın eşitliğini ve toplumsal barışını sağlayacak devrimler gerçekleştirilmiştir. Ardından Mustafa Kemal Atatürk, savaş döneminde erkeklerle birlikte cepheden cepheye koşan, Milli Mücadele’nin kazanımında en az erkekler kadar payı olan kadınlarımıza karşı duyduğu sorumlulukla, kadınların da siyasal ve toplumsal süreçte yer almasının sağlanmasına dönük reformlar gerçekleştirmiştir.
Daha birçok çağdaş ülkede dahi yokken kadının siyasal ve sosyal konumuna ilişkin reformlardan ilki, 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu ile medeni haklarda kadının erkekle eşit hale getirilmesidir.
5 Aralık 1934 tarihi, Avrupa'daki pek çok ülkeden önce, Atatürk’ün kadınların siyasal, sosyal ve kültürel haklarda erkeklerle eşit haklara sahip olması için attığı önemli bir adımın, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanındığı tarihtir. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmış ve 1 Mart 1935’te ilk kadın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yerlerini almışlardır.
Bugün kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin 82. yılını kutluyoruz. Ülkemizde, büyük umutlarla başlayan atılımlara karşın eğitim ve sağlık alanlarında, iş yaşamında, ekonomik-sosyal katılımda ve karar verme süreçlerinde kadınların konumu, halen olması istenenin gerisindedir.
Kadınlarımızın halen TBMM’de orantılı olarak temsil edilememesi ciddi bir sorundur. Türkiye nüfusunun yüzde 50’sini oluşturan kadınların yetki paylaşımı ve karar alma süreçlerine katılımı büyük önem taşımaktadır. Ancak kadınların siyasetteki “görünmezliği”, hem mecliste hem de yerel yönetimlerde kadın sorunlarını görmezden gelen politikaların üretilmesine neden olmaktadır.
Çağdaş Türk kadının siyaset içindeki varlığı, Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin korunması, tam anlamıyla bir demokrasi anlayışının bütün kurum ve kurallarıyla birlikte yerleşmesi bağlamında son derece önemlidir. Ancak uygulamada Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, kadınların erkekle birlikte temsil edildiği özel ve kamusal alandaki yerlerine ilişkin olarak, gereken sosyal yapısal dönüşümlerin henüz tam anlamıyla yaygınlaşmadığı ortadadır. Kadınlar, erkeğin egemen olarak varlık gösterdiği üniversitelerde ve bilim dünyasında, hak ettikleri temsiliyeti kazanabilmek için bugün hala mücadele etmektedirler. Bu alanlardaki erkek-egemen değerlerin dönüştürülmesi ve kadınların bilim üretme süreçlerine dahil olması, üniversitelerin eğitim ve yönetim kadrolarında kadınların daha fazla yer almasının teşvik edilmesi gerekmektedir.
Siyasal alanda temsiliyet açısından kadın ve erkek eşitliğini sağlamak, devletin demokratik sorumluluğudur. Etkili bir seçmen iradesinin Meclis’e yansıması için, kadın-erkek temsiliyetinde adaletin sağlanması bir gerekliliktir. Böylelikle çatışmaya değil, uzlaşıya dayalı ve barışçıl bir siyaset anlayışı hakim kılınabilir.
MERKEZ YÖNETİM KURULU