İktidarın hukuk tanımaz, baskıcı, yasakçı ve antidemokratik uygulamalarına karşı milyonların özgürlük talebinin vücut bulmuş hali olan, halkımızın kendi iradesi ile gelişen ve siyasal mücadele tarihimizdeki yerini alan Gezi Direnişi’nin üzerinden 10 yıl geçti.
Gezi Direnişi, ülkede kurulmaya çalışılan otoriter rejime, kalıcılaştırılmak istenen baskıcı ve faşizan mevsime "hayır!" diyen milyonların var ettiği barışçıl bir halk direnişi, bir demokratikleşme çağrısıydı.
“Her şeyi ben bilirim, her şeye ben karar veririm diyen” tek adam rejimine karşı halkımızın barışçıl bir ruhla ortaya koyduğu eylemler, verilen talimatlarla güvenlik güçlerince hukuk ve insanlık dışı uygulamalarla engellenmek istendi, silah dahil her türlü faşizan baskı uygulandı.
Gezi eylemleri sırasında birçoğu ağır olmak üzere yüzlerce vatandaşımız yaralandı, yine binlerce vatandaşımız gözaltına alındı, eylemlere katıldığı gerekçesiyle yüzlerce kişi hakkında davalar açıldı. Mağdur olanlara dönük işlemeyen yargı sistemi, barışçıl taleplerle eyleme katılanlar için işlemeye başladı.
Yıllardır iktidar ve yandaşlarınca sürdürülen manipülatif söylemler, iftira niteliğinde suçlamalar bir iddianamede bir araya getirildi, Gezi Direnişi yargı konusu edildi.
Gezi Davasının karar duruşmasında verilen ağır ve haksız cezalar ise Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçti.
Oysa asıl yargılanması gerekenler Gezi sürecinde Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve diğerlerinin ölümüne, yüzlerce insanımızın yaralanmasına neden olan insanlık dışı saldırıları gerçekleştirenler, bunun emirlerini verenler, koruyanlar ve yargı sürecini bilinçli olarak uzatanlardır.
Gezi direnişi ile toplumsal muhalefetini korkusuzca ortaya koyan halkımız, bugün tek adam rejimine, insan hakkı ihlallerine, faşizme ve gericiliğe “dur” diyecektir.
Bugün baskıya, korku imparatorluğuna teslim olmayan, boyun eğmeyen, diz çökmeyen halkın iradesiyle ortaya çıkan direnişimizi yükseltme zamanıdır. Bugün bizim sorumluluğumuz, temel hak ve özgürlükleri, demokrasiyi, adaleti gerileten, kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dili siyasete egemen kılan, “her şeyi ben bilirim, her şeye ben karar veririm” diyen tek adam anlayışına karşı, mutlu bir gelecekten yana tavır almaktır.
Eğitim-İş olarak Türkiye’de bağımsızlık, demokrasi ve emek için yürüttüğümüz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Bütün yasaklara, baskı ve engellemelere rağmen emek ve demokrasi mücadelemizi güçlenerek sürdüreceğiz! Tüm gezi şehitlerini, direnişin 10. yıldönümünde bir kez daha saygıyla anıyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU