Güncel Sendika Haberleri

27 Şubat, 2013

KONYA VE ANTALYA BÖLGE TOPLANTILARI GENİŞ KATILIMLA YAPILDI

Konya ve Antalya Bölge Toplantıları, Genel Başkanımız Veli Demir, Genel Mali Sekreterimiz Dilek Yurdugül, Genel Örgütlenme Sekreterimiz Osman Kandemir’in katılımıyla 23-24 Şubat tarihlerinde gerçekleştirildi. 
        Konya Bölge Toplantısı’na, Konya, Niğde Şubeleri, Karaman, Aksaray, Nevşehir, Afyon, Kırıkkale Temsilcilikleri ve ilçe temsilcilikleri; Antalya Bölge toplantısına Antalya, Isparta, Burdur Şubeleri ile ilçe temsilcilikleri katıldı. 
        Genel Başkanımız Veli Demir, bölge toplantılarında yaptığı konuşmalarda, ülke gündemine ve eğitim politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. AKP hükümetinin ülkeyi yönetemediğini, son 10 yıldır iç ve dış politikanın Amerika ve Avrupa tarafından belirlendiğini söyleyen Demir, “AKP’nin ileri demokrasisi ülkeye adeta faşizmi getirmiştir. Kendisini desteklemeyenleri terörist olarak tanımlayan AKP, tek parti iktidarı olmasına rağmen ülkeyi yönetmekte büyük güçlük yaşamakta, iktidarsızlığını gözdağı amaçlı polis devleti uygulamalarıyla perdelemeye çalışmaktadır” dedi. 
        Demir, AKP iktidarının her alanda bir ayrıştırma politikası izlediğine dikkat çekti ve “Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir’ sözüne karşılık, Başbakan her konuşmasında 37 etnik yapıdan söz ediyor. Oysa Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkes bu ulusun parçasıdır. Bu bütünlüğü parçalamak büyük bir yanlıştır” diye konuştu. 
        Adalet sisteminde büyük aksaklıklar yaşandığını, yargı bağımsızlığının tehdit altında olduğunu kaydeden Demir, şunları söyledi:
        “Yargıyı kuşatan siyasi iktidar, polisiyle yargısıyla muhaliflerini susturmaya, sindirmeye çalışmaktadır. Yargının özgür ve bağımsız olarak inceleyeceği sorunlar, siyasi etkiler ve yandaş medyanın kılavuzluğunda zorbalığa dönüştürülmektedir. Muhalifler, yaşlarına, hastalıklarına, halk nezdindeki saygınlıklarına bakılmaksızın yaka-paça içeri alınıyor, insanlık dışı muamelelere maruz bırakılıyorlar. Yargısal süreç, Ceza Muhakemesi Kanununun en temel prensipleri dahi ayaklar altına alınarak işletiliyor.” 
        Demir, yeni anayasa tartışmalarına değinerek anayasanın her şeyden önce toplumsal sözleşme metni olduğunu ve toplumsal mutabakata göre değiştirilmesi gerektiğini vurguladı. Toplumun sadece belli bir kesiminin benimsediği bir anayasanın, oy sayısı ile çıkarılmayacağını kaydeden Demir, “Bugünkü Meclis anayasa yapamaz. Sayısal çoğunluğun dayattığı bir anayasa halkın anayasası olamaz. Şu an yapılmak istenen anayasa, ülkemizin bölünmesine zemin hazırlayacak, üniter ve sosyal devlet ortadan kaldırılacaktır. Bu nedenle Eğitim-İş olarak ırkçılığa, bölücülüğe ve gericiliğe karşı olan herkesi demokratik ve meşru yolları kullanarak bu anayasanın çıkmasını engellemek için mücadeleye çağırıyoruz” dedi. 
        Demir, AKP iktidarının 657 sayılı kanunda yapmak istediği düzenleme ile kamu emekçilerinin iş güvencelerini ellerinden alarak, sendikasızlaşmaya ve daha düşük ücretlere mahkum etmek istediğini vurguladı. Yine düzenleme ile iktidarın kendi kadrosuyla çalışabilmesi için sözleşmeli personel uygulamasının yaygınlaştırılacağına dikkat çeken Demir, “Kamu çalışanlarının kadro güvencelerini ellerinden alarak, performansa dayalı ücretlendirme sistemini dayatacak olan yasa ve karşı devrimin kurumsallaşmasını sağlayacak olan yeni anayasa çalışmaları, Eğitim-İş’in önümüzdeki süreçte en önemli mücadele konuları olacaktır. Yeni liberal politikaların tüm dünyadaki sömürü düzenine, ülkemizdeki emek, demokrasi ve cumhuriyet karşıtı siyasal iktidara ve iktidarın politikalarına teslim olmuş sahte sendikalara inat Eğitim-İş, kamu çalışanlarının ve ulusumuzun hala güvendiği biricik emek örgütüdür” diye konuştu. 
        Demir, 4+4+4 düzenlemesiyle eğitimi dinselleştiren siyasal iktidarın, okullarda kıyafet serbestliği getiren düzenlemeyle, türbanı anaokulu dahil tüm okullara sokmayı amaçladığını belirtti ve “Siyasi iktidarın, türbanın okullara sokulmasından sonraki adımı ise karma eğitime son vermek olacaktır” dedi. Demir, Türkiye gibi nüfusunun büyük bölümü açlık seviyesinin altında olan ülkelerde, ilk ve ortaöğretimde serbest kıyafet uygulamasının, toplum psikolojisi açısından son derece sıkıntılı sonuçlara yol açacağını vurgulayarak, şöyle konuştu:
        “Serbest kıyafet uygulaması öğrenci ve öğretmen güvenliğini tehlike altına sokacaktır. Serbest kıyafet uygulaması nedeniyle, okullara öğrenci olmayan sivil kişilerin girmesi kolaylaşacak ve durumdan yararlanarak öğrencilere ya da öğretmenlere zarar vermek isteyen art niyetli fırsatçılar rahatlıkla okullara girip çıkabileceklerdir. Bu konuda yapılan bir araştırmaya göre, siyasi iktidarın hemen hemen her konuda pusulası olan ABD’de forma zorunluluğu olan bölgelerde yüzde 90 oranında disiplin sorunlarının azaldığı, yüzde 91 oranında öğrenci başarısının arttığı, yüzde 69 oranında şiddet olaylarının azaldığı gözlenmiştir.”
        4+4+4 düzenlemesi nedeniyle 70 bine yakın öğretmenin norm kadro fazlası olduğunu belirten Demir, 23 bin 500’ü sınıf öğretmeni olmak üzere 30 bin öğretmenin norm fazlası olmamak için alan değiştirdiğini ve bunların bazılarının mutsuz olduğunu kaydetti. Norm kadro fazlası durumuna düşmemek için alan değiştiren ancak mutsuz olan öğretmenlere bir defaya mahsus olmak üzere kendi branşlarına dönme hakkı verilmesini isteyen Demir, “Sağlık ve eş özrünün yanında yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen öğretmenler için eğitim özrünün atamalarda gerekçe olarak tekrar yürürlüğe girmesi gerekmektedir” dedi.
        Cumhuriyetin ilk yıllarında milletvekillerine eşdeğer tutulan öğretmenlerin bugün kamu çalışanları arasında sosyal ve ekonomik açıdan son sıralarda yer aldığına vurgu yapan Demir, bunun sorumlusunun Başbakan ve önceki Milli Eğitim Bakanı olduğunu söyledi. Öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırıldığını belirten Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:
        “Öğretmenlerin mesaisinin 24 saat olduğunu bilmeyen bakanlar var. Türkiye’de öğretmenler Avrupalı meslektaşlarının dörtte biri kadar maaş almalarına rağmen, onlardan yılda 150 saat fazla çalışıyor. Kamu çalışanlarına 666 sayılı KHK ile ‘eşit işe eşit ücret’ adı altında yetersiz de olsa iyileştirme yapıldı. Ancak özellikle öğretmenler ve üniversitelerdeki eğitim ve bilim çalışanları dışlandı. Öte yandan öğretmenleri savunmasız kılıp, kolunu kanadını kıran, linç eden Alo 147 hattı da derhal kaldırılmalı.” 
        Eğitim-İş’in ulusal değerler ve cumhuriyet, emek ve sınıf mücadelesi olmak üzere iki kanadı olduğunu ve bu iki kanadın da iyi çalışması gerektiğini kaydeden Demir, yaşanan sorunlarla başa çıkabilmek için mutlaka örgütlü olmak gerektiğini söyledi.
        Toplantılarda, şube ve temsilcilik yöneticileri siyasal ve sendikal sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundular, MYK üyeleri de sekreterlikleriyle ilgili bilgilendirme yaptılar.