Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyetimizin en önemli devrimlerinden biri, 100 yıl önce bugün, 3 Mart 1924’te gerçekleştirilmiştir.
Bu tarihte Halifelik, Şeriye ve Evkaf Vekâleti ile Erkân-ı Harbiye Vekâleti kaldırılmış, Osmanlı hanedanı mensupları yurtdışına çıkartılmış ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) kabul edilmiştir. Söz konusu devrim yasaları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve bilimsel temellere dayanan çağdaş bir devlet olarak yapılanması sağlanmıştır.
Devrim Yasalarının Kabulünün 100. Yılında Eğitim-İş örgütü olarak Ankara Tandoğan’da basın açıklamamızı gerçekleştirdik, ardından Anıtkabir’e Ata’mıza yürüdük.
Genel Başkanımız Kadem Özbay Tandoğan’da gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Sevgili Cumhuriyetçiler,
Bugün, 3 Mart 2024, 3 Mart Devrim Yasalarının kabulünün 100. yılı.
Tam bir asır önce, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti, laiklik ve modernleşme yolunda önemli bir adım attı, 3 Mart Devrim Yasalarını kabul etti. Hilafet kaldırıldı, Şeriye ve Evkaf Vekâleti ve Erkanı Harbiye Vekâleti lağvedildi ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim-öğretim birleştirildi.
Bu devrimci yasalar, Türkiye'yi karanlıktan aydınlığa çıkaran, modern ve laik bir ulus devlete dönüştüren hamlelerin kilometre taşlarıydı.
Cumhuriyetin aydınlık yüzü devrimlerdir. Devrimlerin temeli de laikliktir.
Atatürk’ün tüm yaşamı boyunca âdeta üzerinde titrediği, hiçbir ödün vermeden uygulamaya çalıştığı, akıl ve bilimin, özgür düşüncenin simgesi olarak hayata geçirdiği devrim hareketi laikliktir.
Laiklik aklın özgürlüğüdür.
Laiklik, inancına, dinine, soyuna sopuna bakılmaksızın tüm yurttaşların barış içinde birlikte yaşamasının güvencesidir.
100 yıl önce Türkiye'yi çağdaş bir ülkeye dönüştüren Devrim Yasaları, son 22 yılda cumhuriyet dersi eksik olan siyasal İslamcı anlayış tarafından "karşı devrim" hamleleriyle yıpratılmakta ve ülkemiz karanlığa sürüklenmek istenmektedir.
Laik devlette eğitim ve öğretim kurumları ile eğitimin ve öğretimin içeriği, din kurallarına göre düzenlenemez. Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti’nde ancak laik eğitim verilebilir.
Ancak açık açık “dininin ve kininin sahibi nesiller yetiştirmek” istediğini söyleyen bir siyasi oluşumun 22 yıllık iktidarı süresince, eğitimde laikliğe dair tüm kazanımlar ve öğeler saldırıya uğramıştır.
MEB, Diyanet, tarikat, cemaat işbirliğinde eğitim fiili işgal altındadır.
Siyasal İslam, milli eğitime sızma aşamasını çoktan geride bırakmış ve hızla dönüştürme safhasına geçmiştir. Son seçimden bu yana bu konuda nasıl vites yükseltildiği, iktidar cephesinden ve MEB’den yapılan açıklamalardan ve tarikatların faaliyetlerini pervasızca artırmasından açıkça anlaşılmaktadır. 12 Eylül faşist darbesiyle zemini atılan karanlık bir toplum mühendisliği, 22 yılda eğitimin sistematik olarak gericileştirilmesi yöntemiyle işletilmektedir. “Yeni Türkiye’nin yeni yüzyılı” diye tekerleme gibi söyledikleri, işte bu uğraşın yoğunlaştırılmasıdır.
Siyasal İslamcıların dini eğitim anlayışı 4 yaşa kadar inmiş, sayıları artırılan din dersleriyle tek bir dinin, onun bir mezhebinin anlatısı hakim kılınmış, karma eğitim tartışmaya açılmış, ÇEDES vb. projeler ile öğrenciler ve öğretmenler dini etkinliklere mecbur bırakılmış, MEB’in kitaplarındaki görsellerde bile dini mesajlar verilir hale gelmiştir.
Dernek/vakıf maskesi takmış tarikatlar MEB’in protokolleriyle eğitimde cirit atarken, okullar ve öğrenciler arasında ayrımcılık yapılarak imam hatiplerin sayısı günden güne artırılmış devletin tüm imkanları onlar için seferber edilmiştir. Sıbyan mektepleri kurulur, yurdun dört bir yanında ‘medrese öğrencileri’ yürüyüşleri düzenlenir olmuştur.
Başta gerici müfredat eliyle pozitif bilim derslerinin sayısı ve dozu düşürülmüş; sorgulayan, akılcı yurttaşlar yerine biat eden bir tebaa düşleyen yöneticiler eliyle çocuklara neden-sonuç ilişkisi kurmayı öğretemeyen bir sistem inşa edilmiştir. Piyasalaşma baskısı altında şükür, kader ve itaat pedagojisine dayanan bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Laik ve nitelikli eğitim, ancak satın alma gücü olanların ulaşabildiği bir ayrıcalık haline gelmiştir.
Laik eğitimin ve laik toplumun çok daha önem kazandığı bu süreçte, öğretim birliğine son vererek, eğitimi gericiliğin ve piyasacılığın kıskacında can çekiştiren, medrese-mektep ikilemini günümüze taşımak isteyen anlayışa karşı, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime sahip çıkmak bugün büyük önem taşımaktadır.
Peki eğitimde laiklik neden önemlidir?
Önemlidir çünkü;
-Laik eğitim mücadelesi, öğrencilerin inançlarından dolayı ayrımcılığa uğratılmaması mücadelesidir!
-Laik eğitim mücadelesi, okulların dinsel dogmanın, ezberin değil, bilimin, sanatın ve birlikte kardeşçe yaşamanın deneyimlendiği alanlar olması mücadelesidir!
-Laik eğitim mücadelesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması mücadelesidir!
-Laik eğitim mücadelesi, yoksul aile çocuklarının geleceksizleştirilmesine karşı çıkma, onları tarikatların pençesinden kurtarma mücadelesidir!
-Laik eğitim mücadelesi, itaatkar bireyler değil, sorgulayan, kendi aklının efendisi olan bireyler yetiştirme mücadelesidir!
-Laik eğitim mücadelesi, eğitimi kamusal, bilimsel ve nitelikli hale getirme mücadelesidir!
Cumhuriyetin temel taşlarını yıpratmamak, yozlaşmasına göz yummamak her yurttaşın asli görevidir. Laiklik, aklı ve bilimi öngördüğü için, insanı ve toplumu çağdaşlığa yönlendirdiği için korunmalı ve yaşatılmalıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Mustafa Kemal Atatürk’ün ulus ile kenetlenerek omuz omuza başlattığı heyecanı yeniden yakalamak zorundayız.
Atatürk'ün ilke ve devrimlerinin ışığında, laik bir toplumda yaşama kararlılığımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.
Hilafet çağrısı yapanlara, Cumhuriyete ve Atatürk’e hakaret edenlere meydanları açanlar, laikliğe ve cumhuriyetimize sahip çıkma kararlığımızı asla engelleyemez!
Bu Cumhuriyet sahipsiz değildir! Hilafet, saltanat, şeriat isteyenler, kaçınılmaz olarak, gördükleri karanlık düşlerden hakikatin acı sesiyle uyanacaktır. O sesin ebediyen söyleyeceği söz ise şudur:
“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur.”
Cumhuriyet’in ve devrimlerinin her zaman savunucusu olan Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz:
Cehalet karanlıktır. Bu karanlık bugünün iktidarı tarafından beslenmektedir. Dini siyasete alet edenler bilsin ki;
Aydınlıktan vazgeçmiyoruz!
Laiklikten taviz vermiyoruz!
Cumhuriyetimize sahip çıkıyoruz!
Çünkü yolumuzu aydınlatan, eylemlerimizi değerli kılan fikirlerimizdir!
Laiklikle Yaşayacağız, Cumhuriyeti İlelebet Yaşatacağız!"