Güncel Sendika Haberleri

11 Şubat, 2016

MEB’DE ÖZELLEŞTİRMEYE DEĞİL, YATIRIMA BÜTÇE

Cumhurbaşkanının da teyit ettiği gibi AKP Hükümetlerinin en çok başarısız olduğu konu eğitimdir. Cumhurbaşkanı “Bu konudaki tüm gayretime rağmen maalesef geldiğimiz yer kesinlikle benim arzu ettiğim, hayal ettiğim yer değildir.” diyerek başarısızlığı itiraf etmiştir.

AKP Hükümetleri, eğitimi bir yapboz tahtasına çevirerek bilimsellikten uzak, eğitim bilimleri anlayışından yoksun, siyasi çıkar sağlayan, öğrencileri kobay olarak kullanan, başarıyı nicelikle eşdeğer tutan, niteliksiz bir yapıya dönüştürmüştür. Her gelen AKP’li bakan bir reformcu eda ile göreve başlayıp bir önceki halefinin tersi uygulamaları yeni reform olarak halka yutturmaya çalışmaktadır. Daha yeni uygulamanın çıktısı ortaya gelmeden başka bir uygulamaya geçilmektedir.

Gerek kaynak sorununu çözmesiyle gerekse ortaya çıkan olumlu sonuçların alınmasıyla gerçek bir reform olan sekiz yıllık kesintisiz eğitim sisteminin hayata geçirilmesi ile eğitim kurumlarının alt yapı sorunları büyük oranda halledilerek, öğrencilerin okulda kalma süreleri 3,5 yıldan 6,5 yıla çıkarılmıştır. Sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitime geçilmesi ile ortaokullarda düşük olan okullaşma oranlarında önemli artışlar kaydedilmiş, ortaokullarda %52,8 olan okullaşma oranı %98,7’ye liselerde ise %38,5 olan okullaşma oranı ise %67,4’e yükselmiştir. Yeni sistemin altyapı eksiklikleri giderilmiş, öğretmen ihtiyaçları karşılanmış, kırsal bölgelerdeki yatılı bölge okulları ile köylerde eğitim olanaklarından yoksun kalan gençlere eğitim hizmeti ulaşabilmiştir. Bu modelin en önemli kazanımlarından birisi, çocuk işçiliğindeki azalma olmuştur. 1994 yılında 2.270.000 olan çocuk işçi sayısı, sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitimle 2006 da 958.000’e düşürülmüştür. Ancak AKP’nin reform diye ortaya koyduğu uygulamalardan bu denli bir başarı öyküsünden bahsetmek mümkün değildir.

 

MEB BÜTÇESİ YETERSİZDİR

Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurumlarının bütçelerine bakıldığında, 2016 yılı için Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin 76 milyar TL, Yükseköğretim Kurumları bütçesinin ise 23,5 milyar TL ödeneği olduğu görülmektedir. Bu tutar öngörülen 2016 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 3,45’ine karşılık gelmektedir. OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılmaktadır.

 

MEB BÜTÇELERİ VE MİLLİ GELİRE ORANI

Tablo 1:

Yıllar

MEB Bütçesinin Merkezi Bütçeye Oranı (%)

MEB Bütçesinin Milli Gelire Oranı (%)

2003

6,91

2,85

2004

8,53

3,00

2005

9,53

3,07

2006

9,50

2,95

2007

10,42

3,40

2008

10,51

3,13

2009

10,64

2,51

2010

9,80

2,74

2011

10,92

2,81

2012

11,16

2,74

2013

11,76

3,02

2014

12,77

3,24

2015

13,11

3,19

2016

13,38*

3,45*

Tablo 1’e göre, MEB bütçesinin 2003 yılından bu yana milli gelire oranla sadece %21,05 oranında arttığı görülecektir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinin rakamsal büyüklüğünün nedeni personel giderleri, sosyal güvenlik kurumlarına yapılan ödemeler ve zorunlu cari ödemelerden kaynaklanmaktadır.

 

MEB YATIRIM BÜTÇESİ HER YIL GERİLEMEKTEDİR

 AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay % 17 iken, 2016 yılı itibariyle bu oranın % 8,23’e geriletilmesi öngörülmektedir.  Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay AKP iktidarı döneminde sürekli azalma eğilimi göstermiştir. Eğitim yatırımlarına ayrılan pay, AKP’nin gerçek eğitim politikasını ortaya koymaktadır. Son 14 yılda özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile baş başa bırakılmıştır. Eğitim bütçesinde uygulanan bu politikalar, velilerin yükünü daha da artırmıştır.

AKP iktidarı, 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nu da gerektiği gibi uygulamayarak ilköğretim okullarını yüz üstü bırakmış, yardımseverlerin insafına terk etmiştir. Ülkemizdeki ilkokulların yaklaşık yüzde 31’inde hala birleştirilmiş sınıf uygulaması yapılıyor olması da bunun en önemli göstergesidir.

Aşağıdaki tabloda sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçildiği yıllardan günümüze MEB yatırımlarına ayrılan pay gösterilmiştir.

 

Grafik 2: 1997-2016 MEB Bütçesinden Yatırımlara Ayrılan Pay.

Kaynak: Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarıları

Grafik 2’ye göre sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçildiği 1998 yılında, MEB yatırımlarına % 30,03, 2002 yılında % 17,18 pay ayrılırken bu oran 2016 yılında %8,23’e gerilemiştir.

AKP’nin eğitim yatırımlarına ayırdığı payda bir artış olmamış aksine %52,09 oranında bir azalma meydana gelmiştir. Eğitim yatırımlarına ayrılan bütçenin oransal azalışı, AKP hükümetleri tarafından rakamsal artışlarla örtülmeye çalışılmaktadır.

2002 yılı Merkezi Bütçe Yatırım Ödeneğinden MEB yatırımlarına ayrılan pay ile 2016 yılı arasında çok büyük bir fark vardır. Aşağıdaki tabloda 2002 yılından günümüze Merkezi Bütçe Yatırım Ödeneğinden MEB yatırımlarına ayrılan pay karşılaştırılmıştır.

 

 

Tablo 2: 2002-2015 Merkezi Bütçe Yatırım Ödeneğinden MEB Yatırımlarına Ayrılan Pay. (TL)

Yıllar

Merkezi Yönetim Bütçe Yatırım Ödeneği

MEB Yatırım Ödeneği

Merkezi Yön. Bütçe Yatırım Öden. MEB Yatırımlarına Ayrılan Pay

2002

5.736.000.000

1.281.690.000

22,34

2003

8.998.500.000

1.479.050.000

16,44

2014

36.400.961.000

5.192.300.000

14,26

2015

40.454.052.000

5.494.000.000

13,58

2016

50.559.000.000

6.284.628.000

12,43

Kaynak: MEB Yılı Bütçe tasarıları.

 

Tablo 2’ye göre, 2002 yılında Merkezi Bütçe Yatırım Ödeneğinden MEB yatırımlarına % 22,34 pay ayrılırken, 2016 yılında bu oran %12,43’e gerilemiştir. 2002 yılından bu yana öğrenci sayısında 3 milyon civarında bir artış yaşanmıştır. Belirtilen dönemde eğitim sistemi 12 yıllık zorunlu bir sisteme geçmiş, daha öncesinden liseler 4 yıla çıkarılmıştır. Bu gerçeklere rağmen MEB yatırım ödeneği düzenli olarak azalmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı yatırım bütçe ödeneğinde rakamsal bir artışa vurgu yapılsa da, gerçekte MEB yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılından bu yana %44,35 oranında azalmıştır.

EĞİTİMİN YÜKÜNÜ YOKSUL HALK TAŞIYAMIYOR

 

Türkiye’deki en yoksul yüzde 10’luk gelir dilimi ile en zengin yüzde 10’luk gelir diliminin harcamaları arasında 7 kata yakın fark bulunmaktadır.  Eğitim harcamalarında ise zenginlerle yoksullar arasında 49,7 katlık bir fark ortaya çıkmıştır. 

            Resmi verilere göre Türkiye’nin gelir pastasından en az payı alan yüzde 10’luk kesim, Türkiye’de aileler tarafından gerçekleştirilen eğitim harcamalarının sadece yüzde 1’ini yapabiliyor. Ailelerin toplam eğitim harcamalarının yüzde 49,7’sini ise en zengin (10’uncu) yüzde 10’luk kesim yapıyor.

            Diğer bir ifadeyle, ikinci yüzde 10’luk kesim toplam eğitim harcamalarının yüzde 1,2’sini, üçüncü yüzde 10’luk kesim yüzde 2,4’ünü, dördüncü yüzde 10’lik kesim yüzde 3,2’sini, beşinci yüzde 10’luk kesim ise yüzde 4,9’unu gerçekleştirmektedir.

 

Tablo 5:

Gelir Dilimi

Eğitim Harcamaları İçerisindeki Payı (%)

1.%10

1,0

2.%10

1,2

3.%10

2,4

4.%10

3,2

5.%10

4,9

6.%10

5,7

7.%10

7,1

8.%10

9,9

9.%10

15,0

10.%10

49,7

Kaynak: TÜİK, 2015

           

TÜİK’in hesaplamalarına göre, Türkiye’deki ailelerin 2014 yılındaki toplam harcamaları 730,4 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Bu harcamanın 17 milyar 530 milyon liralık kısmı eğitim için yapılmıştır.  Eğitim harcamalarının 8 milyar 397 milyar liralık kısmını en zengin yüzde 10’luk kesim yaparken, en yoksul kesimin eğitim için harcadığı miktar ise 175 milyon lirada kalmıştır.

            Gelir dağılımında dokuzuncu yüzde 10’luk kesim eğitim harcamalarının yüzde 15’ini yapmaktadır. Buna göre, dokuzuncu ve 10’uncu yüzde 10’luk kesimler, yani en zengin yüzde 10’luk kesimin Türkiye’deki toplam eğitim harcamalarının yüzde 62,9’unu yaptığı görülmektedir.

 En zengin yüzde 20’lik kesimin eğitim için yaptığı harcama, geri kalan yüzde 80’lik kesimin harcamasının neredeyse iki katıdır.

            Zenginlerle yoksullar arasındaki eğitim harcamalarındaki derin uçurumunu ortaya koyan TÜİK’in söz konusu hesaplamaları, Türkiye’nin geleceği açısından da derin bir endişe kaynağı oluşturmuştur.  Türkiye giderek, çok iyi eğitim almış bir azınlık, vasat bir eğitim almış büyük bir çoğunluk olarak ikiye ayrılmaya başlamıştır.

            Eğitim harcamalarındaki bu uçurum Türkiye’nin gelir dağılımındaki adaletsizliğin gelecek yıllarda çok daha yüksek oranlarda artacağına da işaret etmektedir.

            Bu tablo, eğitimde özel sektörün alabildiğine teşvik edildiğini ve devlet okullarının bir köşeye itilmesinin gelecekte nasıl büyük bir tehlike oluşturacağını da ortaya koymaktadır. Devlet okulları yoksul çocuklarının devam ettiği kurumlar haline gelmiştir. Devlet giderek bu okullara nispeten daha az kaynak aktarımı yapmaya başlamıştır.

Anayasanın 42’nci maddesine göre, temel eğitim, tüm vatandaşlarımıza eşit ve parasız olmalıdır. Sosyal devlet anlayışı gereği, ülkemizdeki tüm çocuklara eşit şart ve olanaklarda eğitim almalarını sağlayacak ortamlar hazırlamalıdır.

            Öğrencilere ücretsiz kitap vererek, giderlerin azaltılamayacağı açığa çıkmıştır. AKP iktidarı bu uygulamayı siyaseten kullanarak yaptığı özelleştirmelerin, fahiş zamların, özel eğitime verdiği desteğin üzerini örtmekte, adeta kamuoyunun gözünü boyamaktadır.

            AKP iktidara geldiği günden bu yana eğitimde özelleştirme kapsamında çeşitli adımlar atmıştır. Dershanelerin kapatılma süreci ile bu girişimler hızlanmıştır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında binden fazla dershane Temel Liseye dönüşmüştür. Dershanelerin kapatılması ile üniversiteye hazırlık amacı ile öğrenciler Temel Liselere yoğun bir şekilde kayıt yaptırmış, üniversiteye hazırlık maliyeti 12-15 bin TL’ye kadar yükselmiştir.

                Özetle, MEB bütçe rakamları siyasal iktidarın eğitime bakışını göstermektedir. Bu bakış, eğitimi özelleştirme, eğitimin yükünü yoksul halkın sırtına yükleme bakışıdır. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir. Eğitim-İş olarak; hükümeti, sosyal devletin gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Talebimiz genel bütçeden eğitime ayrılan payın yüzde 20’lere, GSMH’dan da daha fazla pay aktarılarak yüzde 6’lara çıkarılması, okul, derslik ve öğretmen açıklarının kapatılması, kamu kaynaklarının özel okullara aktarılmasına son verilmesi, dershane ve temel liselerin kapatılması, öğretmenlerin maaşlarının yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması, devlet okullarında memur ve hizmetli açıklarının kadrolu olarak kapatılmasıdır.