Güncel Sendika Haberleri

10 Şubat, 2016

MİLLİ EĞİTİMİN HUTBE İLE FETVA İLE YÖNLENDİRİLMESİ KABUL EDİLEMEZ

26 Ocak 2016 tarihli yazımızla seçmeli derslerle ilgili Milli Eğitim yöneticilerince öğrencilere baskı yapılmamasını ve mevzuat gereği ders seçiminin “… veli, sınıf rehber öğretmeni ve rehberlik öğretmeninin bilgisi dâhilinde öğrencinin yeteneği ve ilgisine göre yine öğrenci tarafından…”yapılacağını belirtmiş;

Okullarda zorunlu ders olarak zaten okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin yanı sıra, Kuran-ı Kerim, Siyer, Temel Dini Bilgiler adı altında dini esaslı konuları ele alan seçmeli derslerin de seçimi konusunda okul idarecileri aracılığıyla veli ve öğrencilere sistematik olarak baskılar uygulandığı;  bu derslerin de neredeyse zorunlu seçmeli dersler haline getirildiği konusunda açıklamalarda bulunmuştuk.

Milli Eğitimin dini referans alan uygulamaları, dindar nesil yetiştirme projeleri, dini vakıflarla yakın işbirliği,  eğitimin laik yapısını oldukça yıpratmış; özellikle tüm okullarımızı imam hatipleştirmeye yönelik bu politika ve uygulamalar nedeniyle laik ve bilimsel eğitimden giderek uzaklaşılmıştır.

Şimdi de okullarda hangi derslerin okutulacağına Diyanet İşleri Başkanlığı’nın karışması konuyu çığırından çıkarmıştır.  Mustafa Kemal’in kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş amacından uzaklaşarak adeta Atatürk devrim ve ilkelerine saldırının merkezi haline gelmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı, Tevhid-i Tedrisat başta olmak üzere Devrim Yasaları’na açıkça meydan okuyarak suç işlemektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce hazırlanan 05.02.2016 tarihli Cuma hutbesinde, ikinci yarıyıla başlayacak öğrencilerin hangi dersleri seçeceğine dair velilere yönelik telkin ve tavsiyelerde bulunulmuştur. Hutbenin son kısmında:

“Hutbemizi bütün mümin kardeşlerimiz için önemli olduğuna inandığım bir hususu dile getirerek bitirmek istiyorum. Geleceğimizin teminatı yavrularımızın yetişmesi için, göz aydınlığı çocuklarımızı, okullarımızda tercihe bağlı olarak okutulan Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin Hayatı derslerini seçmeye teşvik edelim. Bunun, anne babalar olarak üzerimize düşen dini bir vazife olduğunu unutmayalım.” denilerek olaya müdahil olunmuştur. Hutbede bunun dini bir vazife olduğu söylenerek dinine ve inancına bağlı öğrenci velilerine hiçbir kutsal kitapta yazmayan bir çeşit görevler yüklenerek baskı altına alınmışlardır. Bu hutbe ile velilere,  çocuklarına hangi dersi seçip seçmeyecekleri konusu dini bir yükümlülük gibi dayatılmaktadır.

Uluslararası bilgi yarışmalarında açık ara başarısız olan, Matematik, Türkçe, Fen Bilimleri gibi dallarda iyi eğitim alamadıkları için sınavlarda sıfır çeken çocuklarımıza, haftalık okutulan ders saatinin neredeyse 1/3 ü (ilköğretim okullarında haftada 8-10 saate kadar)  dini ağırlıklı bilgi verilmesinin kime ne faydası vardır? Konu, artık “dinini bilen yeni nesil yetiştirme masumiyeti” propagandası olmaktan çıkmış; doğrudan laik eğitimin dokusunu yok eder boyuta gelmiştir.

“Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) bilimdir, fendir.” diyen Atatürk, eğitimde dini eğitim-modern eğitim ikiliğini ortadan kaldırarak öğretimde birliği sağlamış; çağdaş laik ve bilimsel bir eğitimin toplumu kalkındırıp geliştireceğini görmüştü. Ne var ki yıllar sonra bu yaşananlar Türk toplumunun Cumhuriyetle başlattığı aydınlanma ve çağdaş uygarlıklar düzeyinin üstüne çıkma mücadelesine indirilen ağır darbeler olmuştur.

Toplumu dönüştürmeye çalışmak, dini esaslara göre yeniden dizayn etmek, kimin nasıl yaşayacağına karar vermek, hatta bireyin oturmasından yemesine içmesine kadar her davranışına karışmak otoriter anlayış ve yapıların sonucudur. Bir rejimin hangi esaslara göre yönetileceği ve nasıl insan yetiştirileceği Anayasasında öngörülür. Bizim de Anayasamızın 2. Maddesinde ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda nasıl insan yetiştireceğimiz belirlenmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin temeli, demokratik laik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğuna göre yetiştireceğimiz insan tipi bu doğrultuda olmalıdır. Biat eden, sorgulamayan, aklı değil, inancı yaşamında rehber alan insan tipi, otoriter yapılara özgü insan tipidir.

O halde öğrencilerimizin yetiştirilmesinde Atatürk’ün de belirttiği gibi bilimi fen’i rehber alacak; çağdaş değerlere bağlı hukuka saygılı insanlar yetiştirmeyi amaçlayacağız.

Eğitim-İş olarak çağdaş ve laik eğitime yönelik saldırılar nereden ve nasıl gelirse gelsin sessiz kalmayacağız. Dini esaslara göre eğitimin şekillendirilmesini kabul edemeyiz; çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına asla izin vermeyeceğiz. 

                MERKEZ YÖNETİM KURULU