Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde kurulan Cumhuriyet’in en önemli devrimlerinden biri, 3 Mart 1924’te gerçekleştirilmiştir. Bu tarihte Halifelik, Şeriye ve Evkaf Vekâleti ile Erkân-ı Harbiye Vekâleti kaldırılmış, Osmanlı hanedanı mensupları yurtdışına çıkartılmış ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) kabul edilmiştir. Söz konusu devrim yasaları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve bilimsel temellere dayanan çağdaş bir devlet olarak yapılanması sağlanmıştır.
Ulusal egemenlik ile bağdaşmayan ve toplumsal gelişmenin önünde engel olan çağdışı kurumlar kaldırılmış, devletin ve toplumsal düzenin akla ve bilime dayalı ilkelerce düzenlenmesinin yolu açılmıştır. Böylece “sultanın kulu”nun yerini cumhuriyetin özgür yurttaşı “ ümmet toplumu”nun yerini ise “modern ulus” almıştır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun gerekçesinde “Bir devletin kültür ve genel eğitim siyasetinde, ulusun düşünce ve duygu yönünden birliğini sağlamak için, öğretimin birleştirilmesi, en doğru, en bilimsel ve en çağdaş ve her yerde faydaları ve iyiliği görülmüş bir ilkedir… Bir ulus bireyleri ancak bir eğitim görebilir; iki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşünce birliğine ve dayanışma amaçlarına tamamen aykırıdır.” denilmekteydi.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile çağdışı eğitim kurumları kapatılırken, bütün eğitim kurumları da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Böylece eğitim, devletin temel görevlerinden biri haline getirildi. Her zaman gıpta ile bakılan “fikri hür, vicdanı hür” Cumhuriyet kuşakları böylelikle yetiştirildi.
88 yıl sonra, iktidarda bulunan AKP’nin eğitim alanındaki uygulamaları, Cumhuriyet atılımlarını tasfiye etmeye, eğitimimizin temel niteliklerini değiştirmeye yöneliktir. Hazırlanan programlar ve kitaplar bilimsellikten uzak, çağdaş ve laik ölçütlerden yoksundur. Eğitim yönetimi kadroları da bu anlayışla oluşturulmaktadır. Cumhuriyet karşıtı bu kadro ve programlarla akla ve bilime değil, cemaat ve tarikatlara bağlı bireyler yetiştirilir. Yaşadığı dünyanın sorunlarını ve bu sorunların çözüm yollarını kavramadan yetiştirilen bir gençlik, din bezirganlarının hurafeleriyle olsa olsa tarikat şeyhlerine mürit olur. Egemen güçlerin, siyasi erki elinde bulunduranların ve ülkemizi sömürgeleştirmek isteyen emperyalistlerin de isteği budur. Bilinçli, özgür düşünüp karar veren, haksızlığa ve zulme karşı duran, aklı ve yüreği ile bu ulusun geleceğine sahip çıkan bir gençlik istememektedirler. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerinin yanı sıra ulusal kimliğimiz de ortadan kaldırılmak üzere sorgulanır duruma düşürülmüştür.
Cumhuriyet’in en stratejik kurumlarından biri Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Bu kurumun başında bulunan zihniyet, ulusallıktan, laiklikten, bilimsellikten rahatsız ve uzaktır. Bu zihniyet, 2002’den bu yana bütün icraatlarıyla eğitimin bu niteliklerini değiştirmeye çalışmaktadır. Ulusal bayramlarımızın kutlanmasını yasaklayıp, bu bayramları müfredat programlarından çıkarmaya çalışması bunun en önemli kanıtıdır.
Bir yasa teklifi ile zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarıyormuş görünerek zorunlu temel eğitimi kademelendirerek sulandırma girişimi, ulusal ve laik eğitimin içini boşaltma çabaları, bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Ulusal eğitimin temel ilkelerine bağlı, nitelikli insan yetiştirilmesi, ülkemizin “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” hedefine ulaşmasının tek yoludur. Ruhunu, aklını ve vicdanını başkasına emanet edenlerle, birilerine körü körüne boyun eğenlerle büyük hedeflere asla varılamaz. Ancak aklı ve vicdanı özgür olanlar, büyük işleri başarabilirler. Bunu, Cumhuriyetimizin “Öğretim Birliği Yasası”nın sağladığı ulusal eğitim anlayışıyla yetişmiş olan gençlerimiz başaracaklardır.
Eğitim-İş olarak, bu gerçekler ışığında, dinlenmemek üzere çıktığımız bu yolda, Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ülke bütünlüğüne, laik, bilimsel, demokratik, eşitlikçi ve parasız eğitime sahip çıkmaya devam edeceğiz; bu kararlılıktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Merkez Yönetim Kurulu