Güncel Sendika Haberleri

05 Eylül, 2022

“ÖĞRETMENE SAYGI” EYLEMLERİMİZİN DÖRDÜNCÜSÜNÜ SAMSUN’DA YAPTIK: “ÇAPULCU ARIYORSANIZ, DAHA DÜZGÜN BAKIN GÖRECEKSİNİZ”

“Öğretmene Saygı” eylemlerimizin dördüncüsünü Samsun’da gerçekleştirdik. 
İlkadım Onur Anıtı önünde coşkulu ve yoğun bir katılımla gerçekleştirdiğimiz basın açıklamasına, Genel Başkanımız Kadem Özbay, Genel Mali Sekreterimiz Hüseyin Selçuk, Denetleme Kurulu Başkanımız Suat Sadış, Samsun, Sinop, Tokat, Amasya, Çorum, Ordu, Giresun, Rize, Trabzon Şubelerimiz, CHP Samsun İl Başkanlığı, CHP Bafra İlçe Başkanlığı, CHP Samsun Gençlik Kolları, İyi Parti ve ADD temsilcileri ile çok sayıda üyemiz katıldı. 
Genel Başkanımız Kadem Özbay’ın burada yaptığı konuşma şöyle:


Umudumuzu büyüten, mücadelemizi büyüten mücadelemizi büyütenler, haksızlıklar karşısında susmayanlar, baskılara boyun eğmeyenler, haykırışını alanlarda dile getirenler, kısık sesle saraylarda değil, gür sesimizle alanlardayız diyenler hoşgeldiniz. 
Bugün "Öğretmenlere Saygı" eylemlerimizin dördüncü ayağı Samsun’dayız. Kurtuluşa giden o en değerli, en önemli, ilk adamın atıldığı Samsun’dan, anlamayanlara, anlamak istemeyenlere, bir kez de öğretmen sorumluluğuyla alanlardan ders vermek için buradayız. İlk başlangıcımız sendikal anlamda önderimiz olan “Öğretmen el açmaz, yalvarmaz, boyun eğmez” diyen Fakir Baykurt’un kenti Burdur’dandı. Fakir Baykurt’un dilinden döküldüğü üzere “Öğretmene hoyrat davranılmaz, öğretmene saygı duyulur” demek için tüm Türkiye’de alanlardayız, alanlarda olmaya da devam edeceğiz. Hiçbir baskı, hiçbir tehdit nereden gelirse gelsin, bize mücadelemizden geri adım attıramayacak. 
Bugün öğretmenlik, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıya. 20 yıl içinde refahımızı aldılar, mesleki haklarımızı kırptılar, yaşanabilir bir emeklilik hayalimizi bile çaldılar şimdi çıkardıkları öğretmenlik meslek kanunu ile itibarımızı da almak istiyorlar. Bugün “Orada dur” demek için, kanun çıkarken Meclis’te iktidar vekillerinin yüzüne baka baka söylediğimiz “Öğretmene parmak sallanmaz” sözünü alanlarda çınlatmak için, eğitim emekçisinin hakkının Saray’larda kısık sesle konuşarak değil meydanlarda gür sesle haykırarak savunulacağını göstermek için bir aradayız.                    
Hepinizin bildiği gibi öğretmene danışılmaya bile lütfedilmeden, kuytu köşelerde yandaş sendikadan olur alınarak, Saray’dan inme biçimde hayatımıza sokulan Öğretmenlik Meslek Kanunu adı verilen sözde bir kanunla karşı karşıyayız. Bu kanun toplam 12 maddeden oluşuyor. Cumhurbaşkanı ve Milli Eğitim Bakanı demiş ki “60 yıllık özlem”, 20 yıldır iktidardasın yapabildiğin 12 madde çoğu yürürlük maddesi. Helal olsun, biz bunu bir teneffüs aralığında bile hazırlardık. 
Bu meslek kanunu değil, mesleği bitirme kanunudur. 
Bu kanun; sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye ayrıştırılarak sömürülen öğretmenlerin, yeni unvanlarla bir kez daha ayrıştırılmasına ve okullardaki huzur ortamının, çalışma barışının bozulmasına yol açacaktır. Yeni unvanlar, sadece öğretmenler arasında değil veliler ve öğrenciler arasında da suni rekabet tohumları ekecektir. Velilerden gizlice kayıt parası toplayan liyakatsizce atanmış devlet okulu yöneticileri için yüksek unvanlı öğretmenin sınıfına öğrenci yerleştirmek yeni bir gelir kapısı olacaktır.
Meslek kanunundan çok, bir teneffüs aralığında hazırlanabilecek kadar basit, 12 maddeden ibaret bu metin, sadece öğretmenliğe değil ülke tarihine dair de hadsizlikler barındırmaktadır. Cumhuriyet kavramlarını yerli yersiz kullanarak içini boşaltmayı yöntem olarak belleyen iktidar, aynı taktik için bu kanunu da vesile etmiştir. Kanundaki kariyer basamaklarından birine Başöğretmen adının verilmesi, tartışılmaz bir hadsizliktir. Bu ülkenin bir tane Başöğretmeni olduğunu, bizlerin O’nun sıfatını paylaşmayı değil, bize bıraktığı mirası korumayı yegane hedef saydığımızı idrak edemeyen zihniyetin, küçük hesaplarının yansımasıdır. Bu ülkenin, Eğitim-İş’li öğretmenlerin, tüm aydınların bir tek Başöğretmeni vardır, o da Mustafa Kemal Atatürk’tür.  

“ÖĞRETMENLERİN YENİ UNVANLARA DEĞİL, İNSANLIK ONURUNA YARAŞIR ÜCRETLE ÇALIŞMAYA İHTİYACI VAR”
Oysa öğretmenlerin yeni unvanlara değil, insanlık onuruna yaraşır bir ücretle çalışmaya, liyakatsizce atanan yöneticilerin mobbinglerinden ve keyfi soruşturmalarından kurtulmaya, Anayasal bir hak olan güvenceli istihdama erişmeye, uydurulmuş kriterlere değil kıdeme göre ücret artışı almaya, öğrencilerini iktidarın sırtını sıvazladığı tarikatların elinden almaya ihtiyacı vardır. Öğretmenin eve boynu bükük, sınıfa düşünceli bir şekilde girmemeye ihtiyacı vardır.
Üstelik kanunun dayattığı, ezbere dayalı sınava “yeterlilik sınavı” adı verilmesi bile öğretmene üstten bakışın göstergesidir. “Öğretmenler sınavdan korkuyor” ya da “Korkmayın sınav kolay olacak” gibi rencide edici söylemlerde bulunan yöneticiler, eğitime dair ağızlarını açmak için ne kadar yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Asıl biz soruyoruz, sizin yeterliliğiniz nedir, o koltuklarda oturuyorsunuz?
Eğitimci bile değilken Milli Eğitim Bakanı olan zatın yeterliliği nedir? MEB’in as kadrolarına doldurulan alakasız tahsil ve geçmişe sahip kişilerin yeterliliği nedir? 
Sayın Bakan, bugün 1 milyona yaklaşan ataması yapılmayan arkadaşlarımız adına her yıl 100 bin arkadaşımızı asgari ücretin altında, devletin kurumlarında ücretli öğretmen adı altında, emeğini sömürdüğünüz öğretmenler adına, bugün yoksulluk sınırının altında bir ücrete mahkum ettiğiniz geleceğin mimarları adına biz öğretmenler buradan haykırıyoruz; yeterliliğiniz sıfır, o koltuktan derhal ayrılın. 
Yeterlilik görmek isteyen taşrada imkansızlıklara terk edilen okullarda öğretmenin tek başına çocukların ısınma sorununu bile nasıl üstlendiğine baksın.
Yeterlilik görmek isteyen sıkış tıkış sınıflarda sınıftaki tüm çocukların bilgiyi eşit seviyede alabilmesi için çırpınan öğretmenleri görsün.
Yeterlilik mi istiyorsunuz? Bugün aldığı maaşla kirasını ödeyemeyen öğretmenlerin, sayıları bir milyona yaklaşan atama bekleyen öğretmen arkadaşlarımızın, her yıl devletin gücünü kullanarak asgari ücretin altında ücretli öğretmen olarak emeğini sömürdüğünüz öğretmenlerin, yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum bıraktığınız öğretmenlerin gözlerine bakın.  
 “BİZ ÖĞRETMENE HAKARET EDENLERİ UNUTMAYACAĞIZ”
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Bakan, bugün buradan size bir öğretmen dersi vermek istiyorum. Biz öğretmenler, sınıfımıza girdiğimizde çocuklarımızın rengine, diline, dinine, ırkına, annesine, babasına, geçmişine bakmadan, hiçbirini ayırmadan hepsini kucaklarız. Sayın Cumhurbaşkanı da halkımızın tamamının temsilcisi olarak kimseyi ayrıştırmadan, halkımıza hakaret etmeden; seçim sonralarında balkon konuşmalarında ifade ettiği gibi herkesi kucaklamalı ve halkımızın tamamına, bizlere saygı göstermelidir. Biz öğretmene hakaret edenleri unutmayacağız! Çünkü öğretmenler unutmaz, öğretmenler ders verir. 
Bugün buradan bir Türkçe dersi de vermek istiyorum. Çapulcu diye bir kavram kullanıyorsunuz. Çapulcu, başkasının hakkını gasp eden, başkasının hakkını çalan, yağmalayan yağmacıya denir. Öğretmenler bugün kendi hakları için alanda, başkasının haklarına göz dikmek için değil, anasının ak sütü gibi helal haklarını kazanmak için alanlarda. Siz hiçbir öğretmen gördünüz mü mafyadan 10 bin dolar alan, siz hiçbir öğretmen gördünüz mü boşanma davasına milyonlar karışan, siz hiçbir öğretmen gördünüz mü ihaleye fesat karıştıran, eğer çapulcu arıyorsanız, bence daha düzgün bakın göreceksiniz. 
“YALNIZ DEĞİLSİNİZ, KORKMAYIN EĞİTİM-İŞ VAR” 
Bugün yeni eğitim öğretim yılı sorunlarla başladı. Buradan bütün meslektaşlarımıza sesleniyorum: Sizin haklarınızı, saraylarda el pençe divan duranlar, adeta birbirleriyle yandaşlık yarışına girenler, kendileri zenginlik içinde yaşarken yoksulluk sınırı altında yaşayan üyelerini görmezden gelenler, hatta sendikal tarihte görülmemiş bir şekilde eylemlerini iptal edenler, sendika ağası olanlar savunamaz. Bir an önce bu sendikalardan istifa edin, gerçekten haklarınızı savunacak, bugün gür sesle alanlarda haklarını haykıran gerçek sendika Eğitim-İş’e gelin. Yalnız değilsiniz, Korkmayın Eğitim-İş var!

"YOL GÖSTERİCİMİZ BAŞÖĞRETMENİMİZİN ONUR ANITINDAYIZ"

Bugün yol göstericimiz, başöğretmenimizin, o ilk adımı attığı kentteyiz. Onur anıtındayız. Onurla taşıyoruz bize bütün emanetlerini. Onurla da savunmaya devam edeceğiz bütün emanetlerini ve buradan o günün inancı ve kararlığıyla, bir kez daha ekliyoruz. Biz mesleki onurumuza mesleki itibarımıza, biz bu ülkedeki, bütün insanların yurttaşların, emeğine alın terine ve cumhuriyetin aydınlanmasına, kararlılıkla sahip çıkacağız. Hiçbir tehdit, hiçbir baskı, bize asla geri adım attıramayacak. Mücadelemizin yoğunluğunu arttırarak, önümüzdeki süreçte, üretimden gelen gücümüzü de kullanma kararlılığıyla, ders vermeye alanlarda ders vermeye, devam edeceğiz. Bugün Samsun’daydık, çarşamba günü Diyarbakır’da olacağız. 9 Eylül’de de anlamayanlara, anlamak istemeyenler bir de kendi evimizin önünden anlatacağız. Bakanlığın önünde olacağız. Ücretli öğretmenlerin atanmayan öğretmenlerin, sözleşmeli öğretmenlerin, yoksulluk sınırının altında ücrete mahkûm edilmiş öğretmenlerin ve bütün eğitim emekçilerinin gözleriyle yüreğiyle bakacağız, o bakanın gözlerine. Ve orada bir kez daha haykıracağız. Mesleğimizin onuruna sahip çıkacağız. Ve oradan başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’e hep birlikte saygı duruşuna gideceğiz hep birlikte. Ve biz kararlılıkla bu mücadeleyi yürüteceğiz, hiçbir baskı bize buradan geri adım attıramaz."