Yanlış politikalar, bilimi hiçe sayan organizasyonlar ve insan odaklı olmayan planlamalarla Türkiye'yi Covid-19 vaka sayısında Avrupa birinciliğine taşıyan iktidar, eğitimi virüsün kuluçka alanı yapma konusunda kararlılığını sürdürmektedir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Libya Başbakanı ile yaptığı görüşmenin ardından Libya'ya hemen 150 bin doz aşı göndereceklerini açıklaması, bardağı taşıran son damla olmuştur.
Yüz yüze eğitimin başladığı 1 Mart'tan bu yana sadece resmi kayıtlara göre bile 45 günde 26 eğitim emekçisi yaşamını yitirmiştir. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un kameralara poz vererek olduğu aşıya ulaşamayan öğretmenler için okula gitmek, her gün ölümle burun buruna gelmek anlamı taşımaya başlamıştır.
Tüm uyarılarımıza rağmen, MEB'in ve Sağlık Bakanlığı'nın vaatlerinin aksine ülkedeki öğretmen nüfusunun henüz 10'da 1'i bile aşılanmamıştır. Bakanlıklar sessizliğe gömülünce kendi randevularını almaya çalışan öğretmenlerimiz -kronik rahatsızlıklara sahip olanlar dahil- "Risk grubunda değilsiniz" cevabı almaktadır.
Eğitim emekçileri futbolcuların bile dahil edildiği aşı çemberine dahil edilecekleri zamana kadar ölmemeye çalışırken, ülkede yeterince aşı kalmadığına dair haberlerin tedirginliğini yaşarken, bu kez iktidarın onların sağlığından çalarak Libya'ya aşı jesti yapacağını öğrenmiştir!
İnsanın anlamaya çalışırken bile yorulduğu bu tuhaflık, akıllara şu vahim soruları getirmektedir:
• Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergilerinden toplanan paralarla alınan ve zaten beceriksiz yönetim nedeniyle toplum bağışıklığını oluşturacak kadar dozda temin edilmemiş olan aşılar, ne hakla başka bir ülkeye 5 ihalenin jesti, bahşişi olarak verilebilir?
• Daha "aşı jesti"nin açıklandığı aynı gün yoksul halk için soğan yüklü tırların yola çıkmasının bir utanç vesilesi değil müjde gibi lanse edildiği bir ülkenin, zaten başka bir ülkeden satın aldığı aşıları yine başka bir ülkeye hibe etmesinin nasıl bir mantığı olabilir?
• Lebaleb kongrelerle kızarttığınız Türkiye haritasına rağmen halkı aşısız bırakmış olmaktan, bu ülkede her gün bir uçak düşmüş kadar insanımızın salgın nedeniyle ölmesinden yüzünüzün kızarmaması nasıl açıklanabilir? Bu pişkinlik, bize vermeyip kendiniz olduğunuz aşıların yan etkisi midir?
• Milyonlarca öğrencinin eğitimden kopmasına, yoksul öğrencilerin fırsat eşitsizliğinin kucağına itilmesine yol açan uzaktan eğitimi beceremeyen MEB, şimdi biz eğitim çevrelerinin itirazlarına rağmen aşılama yapılmadan başlattığı yüz yüze eğitimde kol gezen ölümü nasıl izah edecektir? Dünyada kurucusunun "Başöğretmen" sıfatı taşıdığı tek ülke olan Türkiye'de öğretmenlere verilen değer bu mudur? Geleceğin mimarı olan öğretmenlerimiz, ölmemek için Libya vatandaşı mı olmalıdır?
Eğitim-İş olarak, sürecin başında Bakanlığı hem kamuoyu önünde hem yazışmalar aracılığıyla uyarmış, "Aşılama tamamlanmadan yüz yüze eğitimi başlatmak cinayet olacaktır" demiştik. Şimdi yaşamını kaybeden öğretmenlerimizin kanı, bu yanlış kararda inat edenlerin elindedir!
Daha fazla kayıp olmamasının tek yolu bilimin izinden gitmek, bir salgına karşı gereken tüm mecburi adımları sırayla atmaktır. Yapılması gerekenler, asgari düzeyde insani duyguları ve idrak yeteneği olan her siyasinin anlayacağı kadar basittir:
- (Tam kapanmaya geçilse de geçilmese de) Yüz yüze eğitim derhal durdurulmalıdır.
- Uzaktan eğitimdeki teknik sorunlar giderilmeli, söz verildiği ancak yapılmadığı üzere yoksul öğrencilere tablet/bilgisayar dağıtılmalı, internet temin edilmelidir. Yüz yüze eğitime geçilebileceği zamana kadar hiçbir öğrenci feda edilmemelidir.
- Uzaktan eğitim sırasında yalnızca öğretmenler değil, okullar açıldığında orada bulunmak zorunda olacak tüm eğitim emekçileri aşılanmalıdır.
- 2. dozların ardından virüse karşı bağışıklığın oluşması için bilimsel olarak gereken süre kadar beklenilmeli, bu sırada okullar (hijyenin sağlanması ve denetlenmesi, sınıf kalabalığı planlamaları, minimum riskle okula ulaşım) yüz yüze eğitime hazır hale getirilmelidir.
Yukarıda saydığımız adımlar atılmadan, yüz yüze eğitimde ısrar etmek CİNAYETTİR! Sadece eğitim alanındaki insanları değil tüm toplum sağlığını tehlikeye atan bu karardan dönülmesi mecburi istikamettir!
MERKEZ YÖNETİM KURULU