5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından gerçekleştirilen ortak toplantıda, öğretmenlerin okul ve toplum içindeki işlevleri ve öğretmen sorunlarını dile getiren çalışmalar uluslararası düzeyde ele alınmış ve “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararları” kabul edilmiştir. Tavsiye kararlarının alındığı tarihin yıldönümleri de Eğitim Enternasyonali'nin kararı ile 1993'ten bu yana tüm dünyada ve ülkemizde 5 Ekim “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Bu belge Türkiye tarafından kabul edilmesine karşın, Türkiye`de öğretmenlerin hak ettiği ilgi ve değeri gördüğünü, taleplerinin karşılandığını söylemek mümkün değildir.
Bugün muhalif ve örgütlü öğretmen devletin gözünde sakıncalı görülmekte; öğretmen, kendisini daha da yetiştirecek ve toplumda saygınlığını sürdürecek maddi olanaklardan yoksun bırakılmakta; öğretmenin mesleki ve demokratik haklarını savunacağı örgütlenme hakkı engellenmektedir. Küresel güçler ve onlarla aynı doğrultuda hareket eden siyasi kadrolar, eğitimi çökertirken öğretmeni de ezmektedir.
Meslek grupları içinde öğretmenlik mesleği 12 yıllık AKP iktidarı döneminde sistematik bir şekilde aşağılara çekilmiştir. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşından yüzde 100 daha fazla maaş alan öğretmen, bugün en düşük devlet memuru maaşını almaktadır. 10 yıl önce lise mezunu bir polis memurundan yüzde 4 daha az maaş alan öğretmen, bugün yüzde 22 daha az maaş almaktadır.
Türkiye‘deki öğretmenler, OECD ülkeleri ile kıyaslandığında, toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından oldukça geri durumdadır. OECD’nin “Bir Bakışta Eğitim Raporu 2013”e göre Türkiye‘deki öğretmenler, diğer ülkelerdeki öğretmenlere göre çok daha fazla çalışmaktadır. Ülkemizde öğretmenin yıllık zorunlu çalışma süresi 1816 saat iken, OECD ülkelerinde, bu süre ortalama 1675 saattir. Türkiye’de öğretmenler, OECD ortalamasından her yıl yaklaşık 141 saat daha fazla çalışmakta; söz konusu fazla çalışmaya karşılık, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre daha düşük ücret almaktadır. Türkiye’deki öğretmenler daha çok çalışmalarına rağmen, Avrupalı meslektaşlarının yaklaşık dörtte biri kadar maaş almaktadır.
OECD Ülkelerinde Öğretmenlerin Toplam Çalışma Saatleri
ÜLKELER |
YILLIK ÇALIŞMA SAATLERİ |
İskoçya |
1365 |
İspanya |
1425 |
Portekiz |
1456 |
Çek Cumhuriyeti |
1696 |
Hollanda |
1659 |
Danimarka |
1680 |
Almanya |
1793 |
İzlanda |
1800 |
İsveç |
1767 |
Türkiye |
1816 |
OECD Ortalaması |
1675 |
Kaynak: OECD Bir Bakışta Eğitim 2013 Raporu,
Türkiye`de eğitim sisteminin yıllardır çözülmeyen sorunları, öğretmenleri diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla olumsuz etkilemektedir.
Eğitimin sistemden kaynaklı sorunları karşısında çözüm üretmekten çok sorun üreten MEB, yaşanan sorunların kaynağını öğretmenlermiş gibi göstererek öğretmenleri hedef tahtasına koymuştur. Alo 147 gibi isimsiz ihbar hatlarıyla öğretmenler büyük bir baskı altına alınmış, öğretmenler işlerini yapamaz duruma düşürülmüştür. Sonuç olarak da öğretmenlere yönelik şiddet olayları artarak devam etmiştir.
Türkiye’de başta eğitim hakkı olmak üzere, en temel insan hakları ve özgürlükler yok sayılırken, 2013-2014 eğitim öğretim yılı, gezi eylemlerine katılan öğrenci ve öğretmenlere yönelik cadı avı sürecine dönüşmüştür. Gezi eylemleri döneminde Milli Eğitim Bakanı’nın “öğrencilerimizle ilgili bir işlem yapmayacağız” biçimindeki açıklaması, Erdoğan’ın “Liseli talebeler üzerinde okul müdürü ve öğretmenler baskı kuruyor” şeklindeki açıklamasıyla boşa çıkmış, öğrenci ve eğitim emekçileri üzerindeki baskılar giderek artmıştır. Okul müdürlerinden eylemlere katılan öğrencilerin ve öğretmenlerin isimleri istenmiş, eyleme katılan öğrenciler hakkında cezai işlem uygulamadığı ya da teşvik ettiği gerekçesiyle birçok eğitim emekçisi hakkında soruşturma açılmış ve sürgün edilmiştir.
MEB’in “2013 Yılı Faaliyet Raporu” binlerce eğitimcinin yolunun adliyeden geçtiği gerçeğini ortaya koyması bakımından dehşet vericidir. Son 3 yılın rakamlarına göre Bakanlık çeşitli nedenlerle 7 bin 919 eğitimci hakkında inceleme, soruşturma veya ön soruşturma açmıştır. Sonucunda 4 bin 866 eğitimciye kınama, aylıktan kesme, maaş kesimi, kademe ilerleme durdurulması cezaları verilmiştir. Söz konusu rakamlar MEB’in öğretmenleri itibarsızlaştırma politikasının bir sonucu olarak önümüzde durmaktadır.
Öte yandan Bakanlığın zaman zaman yaptığı resmi açıklamalarda öğretmen açığının 121 bin olduğunun belirtilmesine ve atanamayan öğretmen sayısının da 400 bin civarında olmasına rağmen 40 bin öğretmen alımı yapılması, öğretmenleri yine esnek ve kuralsız çalışma politikasının devam edeceğini göstermektedir.
İktidar partisinin sevk ve idaresi altında bulunan Milli Eğitim Bakanlığı, yıllardır yandaşlarına göre kayırmacı bir sistem oluşturabilmek hiç durmadan düzenleme yapmaktadır. “Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” eğitim kurumlarına yandaş yönetici atama hevesinin güncel örneğidir. Artık atamalarda liyakat ölçütü askıya alınmış, tek ölçü yöneticinin AKP’ye bağlılık derecesi ile AKP’nin yerelleştirmeci ve özelleştirmeci politikalarına hizmet edecek olması olmuştur.
Son olarak çıkarılan Torba Yasayla, aday öğretmenlerin asaleten atanması için sözlü sınava tabi tutulacak olması, tıpkı yönetici atamalarında olduğu gibi öğretmen atamalarında da siyasi referansların dikkate alınacağı ortaya konmuştur. Yönetici görevlendirmelerinde tam bir kıyım gerçekleştiren Bakanlık, kendi ideolojik hedefleri ve yandaş sendikanın istekleri doğrultusunda kendi öğretmen sınıfını yaratacaktır.
Torba yasada yer alan bir diğer düzenleme ise öğretmenlere il içi ve il dışı zorunlu rotasyon düzenlemesidir. Öğretmenlerimizin isteği dışında rotasyona tabi tutulması sürgün anlamına gelmektedir. Yüzbinlerce öğretmenimiz ailelerinden ayrılacak, aile bütünlükleri bozulacak buna bağlı olarak da iş verimleri düşecektir. Böyle bir rotasyon öğretmenlerimizi emekliliğe ve istifaya zorlamak demektir.
Eğitim-İş olarak;
Eğitimin ulusal, bilimsel, laik ve kamusal esaslara dayandırılmasını, her aşamasında parasız olmasını,
Öğretmenlerin sosyo-ekonomik statülerini yükseltecek önlemler alınmasını,
Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmesini,
Gerici, ırkçı ve bölücü kadrolaşmanın önlenmesini, eğitim yöneticiliği için nesnel ölçütlerin geçerli kılınmasını,
Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının gerçekçi bir biçimde belirlenerek, yeterli sayıda öğretmen ve yardımcı personel istihdam edilmesini,
Okullarda “kölelik sistemi” veya “mevsimlik işçi” olarak adlandırılan ücretli öğretmen uygulamasına son verilmesini
Ülkemizin koşulları göz önünde bulundurularak, yeni bir öğretmen yetiştirme sistemi geliştirilmesini,
Eğitimde etnik kimlik ve mezhep-tarikat gibi kimlikleri öne çıkartacak ithal müfredat programları yerine, ulusal, laik, bilimsel ve halktan yana programlar uygulanmasını,
Eğitim çalışanları ve tüm kamu çalışanlarının örgütlenme haklarının önündeki bütün engellerin kaldırılıp, grev ve toplu sözleşme hakkının tanınmasını istiyor;
Yaşadığımız bütün sorunlara rağmen bütün öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.
MERKEZ YÖNETİM KURULU