Devlet okullarında cemaatvari yapıların din istismarı yapmasının ve hatta bu konuda öğrenciler üzerinde baskı kurmasının son örneği, İstanbul'un en köklü, en ilerici gelenekten gelen devlet okullarından olan Kadıköy Anadolu Lisesi'nde yaşanmıştır.
AKP'nin yaratıcısı olan milligörüş geleneğinin gençlik hareketi olduğu bilinen Anadolu Gençlik Derneği'nin okul yönetiminin gözetiminde öğrencileri 'dini sohbetlere' götürmeye çalıştığı, buna karşı gelen öğrencilerin ise soruşturmalarla karşı karşıya geldiği iddiaları basına yansımıştır.
Dini ve vicdani özgürlükler, Anayasa şemsiyesi altında güvence altındayken, bu bireysel alana keyfi müdahale, hukuk dışıdır ve kabul edilemezdir!
Eğitimi, birbiri ardına imzalanan uygunsuz protokollerle vakıf/dernek adı altında tarikatlara/cemaatlere açan zihniyet, şimdi çocuklarımıza yılbaşını protesto etmek için Noel Baba bıçaklama eylemi yapan bir dernekle sohbeti mecbur kılmaya çalışmaktadır.
Belli ki laik eğitime karşı bayrak açan MEB, imam hatipleştirmediği az sayıda okula da labaratuvar muamelesi yapmakta ve ne olduğu belirsiz cihatçı yapılara bu okulların kapılarını sonuna dek açmaktadır.
BU GENÇ BEYİNLER ÖRÜMCEK AĞI TUTMAZ!
Görünen o ki eğitim gibi kıymetli bir alanı - Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün bilimin tek yol gösterici olduğu uyarılarına rağmen- cemaatlere açan zihniyet, 'kandırılmaya' doymamış, 15 Temmuz'dan dahi gereken dersi almamıştır. Din istismarının küçük parlak beyinleri nasıl soldurduğu ve bunun ülkenin geleceğini nasıl karanlıklaştırdığı, belli ki hala ülkeyi yönetenlerin umurunda değildir.
Çocuklarımızın okullarda, dinsel istismara uğradıkları, bu istismarın bizzat okul/kurum yöneticilerinin yardım ve desteği ile bir kısım vakıf ve dernekler tarafından eğitime yardım, seminer, kurs, “değerler eğitimi” adı altında faaliyetler olarak yürütüldüğü, Milli Eğitim il ve ilçe yöneticilerin bu istismarlara göz yumdukları, aracılık ettikleri kamuoyuna yansıyan haberlerdir.
Hiç kimsenin, hiçbir kurumun, zorunlu eğitim nedeniyle devlete emanet edilen çocukları devlet gücü suistimali ile istismar etme hakkı yoktur. Bakanlık, müfredatına aykırı hiçbir uygulamayı okullara sokamaz. MEB müfredatında yer alan dini eğitim sisteminin dahi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde Türkiye Cumhuriyeti’nin mahkum edilmesine yol açtığı dikkate alındığında, tek bir mezhebin dayatıldığı uygulamaların içerdiği ağır görev kusurunun boyutları ortaya çıkacaktır.
Çocuklarımıza baskıyla dayatılan bilim ve pedagojiden uzak bu tür uygulamalar, onların kişisel ve sosyal gelişimi açısından son derece sakıncalıdır. Eğitim-İş olarak siyasi iktidarı, eğitim alanı ile inanç alanını birbirine karıştırmaktan, kendi ideolojik hedeflerine ulaşmak için çocuklarımız üzerinden dini ve eğitimi kullanmaktan vazgeçmeye çağırıyoruz.
İktidarın asli, görevi olan eğitimi Vakıf ve Deneklere hatta ve hatta son dönemde artan Diyanete havale etmesi uygulamalarını sonlandırmasını bekliyoruz.
İktidarı ve paydaşı olan Milli Eğitim Bakanlığı’nı, bu tür bilim dışı ve pedagojik açıdan son derece sakıncalı uygulamaların sona ermesi için gereğini yapmaya davet ediyoruz.
Son olarak iktidara dün Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencilerinin yaptığı eylemde açtığı pankarttaki o yazıyla sesleniyoruz: "Okulların sahibi fikri hür, vicdanı hür öğrencilerdir!"
MERKEZ YÖNETİM KURULU