ÖSYM Başkanı Ali Demir, YGS’deki şifre skandalına ilişkin açıklamalarıyla devletin zirvesini tatmin etmeyi başarırken, başta öğrenciler olmak üzere tüm kamuoyuna ancak güvensizlik ve şüphe aşılamayı başarabilmişti. Bugün üniversite adaylarına gönderdiği mektupla hatasını telafi etmeye çalışırken, kafaları daha da karıştıracak söylemlerde bulunmuştur. Gelinen noktada en azından Eğitim-İş olarak bizim, sınav kitapçıklarının tamamı değerlendirilene ve sonuçları kamuoyu ile paylaşılıncaya kadar kuşkularımız devam edecektir.
ÖSYM Başkanının tüm kamuoyu önünde başlattığı tartışmalar karşısındaki açıklamaları ve adaylara gönderdiği mektuptaki ifadeleri hala hiçbir noktayı aydınlatmamaktadır:
1. Basına Verilen Soru Kitapçığı: ÖSYM başkanı basın için master kopya dışında bir soru kitapçığının “gereksiz yere” türetilmiş olduğunu itiraf etmektedir. Ayrıca bu kitapçığın sınavdan sonra türetildiğini ve hiçbir adaya verilmediğini de ifade etmektedir. Peki, böyle bir kitapçığa neden ihtiyaç duyulmuş olduğunu ÖSYM Başkanı neden günlerdir açıklayamamaktadır? 1 milyon 700 bin farklı kitapçık olduğunu belirtirken, görme engellilere yönelik 1000 adet aynı kitapçık olduğundan neden söz açmamaktadır?
2. Tüm adaylara Verilen Soru Kitapçıklarında Cevap Seçeneklerinin Dizilişi: ÖSYM Başkanı cevap anahtarlarındaki algoritmada suçu önce matbaanın bilgi işlemcisinin işgüzarlığına indirgerken, sonrasında deyim yerindeyse ters köşeye yatıp, sehven bir yanlışlık yaptıklarını açıklamıştır. Bugüne kadar inceledikleri soru kitapçıklarında bu dizilişin biliniyor olduğuna dair hiçbir ibare bulamadıklarını söyleyen Sayın Demir, tüm kitapçıklar incelenmeden nasıl bundan emin olabilmektedir? Konunun uzmanları ya da ilgili kurumlar tarafından yapılmayan bir açıklama, bizim için bir anlam ifade etmemekte ve şifrenin dışarı sızdırılmış olma ihtimalini ortadan kaldırmamaktadır. Bu noktada ÖSYM’nin, MEB’in ve devletin zirvesinin bu söz birliğinin ardındaki şifreyi çözmek, YGS’nin şifresini çözmekten daha zor.
ÖSYM Başkanına göre; 27 Mart Pazar günü olağanüstü güvenlik önlemleri eşliğinde, eşine rastlanmaz bir güvenilirlik (!) içinde bir sınav gerçekleştirmişler ve büyük takdir toplamışlardı. ÖSYM başkanının kaleminden çıkma bu mektup, basının ve kamuoyunun duyduğu şüphe ve rahatsızlığın, ÖSYM nazarında bir komplo teorisinden öteye gitmediğini göstermektedir. Oysa basının ve kamuoyunun vicdanında sorgulanan ÖSYM, bir mektupla kimseyi ikna edemeyecektir.
Mektubunun son satırlarında ÖSYM Başkanı Sayın Demir, ÖSYM güvenilirliği konusunda şüphe duyan herkesi, üniversite adaylarının heyecanını ve duyarlılığını suistimal etmekle ve kamuoyunu karamsarlığa yöneltmekle suçlamaktadır. Yani öğrenciler, sendikalar ve basın başta olmak üzere tatmin ettiklerinin dışındaki herkes hakkında inceleme, soruşturma ve yasal işlem başlattıklarını ifade etmiştir. Sayın başkanın da bildiği gibi ÖSYM Sınav Uygulama Yönergesi’nin Sınav Görevlileri başlıklı bölümünde, “ÖSYM tarafından yapılan tüm sınavların en üst yetkilisi ve sorumlusu ÖSYM başkanıdır.” denilmektedir. Dolayısıyla ÖSYM başkanının sorumluluktan kaçmak gibi bir lüksü yoktur. Eğitim-İş olarak Cumhuriyet Başsavcılığına bulunduğumuz suç duyurusu, ÖSYM başkanına sorumluluklarını hatırlatmanın ilk adımıdır. Bu süreçte yaşanan tüm tartışmalarla birlikte meydanlara dökülen binlerce üniversite adayının ve ailesinin vicdanında yara açmış olan ÖSYM, şüphe içinde bıraktığı 1 milyon 700 bin gencini ve kamuoyunu bir mektupla tatmin edememiştir.
Merkez Yönetim Kurulu