Güncel Sendika Haberleri

15 Nisan, 2025

PROJE OKULLARINDAKİ KEYFİ ATAMALARI TÜM TÜRKİYE’DE PROTESTO ETTİK

Eğitim-İş olarak, proje okulu atamalarındaki adaletsizliğe karşı durmak, okulların ayrıştırılmasına ve keyfi atamalara son verilmesi için, tüm illerde proje okulları önünde, Ankara’da ise Atatürk Lisesi önündeydik. 

Proje okullarına ve burada yapılan atamalara tepki göstermek amacıyla Ankara Atatürk Lisesi önünde yaptığımız basın açıklamasına, Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimiz, Ankara Şubelerimiz, CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Derya Uğur, Tüm Yerel Sen Genel Başkanı Mücahit Dede, Tüm Yerel Sen Genel Eğitim ve Basın-Yayın Sekreteri Doğan ALTUN ve Atatürk Lisesi mezunları katıldı. 

Genel Başkanımız Kadem Özbay’ın burada yaptığı açıklama şöyle: 

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi, eğitimin kamusal bir hak olduğu ve tüm çocuklara eşit, bilimsel, laik, parasız ve nitelikli biçimde sunulması gerektiği anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Ne yazık ki bu anlayış, AKP iktidarı döneminde sistemli bir biçimde tasfiye edilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, kamusal eğitim ideali yerle bir edilmiş, Millî Eğitim Bakanlığı anayasal sorumluluğu olan eğitimde eşitliği sağlama görevini açıkça reddeder hâle gelmiştir.

Bu ret, sadece sözde değil; uygulamada da kendisini göstermektedir. Bunun en somut örneklerinden biri de "proje okulları" adı altında sürdürülen politikadır.

2014 yılında KHK ile yasal zemini oluşturulan, 2016 yılında dönemin Bakanı Nabi Avcı tarafından 20 ilde 44 okulda başlatılan ve başlangıçta “ulusal ve uluslararası projelerin yürütüleceği okullar” şeklinde sunulan bu model, bugün itibariyle 2318 okula ulaşmıştır. Proje okulları adı altında yapılan şey, açıkça eşitsizliğin kurumsallaştırılması, öğretmenin hukuki güvencelerinin yok edilmesi, eğitimde liyakatin ve yerleşik kültürlerin tahrip edilmesidir. Eğitim-İş olarak 2016 yılında çıkarılan yönetmeliğe dava açtık. Danıştay bazı maddeleri iptal etse de proje okulları uygulaması yürürlükte kaldı. 

Bu sürecin mimarı, bugünün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin. Daha 2014 yılında, dönemin müsteşarıyken söylediği şu sözler bugün yaşadıklarımızın habercisiydi:

“Doğru olduğuna inandığımız hiçbir şeyde mevzuatı engel olarak görmeyeceğiz.” 

Ve yaptılar. Eğitimi KHK’lar ile yönetilir duruma getirdiler. Bugün öğretmenler kıyıma uğruyor, sürgün ediliyor. Okulların yıllardır oluşan iklimi darmadağın ediliyor. Öğrencilerin sınava aylar kala alıştığı öğretmenlerinden gerekçesiz koparılması, eğitimde istikrarı yok ediyor. Bu bir proje değil, bir tasfiye operasyonudur.

Bu itiraf, aslında bütün bu sürecin siyasi ve ideolojik bir projenin ürünü olduğunu göstermektedir. Proje okulları uygulaması ile bakan, 80 bine yakın öğretmeni doğrudan kendisi seçme ve atama yetkisini elinde toplamaktadır. Yani artık öğretmenlerin bilgi birikimi, başarı belgesi, akademik unvanı ya da hizmet puanı değil; bakanın onayı belirleyicidir. Bu da açıkça, mülakat düzeninin öğretmen atamalarındaki yeni biçimidir.

Bugün yüzlerce öğretmenimiz, yıllardır görev yaptığı, okulun kültürüne katkı sunduğu, öğrencileriyle aile gibi olduğu okullardan gerekçesiz ve ani bir şekilde sürülmektedir. İzmir Atatürk Lisesi gibi Cumhuriyet değerleriyle özdeşleşmiş köklü kurumlarda, bir gecede 90 öğretmenden 60’ı görevden alınmıştır. Şu anda önünde bulunduğumuz Atatürk Lisesi’nde ise 12 öğretmen görevden alınmıştır. Norm kadro fazlası bahanesiyle, yeni oluşturulan ilçe grubu sistemine göre, on yıllardır emek veren öğretmenler başka ilçelere, bazen 100 kilometre öteye gönderilmek istenmektedir. Bu sadece hukuka aykırı değil, aynı zamanda eğitimin ruhuna, okul kültürüne, öğrenci-öğretmen ilişkisine ihanettir. Biz bu hukuksuzluğa dava açtık, uyarıyoruz bu süreci durdurun! 

Şimdi soruyoruz:

-Öğretmenin oradan alınmasının objektif gerekçesi nedir?

-Yıllarca görev yapan, başarı belgesiyle ödüllendirilmiş, yüksek lisans ve doktora sahibi öğretmenler hangi kriterle yetersiz görülmüştür?

-Yerlerine atanacak kişilerin liyakatini kim ve neye göre belirlemiştir?

-Aynı okulda yıllarca çalışan öğretmenleri bir gecede keyfi şekilde sürgün etmek hangi pedagojiye, hangi hukuk devletine, hangi kamu vicdanına sığar? Devlet memurluğu güvencedir. 

Devlet memurluğu, siyasi iktidara göre değil; anayasa ve yasalara göre görev yapma sorumluluğudur. Bugün proje okulları aracılığıyla yapılan şey, bu güvenceyi ortadan kaldırmak, öğretmenleri itaate zorlamaktır.

Eğitim-İş olarak bir kez daha altını çiziyoruz: “Proje okulu” adı altında yürütülen bu uygulama, bir okul geliştirme projesi değil; siyasi iktidarın kendi memurunu, kendi neslini ve kendi toplumunu yaratma projesidir.

Köklü okulların emekle, alın teriyle, yılların birikimiyle yetiştirdiği öğretmenler bir bir tasfiye ediliyor. Bu sadece bir personel değişimi değil; bir hafızanın, bir kültürün, birikimin ve Cumhuriyet’in eğitim anlayışının sistemli biçimde tasfiyesidir.

Neden mi? Çünkü onların hedefi açık: Liyakatsizliği teşvik ederek biat eden kadrolar yaratmak, düşünmeyen nesiller yetiştirerek sorgulama kültürünü ortadan kaldırmak, Cumhuriyet'in temelini oluşturan laik, bilimsel ve kamusal eğitimi çökertmek.

Kırk yıllık bir öğretmeni, yıllarını eğitime ve öğrencilerine adamış bir insanı, tek bir yazıyla, tek bir imzayla görevden almak kolay. Ama onun öğrencilerinin yüreğinde bıraktığı izi, düşünce dünyasında açtığı kapıları, hayata dokunuşunu silmek imkansız. Gerçek öğretmen, sınıflarda sadece ders anlatmaz; geleceği şekillendirir, insan inşa eder.

Yavaş yavaş aşındırdıkları Cumhuriyet’in en derin, en hayati damarına ulaştılar: Eğitime. Çünkü biliyorlar ki Cumhuriyet’i yıkmanın en kestirme yolu, onu var eden eğitim devrimini yok etmektir. Köy Enstitülerinden bugüne taşınan ilerici eğitim anlayışını tasfiye etmek; özgür, eşit, laik bir toplum idealinden vazgeçirmek demektir.

Ama unuttukları bir şey var: O öğretmenler yalnızca bir meslek grubunun değil, bir halkın vicdanıdır.

Buradan hem Millî Eğitim Bakanlığı’na hem siyasi iktidara sesleniyoruz:

-Tüm öğretmenler için eşit ve adil atama sistemi istiyoruz!

-Tüm öğrenciler için eşit ve nitelikli eğitim hakkı istiyoruz!

-Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz!

Eğitim-İş olarak biz, hiçbir öğretmenimizin yalnız olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, bu hukuksuz atamalara karşı her türlü yasal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.

Bu adaletsizliğe karşı yalnız biz değil, halk da sessiz kalmıyor. Ülkenin dört bir yanındaki birçok köklü okulda, öğrenciler ve mezunlar, yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler başlatmıştır. Gençlerimiz, kendilerine ışık tutan öğretmenlerinin yanında durarak yalnızca bir hak ihlaline değil; Cumhuriyet’in eğitim anlayışına da sahip çıktıklarını haykırmaktadır. Bu dayanışma, karanlığa karşı yanan umut ateşidir. Ve biz o ateşi birlikte büyüteceğiz. Proje değil, adalet istiyoruz! Sürgün değil, liyakat istiyoruz!