8. sınıf SBS sonuçları açıklandı. Bakan Çubukçu, yaratacağı tartışmaların önünü kesmek için sınav sonuçlarının ayrıntılarının açıklanmaması yönünde bir talimat verdi. Sınav sonuçları belli ancak sayısı 1544’ü bulan birincilerin kimler olduğu henüz açıklanmıyor. Geçen yılki birinci sayısının 23 katı olan bu sayının içinde devlet okulu mezunu sayısı parmakla sayılacak kadar az olduğu biliniyor. İlk ona giren 14 öğrencinin 13’ü özel okuldan çıkarken, sadece biri devlet okulu öğrencisi. Bakanlığın detayları açıklamaktan kaçınmasının ardında, devletin sınıfta kalmış olması yatıyor.
Ücretli, sözleşmeli öğretmen görevlendirerek, olumsuz koşullarda eğitim veren ve eğitimin kalitesini düşüren MEB’den başka türlü davranması da beklenemezdi. Ama güneş balçıkla sıvanmaz. Bakanlık acı gerçekle yüzleşmek zorundadır. Sorunları halının altına süpürerek, gerçekleri halktan gizleyerek bakanlık sorumluluktan kurtulamaz.
Açıklanan sonuçlar göstermektedir ki, eğitim özelleştirilmiştir. Özel okullardan yetişen öğrencilerin devlet okullarında yetişen öğrencilerden çok daha başarılı olduğu gözlenmektedir.
Devlet eşit, parasız bir eğitim sisteminin yollarını aramak yerine, eğitimde özelleştirme anlayışını destekleyerek, bakanlığı adeta bir taşeron haline getirmektedir.
Bugün eğitim satın alınabilir bir hizmet haline getirilmiştir. Özel okula giden çocuk, müşteri haline dönüştürülmüştür. Bu yeni sektör özel okul sayısını her geçen gün katlayarak büyüyor. Özel okul patronları, devlet okullarındaki ücretlerin üzerinde ücret vererek, en iyi öğretmenleri okullarında istihdam edebiliyor. Yabancı dil eğitimine ağırlık verip, laboratuar ve spor salonu gibi olanakları sağlıyor. Resim, müzik gibi faaliyetlere daha fazla zaman ayırıyor.
Eğitimde özel okul ve dershanelerin ağırlığı; devletin, eğitimi ticaret konusu haline getirirken, diğer yandan da kendisi için gerekli nitelikli işgücünü sağlamak için eğitim kurumları arasında bir ayrıştırmaya gittiğinin bir göstergesidir. Bunun sonucunda da iyi bir eğitim, sadece toplumun belli bir kesimi tarafından alınabilir hale getirilmektedir.
Eğitim sürecinin paralı hale gelmesi özel okullar ve dershanelerin açılması ile pekişirken; devlet okullarındaki eğitim de katkı payı ve harç adı altında alınan ve her geçen gün arttırılan ücretlerle de eğitimde eşitlik ilkesi açık olarak ihlal edilmektedir. Öğrencilerden ve velilerden alınan kayıt paraları ve bağışlar da özelleştirme uygulamalarının yolunu açmakta, insanlar bu yolla özel okul sistemine ve eğitim hizmetinin para karşılığı satın alınabilecek bir ayrıcalık olduğu fikrine alıştırılmaktadırlar.
Türkiye’de anayasa’nın 42. maddesine göre “ilköğretim devlet okullarında parasız” olması gerekirken, devlet okullarında paralı eğitim uygulamaları 1980 yılında başlamış; 1990’dan sonra ise büyük bir artış göstermiştir. MEB’in 2008 ve 2009 yılında düzenlediği sınavlardan sağladığı kârla, başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere bazı devlet kurumlarının 2010 bütçelerini bile sollaması, eğitimin nasıl bir rant kapısı haline geldiğini ortaya koymaktadır.
Bakanlık, parasız ve eşit eğitim hakkını bir an önce öğrencilerine iade etmelidir. Aksi takdirde, içi boşaltılmış, nitelikli bir eğitim sağlayamayan yetersiz bir eğitim-öğretim süreci, sadece eşit koşullarda ve parasız eğitim hakkını değil, eğitim sonrasında da eşit koşullarda çalışabilme haklarını da ortadan kaldıracaktır.
Genel Merkez Yönetim Kurulu