Güncel Sendika Haberleri

14 Haziran, 2023

TÜM EMEKÇİLERİ 15-16 HAZİRAN RUHUYLA MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ! YOKSULLUĞA SEFALETE KARŞI OMUZ OMUZA!

Türkiye işçi sınıfının sendikal hak ve özgürlüklerini elde etmek için başlattığı büyük direnişin üzerinden 53 yıl geçti. 15-16 Haziran 1970 tarihi, işçilerin, sendikalarını seçme özgürlüğü için sınıf dayanışmasını ortaya koyduğu; direniş, mücadele ve dayanışma ruhunu taçlandırdığı tarihtir.
53 yıl önce bugün büyük bir kararlılıkla sahip çıkılan haklar, ne yazık ki, 12 Eylül faşist darbesinin karanlığında gasp edildi. Bugün, hala 12 Eylülcülerin hazırladığı yasakçı sendikal yasalarla, çalışma hayatında büyük bir ayıp sürdürülmeye devam ediliyor.
Türkiye, dünyada, sendikal hakların en yoğun biçimde ihlal edildiği ülkeler arasındadır. Demokrasinin en önemli ölçütü, emekçilerin hakları için özgürce örgütlenebilmeleri, kendi geleceklerine ait kararları alabilmeleridir. Sendikasız demokrasi; grevsiz ve toplu sözleşmesiz sendika olmaz.
Yapılması gereken İLO koşullarına uygun, anti demokratik maddelerden arınmış, çalışanların demokratik, meşru eylem ve etkinliklerini engellemeyen, içerisinde “grev ve toplu sözleşme” olan bir sendika yasasının çıkarılmasıdır. Ancak, AKP iktidarının böyle bir niyeti söz konusu değildir.
Türkiye’de AKP’nin iktidarda olduğu 21 yıl emekçiler açısından en büyük hak kayıplarının yaşandığı dönem olarak tarihe geçmiştir. Ülkenin en değerli ve stratejik kaynakları özelleştirmeler yoluyla uluslararası ve yerli sermayeye peşkeş çekilmiştir. Esnek ve güvencesiz çalışma, taşeronlaştırma uygulamaları hızla yaygınlaşıp, kitlesel işten çıkarmalar sürerken, düşük ücret ve maaş artışlarının dayatıldığı, emeğe yönelik saldırıların çok yönlü olarak hayata geçirildiği bir süreç yaşanmıştır.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) tarafından hazırlanan Küresel Haklar Endeksi raporuna göre 2021 yılında emekçi hakları (grev hakkı, sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı, sendikal etkinlikler, temel hak ve özgürlükler, ifade özgürlüğü ve toplantı hakkı)  açısından 148 ülkeyi kapsayan endekste Türkiye; Belarus, Brezilya, Kolombiya, Mısır, Myanmar, Filipinler, Eswatini ve Guatemala’yla birlikte anıldı.
Raporun Türkiye ile ilgili bölümünde “grev yasakları”, “sendikacıların tutuklanması” ve “sistematik sendika düşmanlığı” vurgulandı, “Türkiye’de 2022 yılında da işçi hakları ve özgürlükleri ihlal edilmeye devam etti. Protestolara polis müdahalesi ve sendikacılara yönelik baskılar ve tutuklamalar dikkat çekti. 2021 yıl 1 Mayıs’ında 212 kişi gözaltına alındı” denildi. 
Bu tablo içinde gelir eşitsizliği artarken, ortalama ücretler asgari ücret düzeyine inmiş, ağır vergi yükü emekçilerin gelirlerini aşındırmıştır. Bunlara kamusal hakların giderek paralı hale gelmesi eklenince emekçilerin geçim şartları olağanüstü zorlaşmış, satın alma gücü düşmüş ve yoksullaşma artmıştır. Bu sürecin doğal bir sonucu olarak emekçiler finansal araçlar yoluyla daha fazla borçlandırılmıştır. 
Emekçiler verimlilik ve milli gelir artışından payını alamamaktadır. Bu nedenle de gelir dağılımı ülkemizde oldukça bozuktur. TÜİK’in verilerine göre, nüfusun en düşük gelir grubunu oluşturan yüzde 20’lik diliminin milli gelirden aldığı pay yüzde 6’dır. Buna karşın nüfusun en yüksek yüzde 20’lik grubunun milli gelirden aldığı pay ise yüzde 48’dir.
Tüketilmesi zorunlu gıda kalemleri (un, yumurta, yağ, peynir, vs) günden güne artarken, marketler artık çürümeye yüz tutan ürünler için ‘özel indirim reyonları’ açarken, çalışan nüfusun bankalara ve şahıslara olan borcu aydan aya büyürken, ülke genelinde kira ortalaması asgari ücretin 4’te 3’üne ulaşmışken, ulaşım ve enerji tüketimi son 20 yıldaki en pahalı durumuna gelmişken, paralel evrendeki Türkiye’den rakamlar açıklayan TÜİK’in sahte enflasyon oranıyla yine işçi ve emekçinin alacağı maaş zammına göz dikilmiştir. 
Oysa konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş’in ortaya koyduğu üzere, Mayıs ayında 4 kişilik bir aile için açlık sınırının 12 bin liraya, yoksulluk sınırının ise 31 bin liraya dayanmıştır.
Artık emekçilerin hak gasplarına tahammülleri kalmamıştır. Emekçiler için benzerine sadece savaş zamanlarında rastlanabilecek bir kıtlık kapıdadır. Bıçak kemiğe dayanmakla kalmamış, kemiği de kesmeye başlamıştır! Ekonomi bilimine inatla sürdürülen politikaların faturası emekçilere kesilemez! “Ekonomiyi büyütmekteki başarısını” yıllardır dilinden düşürmeyen iktidarın inatla görmezden geldiği gerçek, bir ekonominin onu var eden emekçilerin alım gücü büyümedikçe sağlıklı ve kalıcı olarak büyüyemeyeceğidir! Dolayısıyla kamu emekçisine, işçiye, asgari ücretliye, emekliye reva görülen bu tabloda ülkemiz kaybetmektedir.
Bugün yaşadığımız bu sürece karşı durmanın yolu ise dün olduğu gibi birlikte, omuz omuza mücadele etmekten geçmektedir.
Her zaman emeğin onuru için mücadele eden Eğitim-İş olarak, haklarımıza, iş güvencemize ve geleceğimize yönelen her türlü saldırıya karşı, 15-16 Haziran direnişinin ruhuyla mücadelemizi sürdüreceğiz.                        
                                                                                           

 

                               MERKEZ YÖNETİM KURULU