Güncel Sendika Haberleri

24 Eylül, 2014

TÜM TÜRKİYE’DE AKP’NİN EĞİTİM POLİTİKALARINA KARŞI GREVDEYİZ

Eğitim-İş, siyasi iktidarın Cumhuriyet devrimlerine, ulusal, kamusal, çağdaş, bilimsel eğitime karşı ideolojik yapılanmasına, eğitimin özelleştirilmesine, yandaş öğretmen atamalarına, okullarımızın medreseleştirilerek eğitimin gericileştirilmesine “DUR” demek için bugün tüm Türkiye genelinde bir günlük grev kararını uyguladı. Ankara’da ise Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Ankara’da Güvenpark’ta bir araya gelen Eğitim-İş üyeleri, buradan Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüş sırasında “Eğitim haktır, satılamaz”, “Laik, bilimsel, demokratik eğitim”, “AKP’nin memuru olmayacağız”, “Nabi’yi alana Bilal oğlan bedava”, “Sözlü sınav dediler hakkımızı yediler” “Susma haykır, rotasyona hayır” sloganları atıldı. Eyleme, Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı İsmail Tutoğlu ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Konfederasyonumuza bağlı sendikaların Yönetim Kurulu Üyeleri ile siyasi parti temsilcileri ve demokratik kitle örgütleri de destek verdi.

Genel Başkanımız Veli Demir Milli Eğitim Bakanlığı önünde yaptığı açıklamada, siyasi iktidarın, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye devam ettiğini, eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerle eğitimi niteliksizliğe, düzensizliğe ve kaosa sürüklediğini belirtti.

Genel Başkanımız Veli Demir’in basın açıklaması şöyle:

Eğitim öğretim yılı 12 yıldır olduğu gibi bu yıl da büyük sorunlarla başlamıştır. Siyasal iktidar cumhuriyetin eğitim sistemini yok etmek için yeni adımlar atmış, piyasacı ve gerici eğitim modelini topluma dayatmıştır.

Tamamen yandaşlarını kayırma amacını taşıyan, değerlendirme kriterleri belli olmayan bir mülakat yöntemiyle yöneticiler kıyıma uğratılmıştır. İktidarın taşeronluğunu yapan Hükümet-Sen kendi kadrolarına yer açabilmek için bu kıyımda etkin rol almıştır.

AKP'nin bu yandaş kadro merakı, yalnızca yöneticilerle sınırlı değildir. Yeni torba yasayla yandaş öğretmen dönemi de başlatılmıştır. Aday öğretmenlerimiz ilk yıl performans değerlendirmesine tabi tutulacak ve sonra da şaibeli bir "mülakattan" sonra kadro güvencesi kazanabileceklerdir. Mülakatta aranacak temel ölçüt de yandaşlık olacaktır. Böylece AKP torba yasalarla devlet memurlarının iş güvencelerini ortadan kaldırmaya, kapitalizmin en acımasız emek sömürüsü olan taşeronluk sisteminin içerisine eğitim emekçilerini de almaya çalışmaktadır.

Sürgün siyasetinin bir uzantısı olarak bugün öğretmenlerimiz "rotasyon tehdidiyle" karşı karşıyadır. Yaşamlarını zor koşullara rağmen sürdürmekte olan öğretmenlerimizi yerlerinden ve okullarından koparacak yeni bir düzenleme getirilmektedir. Bu aynı zamanda AKP’nin kendisi gibi düşünmeyenleri emekliliğe zorlayarak yerlerine kendi yandaşlarını alma girişimidir.

Öğretmenlerle ve yöneticilerle ilgili bu kıyım süreci devam ederken çocuklarımız da siyasal iktidarın muhafazakar bir toplum ve tek tip insan yaratma anlayışından payına düşeni almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın elinde "ortaöğretime geçiş sistemi" son 12 yılda 12 değişiklikle tam bir kaosa dönüştürülmüştür. Öğrencilerimizi yetenek ve başarı düzeyine göre yönlendirebilen bir sisteme geçilememiş, tersine TEOG sınavlarıyla öğrencilerimiz bir kargaşanın içine sokulmuştur. Zoraki bir imam-hatipleştirme, ortaöğretim sisteminin sonucu haline gelmiştir. Tercih yapma özgürlüğü ortadan kaldırıldığı gibi ekonomik ve ulaşım olanakları hiçe sayılarak öğrenci yerleştirmesi yapılmış, nakiller şansa bırakılarak adeta bir “Nakil Toto” oynatılmıştır.

Devlet anayasal görevlerini bir kenara bırakarak kamu okullarına ödenek ayırmazken, öğrenci başına 3500 TL ödenerek özel okullara devlet kasasından kıyak çekilmektedir. Anayasal ve evrensel bir hak olan eğitim, parayla satılan bir meta konumuna indirgenmektedir. Kamusal ve eşit düzeyde sunulması gereken eğitim hizmeti paralı hale getirilmektedir. Hiçbir ödenek ayrılmayan devlet okulları sahipsiz ve çaresiz bırakılırken özel okullara 600 milyon TL gibi bir rakamın ödenmesi iktidarın artık devlet okullarını gözden çıkardığı anlamına gelmektedir.

Okullarda AKP'nin anladığı bir "inanç öğretisi" egemen kılınmaktadır. İnanç önce siyasallaşmış şimdi eğitim sistemini etkisi altına almıştır. İnanç özgürlüğünü sağlayan laiklik, fiili durum oluşturularak ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Laik ve bilimsel eğitim kaldırılmış, yerine "AKP öğretisi" konmuştur.

Kapitalizm öğretmenlerimize ve öğrencilerimize azgınca saldırmaktadır. Eğitim sistemi bir taraftan gericileştirilmekte bir taraftan da sınıfsal sömürünün merkezi haline getirilmektedir. Sömürü ilişkileri eğitim yoluyla sürdürülmek istenmekte ve yoksul halk çocuklarının geleceğine karşı umursamaz davranılmaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsiz yapı ve Türkiye'nin sınıfsal yapısındaki çarpıklık eğitim sistemiyle sürdürülmeye ve kurumsal hale getirilmeye çalışılmaktadır.

Hiç bir iktidar döneminde eğitim sistemi bu kadar siyasileşmemiş ve böylesine bir kadrolaşmaya sahne olmamıştır. Eğitim sistemi aklın, bilimin ve sanatın ışığında değil, dogma, hurafe ve dayatmalar içinde yönetilmektedir. Siyasal iktidarın elinde bir oyuncak haline gelen eğitim sistemi, AKP'ye oy ve seçmen devşirilecek bir mekanizmaya dönüştürülmüştür.

Cumhuriyetin kazanımları gözlerimizin önünde yok edilirken, Eğitim-İş'in buna sessiz kalması düşünülemez. Eğitim-İş, dün olduğu gibi bugün de hem eğitimin gericileşmesine karşı çıkmakta ve hem de kapitalist sistemin saldırılarına karşı ülkeye siper olmaktadır.

Eğitim-İş eğitim emekçilerini ve çocuklarımızı ilgilendiren düzenlemelere karşı bütün eğitim çalışanlarını “Birleşerek kazanacağız” şiarıyla ortak mücadeleye çağırmıştır. Ancak eğitim gündeminin gerçek sorunlarını dile getirmek yerine, etnik temelli taleplerle emekçilerin ortak mücadele zemini yok edilmiştir. Biz Eğitim-İş olarak, emeğimize ve ülkemizin temellerine yönelen gerici ve sermayeci yönetime karşı olan tepkimizi ortak mücadele anlayışı ile göstereceğimizi ifade ettik. Emekten ve cumhuriyetten yana tavrımızda asla yalpalamadık.

Aslında özelleştirmenin ta kendisi olan eğitimin yerelleştirilmesi ve anadilde eğitim talebiyle birçok okulumuzun yakılmak istendiği ve Atatürk büstlerine saldırıların yapıldığı bir ortamda, eğitim emekçilerinin gerçek temsilcisi olan Eğitim-İş ulusal, laik, bilimsel, demokratik ve nitelikli kamusal eğitim talebini seslendirmek, yönetici kıyımına, TEOG Kargaşasına, rotasyon uygulamalarına karşı çıkmak için alanlardaki yerini almıştır.

Ayrıştırıcı bir talep olan anadilde eğitim için cumhuriyetin okulları yakılmakta, bayrağımıza, Atatürk anıtlarına saldırılar yapılmaktayken, Başbakan ve Milli Eğitim Bakanının sesi çıkmamaktadır. Ülkemizi etnik temelden parçalama projesinin asıl mimarı olan sömürgeci güçlere taşeronluk yapan iktidar, bölücü taleplerin sahipleriyle yaptığı anlaşmayı kamuoyuna açıklamalıdır.

AKP Hükümeti Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda öğrenim gören öğrencilerin kılık ve kıyafetini düzenleyen yönetmelikte yaptığı değişiklikle türbanı ortaöğretimde serbest bırakmıştır. Kindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan siyasal iktidar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye devam etmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle her lisede ibadethane açma zorunluluğunun getirilmesinin ardından, Tevhid-i Tedrisat’a ve Anayasa’ya aykırı olan bu düzenleme ile Atatürk ilke ve inkılaplarına, demokratik, bilimsel ve laik eğitime açıkça meydan okunmuştur. 4+4+4 eğitim sistemiyle tüm okulları imam hatibe çeviren siyasi iktidar, nihai hedefinin karma eğitime son vererek tüm okulları medreseye çevirmek olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Buradaki asıl amaç, türbanı anaokulu dahil tüm okullara sokmaktır. Türbanın okullara girmesi, başını örten ve örtmeyen öğrenciler arasında kamplaşmalara da yol açacak, sınıflar ikiye bölünecektir. Eğitimin dini kurallara göre özellikle de “tek din, tek mezhep” anlayışına uygun olarak biçimlendirilmesi, okullardan başlayarak toplumda giderek derinleşen ayrışmalara neden olacaktır. Siyasi iktidarın, eğitim nedeniyle devlete emanet edilen çocukları devlet gücü suistimali ile istismar etme hakkı yoktur.

Bugün eğitim emekçilerinin, velilerin ve öğrencilerin yaşadığı sorunlar çığ gibi büyümüş, siyasi kadrolaşma en alt birimlere kadar inmiştir. Okullar, devletin halkına hizmet birimleri olmaktan çıkmış, AKP’nin eğitim büroları haline getirilmiştir. AKP hükümeti yandaş yönetici atamalarıyla başlayıp, aday öğretmenlerin mülakatla atanmasıyla devam eden uygulamalarıyla Cumhuriyeti tehdit eden bir kadrolaşma atağına girişmiştir.

Siyasal iktidarın kendisi gibi düşünmeyen hiçbir emekçiyi devlet kurumlarında istemediği açıktır. Müdürler üzerinden başlayan performans ölçme sisteminin yakın zamanda öğretmenlere ve diğer eğitim çalışanlarına da uygulanacağı, bu performans kriterlerinin tüm eğitim çalışanlarının iş güvencelerinin ellerinden alınacağı bir süreç açıkça yaşanmaktadır. Eğitim bilim işkolunda örgütlü sendikaların öncelikli görevi bu tehlikeyi görerek daha büyük ve etkin eylemleri örmek olmalıdır.

Eğitim-İş, 24 Eylül İş Bırakma Eyleminde yaptığı öncülüğü bundan sonraki eylemliliklerde de gösterecektir. Ancak hiçbir sendikal yapının haklı taleplerle yapılan eylemleri meşru olmayan zeminlere çekerek emek cephesini bölmeye hakkı yoktur.

Öyle görülüyor ki, AKP’nin emekçilere ve ulusa karşı saldırıları devam edecektir. Emekçiler için de bu yıl eylem yılı olacaktır. Boyun eğeceğimizi düşünenler yanıldıklarını göreceklerdir.