Güncel Sendika Haberleri

06 Eylül, 2023

ÜNİVERSİTELERİMİZ ÜLKENİN AYDINLIK YÜZÜ OLANA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ

Üniversitelerdeki keyfi görevlendirmeleri ve mobbingleri İzmir’de protesto ettik. 

Genel Başkanımız Kadem Özbay ve Genel Basın Yayın ve Uluslararası İlişkiler Sekreterimiz Emine Çalık’ın katılımıyla, İzmir Demokrasi Üniversitesi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasına, İzmir Şubelerimizin Yönetim Kurulu Üyeleri ile üyelerimiz katıldı. 

Genel Başkanımız Kadem Özbay’ın konuya ilişkin açıklaması şöyle: 
 
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasasında açıkça ifade edildiği üzere demokratik, laik, sosyal, hukuk devletidir. Bugün ülkemizdeki demokrasi tarifi, sandıktan ne kadar oy çıkarsa o yetkiyi alan kardeşinizden etkiyi görün haline gelmiştir. Yasalar ve hukuk adeta yok sayılır hale gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olarak kurulmuş, hukuk devleti süreç içinde darbelerle kanun devletine, kanun devleti tek adam rejimiyle birlikte KHK’lar devletine, son süreçte ise genelgeler devletine ve şahsım devletine dönüşmüştür.  Şahsım devleti, ülkenin her kurumuna sirayet etmiş durumdadır. Bu yapı maalesef ki bilim yuvası olması gereken üniversitelere de sirayet etmiştir. Düşünün bir ülkede, ülkenin yurttaşları, muhtarından cumhurbaşkanına kadar seçimlerle göreve gelebiliyor ama aydın insanların bulunduğu üniversitelerde insanlar kendi rektörlerini seçemiyor. Türkiye’nin Anayasasında açıkça tarif edilen demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinden yavaş yavaş uzaklaşıyor. Bilim yuvalarındaki bu tablo içimizi acıtıyor. 
Bunun bir acı örneğini de İzmir’deki Demokrasi Üniversitesi’nde yaşadık. 
Hukuk devletlerinde hukukun üstünlüğü egemendir. Yine hukuk devletinde tüm kişiler; gerek kurumlar diğer deyişle idare gerekse bireyler hukuk kurallarına uymakla ve hukuka bağlı olmakla yükümlüdür. Sendikalar anayasal kurumlardır, yasa ile kurulmuşlardır, hak ve ödevleri de yine yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. 
Sendikaların en temel kuruluş gerekçesi üyelerinin ve işgörenlerin haklarını korumak ve geliştirmektir. Bunun gereği de sendika yöneticileri, sendika işyeri temsilcileri ve üyelerinin çalışmaları ile sağlanmaktadır. 
Öyle ki, sendikaların örgütlenme çalışmaları, bu çalışmaları yapmakta olan yönetici, temsilci ve üyelerinin hakları yasa ile güvence altına alınmıştır. Bu hak ve güvenceler içerisinde özgürce örgütlenebilmeleri, yönetici ve temsilcilerin örgütlenme izinlerinin olması, görev yerlerinin yasada belirlenen nedeler dışında değiştirilememesi de yer almaktadır. Her kamu görevlisinin de dilediği sendikaya üye olma hakkı vardır ve bu hak anayasa ve yasa ile korunmaktadır.
Hukuka bağlı olmak ve hukuk kuralları doğrultusunda hareket etmek zorunluluğundaki İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörlüğü bizzat Rektör Prof.Dr Bedriye Tunçsper sendikal örgütlenmeye karşı özellikle de Eğitim İş’e karşı çeşitli eylemlerin odağında bulunarak suç işlemektedir. Öyle ki, rektör Bedriye Tunçsper ve Genel Sekreter Dilek Karaman sendikamız üyelerinin bulunduğu iş yerlerine, bürolara giderek üyelerimizi istifaya zorlamış, korku ve baskı ortamı yaratmaya çalışmıştır. Üyelerimizden istifaya zorladıkları olmuş, açıkça suç işlemiştir.
Rektör bununla yetinmemiş zarar vermek ve yıldırmak amacı ile Sendikamız İşyeri Temsilcisinin görev yerini keyfi bir gerekçe ile değiştirerek örgütlenme çalışmalarını durdurabilmek için uzak bir ilçeye görevlendirmiştir. Bu görevlendirmeye karşı açmış olduğumuz dava Sendikamız ve Temsilcimiz lehine sonuçlanmış ancak rektör bu kez de yargı kararlarını uygulamayarak yeni bir suça daha imza atmış ve temsilcimizi bu kez başka bir yerde görevlendirmiştir. Yargı kararlarını uygulamamak açıkça suçtur. Bu suç nedeni ile rektör hakkında suç duyurusunda bulunulacaktır. 
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığını ve Yükseköğretim Kurulunu bu hukuk tanımaz rektöre karşı yaptırımları uygulamak üzere göreve çağırıyor, yasa tanımaz rektörü siz kamuoyuna da şikâyet ediyoruz. İzmir Demokrasi Üniversitesindeki hukuksuzluklar ve keyfi davranışlar bunlarla da sınırlı değildir. Atanma kriterlerini tamamlamalarına rağmen görece muhalif olduğu kanısındaki öğretim üyelerinin kadrolarının verilmemesi yanı sıra yine muhalif olduğu düşünülen öğretim üyelerinin yeniden atanma sürelerinin 3 yıl yerine 1 yıl olarak belirlenmesi, 
böylelikle her yıl baskı altında tutulmaları, akademik araştırmaların saatle sınırlı olmadığı, çoğu akademisyenin araştırma ve üretim aşamasında sağlığından dahi özveride bulunarak çalıştığı bilinmektedir. Yargı kararlarında da bu durum yer almakta iken akademik işgörenlere zorla mesai uygulanmaya çalışılmakta, garip bir tutumla aşırı kalabalık bir düzende başarılı çalışmalar yürütmeleri beklenmektedir. 
Sendikamızın verdiği dilekçeler dikkate alınmamakta ve hiçbir iyileştirme yapılmamaktadır. 
Üniversiteye yönetimi birkaç kişiyle oluşmakta, ortak akıl uygulanmamaktadır. Hiçbir şekilde ne daire başkanları ne dekanlar yetki sahibi olamamaktadır. Rektör ve genel sekreter tarafından üniversite yönetilmektedir. Üniversitenin adı Demokrasi olmasına rağmen üniversitenin demokrasiyle hiçbir şekilde yakından uzaktan ilgisi yoktur. Üniversite yönetim birimleri sorumluluklarını birkaç kişiye verilmektedir Bunlardan en bariz örneği birden fazla daire başkanlığına vekâlet eden Doktor Dilek Karaman’ın sahip olduğu yetkilerdir. Birçok daire başkanlığı onun tarafından yönetilmektedir. 
Üniversite benim diyen rektör, üniversitenin sahibi olduğunu düşünmekte ve üniversiteyi kendi şirketi gibi kullanmaktadır. 
Eğitim-İş olarak altını çiziyoruz: Üniversiteler özerk ve her türlü siyasi baskıdan muaf olması gereken bilim/düşünce kaleleridir. Ancak bugün akademi baskılarla şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Bilimsel ve özerk şekilde faaliyet göstermesi gereken üniversitelerde siyasi baskı artmış, antidemokratik yöntemlerle liyakatsiz rektörler atanmış; üniversitelerin uluslararası alanda saygınlığı ve başarı oranı daha da düşürülmüştür.
Demokratik bir ülkede rektörler, atanmaz; seçilir! 
Türkiye’nin son yıllarda Dünyanın en başarılı 500 üniversitesi listesine neden giremediğini soranlar; cevabı bilimin, aklın, özgür düşüncenin yuvası olması gereken; özerk, bağımsız ve çağdaş formda kalmaları sağlanması şartken sistematik olarak gericileştirilen üniversitelerimizin getirildiği bu halde aramalıdır. Üniversitelerimizin yaşaması ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmeleri için özgür düşünce ve özerklik şarttır.
Buradan bir kez daha ilan ediyoruz, üniversitelerdeki her türlü keyfi ve hukuksuz durumda, üyemiz olsun olmasın, bütün eğitim çalışanlarının yanında olacağız. Türkiye’deki her bir üniversitedeki baskılardan, dayatmalardan, hukuksuzluklardan haberdarız. Tüm üniversite çalışanlarına seslenmek istiyorum; Eğitim-İş üyesi olsun olmasın, hakkı yenen baskıya uğrayan tüm üniversite çalışanlarının yanındadır. Üniversiteler özgürleşene kadar, üniversiteler demokratikleşene kadar, üniversiteler gerçekten bilim yuvaları olana kadar ve bu ülkenin aydınlık yüzü olana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.