12 Eylül darbesinin ardından üniversiteleri kontrol altında tutmak için kurulan YÖK, 41 yıldan bu yana bilimsel, özerk üniversitenin önündeki en büyük engel olmuştur.
12 Eylül darbesinin ardından üniversiteler üzerinde baskı aracı olması için kurulan YÖK, bugüne kadarki uygulamaları ile üniversitelerde bilimselliği ve bilimsel yaklaşımları kurumsal kimliğe kavuşturmamış, gerçeği arayanı engelleme ve denetim altına alma kurumu haline gelmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile de daha baskıcı ve hukuk dışı bir kuruma dönüşmüştür.
AKP hükümeti döneminde üniversiteler tamamen piyasa dinamiklerine teslim edilmiş, eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi, üretilen bilginin metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma, üniversite yönetimlerinin otoriterleştirilmesi yönündeki politikalarda artış olmuştur.
Bilim yuvası olması gereken üniversiteleri, kadrolaşma yuvası olarak gören siyasi iktidar, başta rektörlük atamaları olmak üzere tüm akademik ve idari kadrolarda kayırmacılığın ön plana çıktığı kadrolaşmayı amaçlamaktadır.
Yükseköğretim bilgi yönetim sistemindeki güncel bilgilere göre Türkiye’de 129 Devlet Üniversitesi, 75 Vakıf Üniversitesi, 4 Vakıf Meslek Yüksekokulu olmak üzere toplam 208 üniversite bulunmaktadır. AKP iktidarı, artan üniversite sayılarıyla övünürken, üniversitelerin niteliği ciddi anlamda düşmüş, bilimsel özgürlüklerini ve kurumsal özerkliklerini tamamen kaybetmiştir. Sonuç olarak üniversitelerimiz dünya sıralamaları ve bilimsel endekslerde oldukça geride kalmıştır.
2002 yılında ilk defa iktidara geldiğinde 12 Eylül askeri darbesinin ürünü, YÖK’ü kaldıracağını ve üniversiteleri özerkleştireceğini söyleyen AKP’nin, 20 yıllık iktidarı döneminde YÖK’ün kaldırılmasının aksine, üniversiteler bilimsel özgürlüklerini ve kurumsal özerkliklerini tamamen kaybetmiştir
Laik, bilimsel, demokratik, çağdaş eğitimin üst düzeyde olması gereken üniversitelerde en büyük sorumluluğa sahip olan rektörlerin seçim süreçlerinin geliştirilip tüm üniversite bileşenlerini kapsaması gerekirken tek merkezden yapılan atamalar, üniversite dinamikleriyle uyum sağlayamayan kadroların oluşmasına neden olmuştur. Hemen hemen tüm üniversitelerde rektörler tarafından akademik ve idari kadrolarda yapılan liyakatsiz atamalar da sorunların derinleşmesinin yanı sıra yeni sorunların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu durum beraberinde mutsuz akademisyenler, mutsuz idari ve teknik işgörenler, mutsuz öğrenciler yaratırken çok sayıda anlaşmazlık ve çatışmayı da beraberinde getirmiş, her geçen gün artan soruşturmalara, cezalara, görev yeri değişikliklerine sebep olmuştur.
Bugün üniversitelerimiz, doğrudan siyasal iktidar ya da YÖK aracılığıyla antidemokratik uygulamalar altında eziliyor, karanlığa ve yıkıma sürükleniyor. Üniversitelerimizin yaşaması ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmeleri için özgür düşünce ve özerklik şarttır. Üniversitelerin özerk-demokratik bir yapıya kavuşması için 12 Eylül’ün artığı olan YÖK kaldırılmalıdır.
MERKEZ YÖNETİM KURULU