YÖNETİCİ ATAMADA TARİHİ KARAR
26(yirmialtı) sayfa gibi son derece uzun ve ayrıntılı karar gerekçesiyle Danıştay, Milli Eğitim Bakanlığı özelinde tüm yönetsel kurumlara genel düzenleyici işlemler konusunda hukuk devletinin ve Danıştay’ın kırmızı çizgilerini son net ve güçlü hukuki temellerle ortaya koymuştur. Verilen 26(yirmialtı) sayfalık tarihi kararla ortaya konulan gerekçeler, bu tarihten sonra benzer konularda açılacak davalarda göz önüne alınacak “en güçlü” emsal olacaktır.
Eğitim İş’e göre gerekçesi son derece güçlendirilmiş kararla birlikte, yeni bir hukuki sayfa açılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, kararda yer alan tespitler doğrultusunda yeni yönetmeliği derhal çıkarmak durumundadır. Aksi tutum, eğitim çalışanlarına yapılmış ihanet olacaktır. Sendikamız Eğitim İş, bu tür bir ihaneti asla karşılıksız bırakmayacaktır. Bu halde, 81 il valisine aleyhine ikinci suç duyurusu süreci başlatılacak, her bir ihlal için Bakan dahil tüm il valileri aleyhine binlerce tazminat davası açılması için mağdurlara çağrı yapılacaktır. Açılacak manevi tazminat davalarında gereken tüm hukuki katkı, Genel Merkez Hukuk Büromuz tarafından sağlanacaktır. Bakan Çelik, 81 il’deki tüm hukuk mahkemeleriyle tanıştırılacak, derdini bizzat mağdur ettiği eğitim çalışanlarına anlatabilme olanağı kendisine sunulacaktır. Sürece müdahil olmak isteyen mağdur eğitim çalışanlarının, sendikamızın bu konudaki çalışmalarına yakından izlemesini öneriyoruz.
Son derece değerli bir kaynak niteliğinde olan karar gerekçeleri aşağıda özetlenmiştir. Özellikle Bakan ve yönetmeliği hazırlayan bürokratlarının tarihsel ayıplarını teşhir eden metni dikkatlice okumalarını umuyoruz :
Gerekçeli Kararın Özeti :
-
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir." kuralına yer verildiği,
-
Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini ortaya koyan bu maddede yer alan "Hukuk Devleti"nin; hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan ve Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendisini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan Devlet yapılanmasını ifade ettiği,.
-
Anayasa'nın "Yargı yolu" başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen; "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmünün "Hukuk Devleti" ilkesinin gereklerinden biri olan yargısal denetimin en üst normatif dayanağını oluşturduğu ve bu kuralın, yargı kararlarının uygulanmaması halinde anlamını yitireceği,
-
Anayasa'nın "A. Mahkemelerin bağımsızlığı" başlıklı 138. maddesinin 4. fıkrasında yer alan; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." şeklindeki hükmün yargı kararlarının uygulanması konusunda yasa koyucuya, yürütme organları ile idareye tartışmaya kapalı bir Anayasal görev yüklediği,
-
Yargı kararlarına uyma ve uygulama zorunluluğunun; şekli uygulama ve uymayı ifade etmediği, içeriğe ve öze yönelik uygulama ve uymayı içerdiği,
-
Dolayısıyla idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneğinin bulunmadığı,
-
Temel amacı kamu yararını gerçekleştirmek olan yönetsel faaliyetlerin yaratıcısı durumundaki idarenin, bu amacı sağlamak için yapacağı işlem ve eylemlerin türünü, zamanını ve yöntemini belirlemede sahip bulunduğu takdir yetkisinin sınırlarının çiziminde, hukuka uygunluk denetimi sonrasında oluşan kararların, oldukça önemli bir kaynak durumunda olduğu,
-
İdarelerin belli bir hukuksal düzenlemeyi gerçekleştirmek isterken, üst hukuk normlarına uygunluğu gözetmeleri ve yargısal kararlarla ortaya konan amaçların normatif kurallarda vücut bulmasını sağlamalarının, hukuki bir zorunluluk olduğu,
-
Yargı kararlarının uygulanma ve yargı kararlarına uyma zorunluluğunun, bireylerin hak arama özgürlükleri ile birebir bağlantılı olan bir durumu ortaya koyduğu ve bireylerin, yargı kararlarının uygulanması durumunda bu özgürlüklerinin varlığını somut bir biçimde hissetmelerinin mümkün olacağı,
-
Yargı kararı ile korunan bir hakkın, hak sahibine teslim edilmesi, "Hukuk Devleti'nin bir bireyi durumundaki herkes için anlamlı bir ayrıcalık olduğu ve bu ayrıcalığın Anayasa’nın 36. maddesinin 1. fıkrasında normatif biçimde ortaya konulduğu,
-
Dolayısıyla, idari yargı yerlerince verilen kararların uygulanıp uygulanmaması konusunda idarenin herhangi bir "takdir yetkisi"ne sahip olmadığı, bu kararların doğruluğunu tartışma ve buna göre uygulama yetkisinin bulunmadığı, idarelerin bu alandaki yetkilerinin, "BAĞLI YETKİ " niteliğinde olduğu,
-
İptal davasında; davacının ihlale uğrayan menfaatinin korunması yanında, kamu yararının korunmasının da söz konusu olduğu,
-
2. Daire'nin konuyla ilgili olarak daha önce verdiği kararlarda yöneticilik görevine atanmada bazı hukuksal ilkeleri ortaya koyduğunu, bu ilkelerin ;.
* Yöneticilik görevine aday olacakların haberdar edilmesini sağlamak suretiyle geniş katılımı ortaya çıkarma,
* Yöneticilik görevine aday olanların değerlendirilmesini, kriterleri objektif (nesnel) olarak belirlenmiş bir seçme usulü ile gerçekleştirme,
* Değerlendirme kriterlerini, en uygun personelin seçilmesini sağlayacak biçimde oluşturma,
* Değerlendirmenin somut verilere (bilgi, belge) dayalı biçimde gerçekleştirilmesi suretiyle hukuka uygunluk denetiminin kapsamını sınırlandırıcı etkide bulunmama,
olduğu ve aynı şekilde bu kararların; hukuka aykırılığını ortaya kovduğu normatif düzenlemelere benzer yeni düzenlemeler yapılmaması konusunda idareyi bilgilendirici açıklamalar içerdiği ve buna göre; idarenin, yeni bir yönetmelikte bu ilkeleri gözönünde bulundurmak ZORUNDA OLDUĞU ,
-
657 sayılı kanunu'nun 3. maddesinde belirtilen "Kariyer İlkesi"nin, devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanı sağlamak; "Liyakat ilkesi"nin ise, devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmak olarak tanımlandığını ; Anayasa, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile kalkınma plan ve programları doğrultusunda milli eğitim hizmetlerini yürütmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı'nın kurulması, teşkilat ve görevlerine ilişkin esasların düzenlenmesi amacıyla hazırlanan 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un "Yöneticilerin sorumlulukları ve nitelikleri" başlıklı 56. maddesinde ; "Yönetim görevlerine atanma ve bu görevlerde yükselmede kariyer ve liyakat esas alınır. Yönetim görevlerine atanacaklarda aranacak nitelik ve diğer şartlar Bakanlıkça yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir." hükmüne yer verilmek suretiyle söz konusu ilkelerin öneminin Milli Eğitim Bakanlığı personeli açısından bir kez daha vurgulandığı,
-
KARİYER VE LİYAKAT ilkelerinin temelinde objektif kurallar çerçevesinde isin ehline verilmesi ve hak etme kavramlarının yattığı ve kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesinin tek güvencesinin de, hizmetin yetişmiş, ehil kamu görevlilerince verine getirilmesinden geçmekte olduğu ,.
-
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 43 ve 45. maddelerinde yer alan; görevin gerektirdiği niteliklere ilişkin vurguların, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı eğitim kurumlarına yönetici olarak atanacak ve bu görevi ikinci görev kapsamında yapacak olanlar açısından geçerli olması gereken yaklaşımı başka bir açıdan da ortaya koyduğu,
-
Atama tasarrufunun, mevzuatın öngördüğü koşulların varlığı halinde talep edilebilecek bir hak olduğu ve atama tasarrufunun amacının; kamu hizmetinin daha iyi bir biçimde yürütülmesini ve böylece kamu yararının gerçekleşmesini sağlamak olduğu,
-
Atama tasarrufunun temel amacının "kamu hizmeti" olduğu ve kamu hizmetinin daha iyi yürütülmesi amacına yönelik olması gerektiği ,
-
İdarenin işlem ve kararlarında hukuka uygunluğun sağlanması ve idare edilenlerin hak ve menfaatlerinin korunmasını esas almak zorunda olduğu ve bu esasın takdir yetkisinin hukuk sınırları içinde kullanılmasıyla mümkün olabileceği, TAKDİR YETKİSİNİN ASLA KEYFİLİK ARACI OLAMAYACAĞI,
-
Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik gibi yazılı hukuk kuralları yanında yargı kararlarıyla da sınırlanan takdir yetkisi konusunda İDARENİN BAĞLI YETKİ içerisinde olduğu,
-
Yönetsel işlemlerin, kanunilik ilkesi gereği çeşitli kayıtlara ve sınırlamalara tabi tutulduğu ve bu işlemlerin kendilerinden önce varolan ve nesnel hukuk kurallarınca belirlenmiş bulunan bir nedene dayanmak zorunda oldukları ve tesis ettikleri işlemi gerekçelendirmek zorunda oldukları,
-
Hiyerarşik normlar sistemi olan hukuk düzeninde alt düzeydeki normların, yürürlüklerini üst düzeydeki normlardan aldığı; normlar hiyerarşisinin en üstünde evrensel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu ; daha sonra gelen kanunların yürürlüğünü Anayasa'dan, tüzüklerin yürürlüğünü kanunlardan, yönetmeliklerin ise yürürlüğünü kanun ve tüzüklerden aldığı ; dolayısıyla bir normun, kendisinden daha üst konumda bulunan ve dayanağını oluşturan bir norma aykırı veya bunu değiştirici nitelikte bir hüküm getiremeyeceği,
-
Sözkonusu hiyerarşinin, yönetmelikler bakımından bir ifadesi niteliğini taşıyan Anayasa'nın 124. maddesine göre ; Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelik çıkarabilecekleri ; yönetmeliğin sebep unsurunu bir kanun veya tüzüğün teşkil edeceği ; kanunun veya tüzüğün daha önce hiçbir şekilde düzenlemediği bir alanda yönetmelik çıkarılamayacağı,
-
Mülga yönetmelik hükmünde, "PUAN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesine ver verilmek suretiyle somut ve objektif bir değerlendirme kriteri getirilmişken, dava konusu düzenlemede böyle bir kritere ver verilmediği ,
-
“HİZMET SÜRESİNİN” ; kariyer ve liyakat ilkeleri acısından temel nitelikte bir unsur olduğu, mülga yönetmelik hükümleri gözetildiğinde, mülga yönetmelikte öngörülen hizmet sürelerinin dava konusu düzenleme ile kısaltıldığı; daha az kıdemi esas almanın kamu yararı ve hizmet gereklerine nasıl bir olumlu katkı sağladığının somut biçimde ortaya konulamadığı,
DAVA KONUSU DÜZENLEMELERİN ;