İçişleri Bakanlığı'nın 27.04.2021 tarihli ve 2021/19 sayılı genelgesinde, polislerin yetki aşımıyla yersiz şiddet gösterdiği anları görüntülemek yasaklanmış, bu görüntüleme eylemleriyle polislerin özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği gibi akla sığmayacak bir gerekçe öne sürülmüştür.
Ülkeyi ilgilendiren toplumsal olaylarda ve eğitim alanındaki hak gasplarında demokratik hakkını kullanarak gösteri yapma ve kamuoyunu bilgilendirme hak ve görevlerini kullanan bir demokratik kitle örgütü olan Eğitim-İş olarak, bizi ve tüm toplumsal muhalefeti hukuka aykırı ve antidemokratik biçimde sindirmeyi amaçlayan bu genelgeyi yargıya taşıdığımızı ilan ediyoruz.
Danıştay Başkanlığı'na açtığımız iptal davasında belirttiğimiz üzere:
"Demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği bu tür toplantılara sıklıkla kolluk güçlerinin müdahale ettiği, çoğunlukla yaşandığı üzere de bu müdahalelerin orantısız şekilde gerçekleştiği bilinen bir durumdur. Bu tür müdahalelerin yaşandığı esnada kolluk güçlerince kendi görüntü ve kayıt sistemleri ile kayıt alınmakta, olası adli süreçler için göstericiler aleyhine deliller toplanmaktadır.
Buna karşın göstericiler tarafından da gerek toplantı ve gösterinin barışçıl ve hukuka uygunluğunun ispatlanması gerekse de kolluk tarafından gerçekleşebilecek orantısız ve suç niteliği taşıyabilecek müdahalenin ispatlanması amacıyla görüntü ve ses kayıtları alınmak durumunda kalınmaktadır.
Bu somut gerçeklikler ışığında söze konu bu genelge; Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlükleri engellemesi bir yana, kolluğa, ölçüsüz ve kanunsuz bir talimat niteliği taşıdığı, idarenin şeffaf yönetim ve denetim ilkesine aykırı olduğu, demokratik bir toplumda gerekli olma niteliğinden uzak olduğu, savunma hakkı-hak arama özgürlüğü-ispat hakkı, basın ve haberleşme özgürlüğü, idari işlemdeki ölçülülük-belirlilik ilkeleri bakımından değerlendirildiğinde hukuka aykırı olduğu açıktır.
Genelgenin gerekçesi olarak izah edilen özel hayatın gizliliği ilkesinin, kolluğun görevi esnasında yerine getirdiği eylem ve işlemlerde dikkate alınamayacağı dikkate alındığında temelde sebep-konu unsuru bakımından sakat işlemde ayrıca kamu yararının bulunmadığı da rahatlıkla söylenebilir."
Dava dilekçemizde söz konusu genelgenin, Anayasa'nın "Hiçbir kişi ya da organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz" diyen 6.Madde'sine, 36. Madde'de hak arama hürriyeti çerçevesinde tarif edilen ispat hakkı ve silahların eşitliği ilkelerine aykırılığı açıkça vurgulanmıştır.
Sendikamız tarafından, toplumsal olaylarda kolluk kuvvetlerinin aldığı görüntülerin davalarda delil olarak kullanılabilecekken başka tarafların görüntü almasının engellenmesinin yaratacağı eşitsizliğin çağdaş hukuk normlarına aykırı olduğunun altı çizilmiştir.
Dava dilekçemizde genelgenin yine Anayasa'nın "Basın hürdür, sansür edilemez" hükmünde bulunan 28.Madde'siyle de çeliştiğine işaret edilmiş, bunun aynı zamanda toplumun haber alma hakkına da darbe vuracağı belirtilmiştir.
Özellikle, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi hakların kullanılmasını zedeleyecek nitelikteki bu genelgenin toplumsal olaylara kolluk kuvvetlerinin ölçüsüz sertlikte müdahale etmesinin önü açıldığı vurgulanmıştır.
Sendika olarak Danıştay'a sunduğumuz dava dilekçesinde genelgenin akıldışı gerekçesi de şu notumuzla çürütülmüştür: "Kamu görevlisi olan kolluk güçlerinin görevleri esnasında yaptığı iş ve işlemler özel hayatın gizliliği kapsamında değerlendirilemez. Kamu görevlisinin giriştiği her türlü faaliyette kamu yararının ve kanuna bağlı idare ilkesinin üstünlüğü esası söz konusudur. Kamu görevinin yerine getirilmesi esnasında özel hayat alanı değil, kamusal yaşam alanından bahsetmek mümkündür. Şeffaf ve hesap verebilir yönetimin gereği de idarenin denetlenebilirliği ölçüsü ile mümkün olabilecek kavramlardır.
Bunun yanı sıra kolluk güçlerinin müdahalesi esnasında kayıt alınmasının, kişisel verilerin ihlali olarak da değerlendirilmesine olanak yoktur. İzah edildiği şekilde, özel hayat alanının değil kamusal yaşamın söz konusu olduğu kolluk güçlerinin iş ve işlemlerini yerine getirmesine dair faaliyetlerde bir kişisel veriden bahsedilmesi mümkün olamayacaktır."
Bu vesileyle bir kez daha ilan ediyoruz: toplumsal muhalefetin önemli bir unsuru olan Eğitim-İş olarak Türkiye'de iktidar eliyle zaten geriletilmiş olan demokratik hakların böyle padişah fermanını aratmayan genelgelerle daha da kırpılmasına sessiz kalmayacağız!
Genelge yayınlanır yayınlanmaz 1 Mayıs'ta karşılaşılan vahim manzaralar, gencecik çocukların polis otolarında kırılan kolları, görüntü almaya çalışan gazetecilerin kırılan fotoğraf makineleri, niyeti açıkça ortaya koymuştur.
Olması gereken, kolluk kuvvetinin Anayasa güvencesi altındaki demokratik hakkını kullanan yurttaşlara bir tehdit gibi kullanılması değil yolsuzluklar, lebabeb kongrelerde çiğnenen yasaklar, belediye eliyle kaçırılan insanlara dair seferber edilmesidir.
Bilinsin ki çok bedeller ödenerek kazanılan ve zamanında Avrupa ülkelerinden bile ileride olan Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasisini genelgeler eliyle zayıflatmak mümkün olmayacaktır. Bu Cumhuriyet, gücü elinde tutanların kimsesi değil, kurucusu Atatürk'ün dediği gibi "Kimsesizlerin kimsesi"dir ve hep öyle kalacaktır!
MERKEZ YÖNETİM KURULU