6 Şubat 2023 tarihinde ülkemizde meydana gelen iki büyük deprem sonucunda 10 ilde büyük bir yıkım ve can kaybı yaşanmıştır. Bu depremden yaklaşık 14 milyon kişinin yaşadığı bir bölge etkilenmiştir. Bu nedenle başta depremden doğrudan etkilenen şehirlerimiz olmak üzere, tüm ülke tarifi mümkün olmayan acılarla karşı karşıya kalmıştır. Yaşanan bu büyük yıkım sonrasında depremden etkilenen yurttaşlarımızın barınma sorununun evleviyetle çözülmesi gerektiğinden bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak üniversitelerin uzaktan eğitime geçirilmesi ile üniversitelerin kapatılarak öğrenci yurtlarının tahsis edilmesi şeklindeki uygulama, eğitim öğretim hayatının bütününü etkilemiş, öğrencileri mağdur ermiştir. Barınma imkanının farklı şekillerde devlet misafirhaneleri, oteller vb. farklı yöntemlerle çözülebileceği de uzmanlar tarafından dile getirilmiş durumdadır.
Bu kararla, üniversitelerin bu tür kararları değerlendirmek için var olan ilgili kurulları hiçe sayılarak akademik özgürlük rafa kaldırılmış, hem de öğrencilerin ne yapacağı düşünülmemiştir. Apar topar şekilde yurdu boşaltması istenen öğrencilerden bir kısmının artık gidecek bir evi, bir kısmının yol parası olmayacağı bile düşünülmediği için kararın sonuçları daha şimdiden utanç verici manzaralara yol açmaktadır. Turizmden değil, inşaat sektöründen değil, ilk fırsatta yine eğitimden eksiltmek, ülkenin geleceğinden eksiltmektir. Eğitim, her zorlukta elimizin uzanacağı kara gün akçesi değil, o zorlukları daha az yaşayacağımız bir geleceğe uzanana yegane merdivendir.
Yükseköğretimin temel niteliğinin yalnızca derslerden ibaret olmadığını belirtmek gerekir. Üniversite ortamı kendi içinde bir bilimsel yaşam alanıdır. Akademik personeli ile öğrencinin bir arada bulunduğu kütüphanesi, sosyal tesisleri, laboratuvarı, uygulama alanlarıyla birlikte bir bütündür. Yalnızca dersten ibaret görülen bir eğitim sisteminin yükseköğretim bakımından hiçbir karşılığının bulunmadığını izaha dahi gerek olmamalıdır. Kaldı ki uzaktan yapılan eğitimin niteliği de tartışma yaratan başka bir konudur. Eğitim faaliyetlerinin bilimsel nitelikte ve sağlıklı bir şekilde devam edebilmesinin en önemli şartlarından birinin yüz yüze eğitim olduğundan tereddüt yoktur. Geçtiğimiz zaman içerisinde COVİD-19 Pandemisi şartları altında tüm ülke sathında yaşanan zorunluluk nedeniyle uygulanmış olan uzaktan eğitim modelinin verimsizliği tüm dünyada ve ülkemizde deneyimlenmiş bir olgudur. Eğitimin kalitesi düştüğü, sınavlarda yaşanan zorluklar, alt yapının elverişsizliği, öğrencilerin erişimi vb. konularda son derece olumsuz durumların yaşandığı da görülmüş durumdadır. Pandemi sürecinde deneyimlenen uzaktan eğitim modeli, ancak istisnai durumlarda başvurulması gereken ve uygunluğu her durumda yeniden gözden geçirilmesi zorunlu olan bir mesele olup, ancak tüm muhatapların mutabakatıyla değerlendirilmesi gereken bir yöntem olduğu aşikardır.
Bir başka açıdan üniversitelerin yüz yüze eğitime kapatılmış olmasının, deprem sonrasında başta depremden etkilenen öğrenciler olmak üzere tüm öğrenciler, akademik ve diğer personel bakımından ve hatta tüm yurttaşlar bakımından hayatın normale dönmesini engelleyici bir duruma neden olduğu, meselenin psikososyal boyutu bakımından da yanlış bir uygulama olduğu uzmanlar tarafından dile getirilmiştir.
Bu sebeplerle yetki bakımından da sorunlu şekilde Yükseköğretim Kurulu tarafından alınan uzaktan eğitime geçilmesi yönündeki uygulamanın iptali amacıyla sendikamızca dava açılmıştır.